Yaşam sınırlarını koyarken kültür, çevre, din, tarih gibi birçok olgu rol alıyor. Bu olgular sadece yaşam alanımızı ve çerçevemizi belirlemiyor elbette biz farkında olmadan düşünce sistemimizi de bu ölçütlerle hatta sınırlarla inşa ediyoruz. Yani kutumuzu kendi ellerimizle belirliyoruz.
İşte kutu olarak tabir edilen şey bu sınır, duvar ya da adına ne derseniz deyin biraz da olaylar karşısında ön yargı olarak kendisini gösteriveriyor. Endişeler zamanla korkulara, korkular da zamanla ön yargılara ve kararlarımızı olumsuz etkileyen ataletlere dönüşüyor.
Bir açıdan faydalı gibi görünse de (çünkü bizi hayatta tutar) ancak sınırlarımızı geliştiremez. Ancak bir noktadan sonra kendi elimize çizdiğidimiz bu sınırlar tam manası ile at gözlüğüne döner.
Bir atın gözlüğü olmadan 360 derece görebileceğini bir düşünün! Bunun birçok açıdan avantaj olduğunu düşünebilirsiniz ancak birçok açıdan atın yol almasına engel olduğu gerçeği de vardır. Atın kutusu o gözlüğün çizdiği menzildir! Atlar gözleri ile gördükleri şeylerden korkarlar.
Kutunun dışında düşünen insan inovasyon ve yaratıcı fikir bulma sırasında gözlüğünden kurtulmalı ve her açıdan çevresine sınırsız bakabilmelidir.
Kutunun dışında düşünme tanımının temelinde Edward de Bono’nun Yanal Düşünce fikri vardır. Asıl tanımı alışılmışın dışında düşünerek, tasarımcıların kullanıcı sorunlarının gerçek doğasını bulmayı hedefleyen bir yöntem olmasıdır. Bunu yaparken eski varsayımlardan ataletlerden ve geleneklerden kurtulmayı da hedefler. Yenilik ve inovasyon hatta geleceği inşa edebilmek için bu bakış açısı devrimini kesinlikle kullanmanız gerekmektedir.
Yok yahu…😱