Gelidonya Feneri, Antalya'nın Kumluca ilçesinin Taşlık Burnu’nda tarihi Likya Yolu’nda yer alıyor ve Türkiye kıyılarının en yüksek fenerlerinden biri olma özelliğini taşıyor.
Gelidonya veya resmi adıyla Taşlık Burnu Feneri, denizden yaklaşık 227 metre yükseklikte ve 3 kilometre içeride yer alıyor.
Akdeniz’in çam ve adaçayı kokulu ormanı ile masmavi suları arasında kalan Gelidonya Feneri, manzarasıyla da bölgenin en etkileyici alanlarından biri olarak nitelendiriliyor.
Anadolu Ajansı'nın fenerin bakımını üstlenen ailenin hikâyesini aktardığı habere göre, ailenin ilk fenercisi Ali Demir, 1944’te eşini ve iki çocuğunu da yanına alarak fenerin 2 odalı lojmanına yerleşmiş.
Elektriği, suyu, yolu olmayan, tek bir komşunun bulunmadığı, en yakın yerleşim yerine 10 kilometre uzaktaki fenerde ailesiyle baş başa 28 yıl geçiren Ali Demir’in 1972’de emekli olmasıyla yerine oğlu Hasan geçmiş.
Beş çocuğu ve eşiyle burada kalan Hasan Demir de 1998’e kadar fenerin bakımını üstlenip, daha sonra işi en küçük oğlu Mustafa Demir’e devretmiş.
Mustafa Demir, fener bekçiliği serüvenini şöyle anlatıyor:
“Gelidonya Feneri inşaatına 1934’te başlanıyor, 1936’da da faaliyete geçiyor. İlk fenerci 1944 yılına kadar çalışıyor ve buradan gitmek istiyor. Yeni bir fenerci aranıyor, dedem talip oluyor. Dedem burada yaşamaya başlıyor. O zaman yaşam şartları çok zor. En yakın köy 10 kilometre. Suyu, yolu, elektriği yok, burada yaşam mücadelesi veriyor. Yaşam çok zor çünkü bir dağda yaşıyorsunuz. Dedem 1972’ye kadar burada görev yapıyor. Bizde iş babadan oğula geçebiliyor.
Dedemden sonra babam çalışmaya başlıyor. Babamın emekliliği dolduğu zaman askerden gelmiştim. Ondan da ben devraldım. Bundan sonra ne olur bilmiyorum, evladıma verebilir miyim veremez miyim, bilgim yok. Çok eski yıllarda dedemin katırları vardı, yükler onunla getiriliyordu. Daha sonra belli bir yere kadar yol geldi. Yola kadar motorla gelip, ondan sonra insan gücü, at veya eşekle yükler gelirdi.”
Ailesi dışında kimsenin yaşamadığı yerde çocukluğunu keçileri, oğlakları severek, bol bol denize girerek geçirdiğini kaydeden Demir, şöyle devam ediyor:
“Dün gibi hatırlıyorum. Buraya her geldiğimde ailem aklıma geliyor, duygulanıyorum. Mutfakta kullandığımız çanaklar, çatallar, yastıklar, battaniyeler hala duruyor.
Şu anda Finike’de görev yapıyorum. Feneri uydu sisteminden kontrol ediyoruz. Ayda bir kez de buraya geliyorum. Gaz yağıyla çalıştığı dönemlerde her gün buradaydık, daha sonra tüp, bizim tabirimizle ‘lüks’ ile fener çalışmaya başladı. Eskiden 10 kilometre kadar yürürdüm. Şimdi patika yoldan daha az yürüyorum.”
Zor şarlar altında yaşadıklarını anlatan Zekiye Demir, “Ağlaya sızlaya günlerimiz geçti. 3 eşekle su çekerdik, yük taşırdık. Yiyeceğimiz, içeceğimiz denizden gelirdi, biz de oradan çekerdik. Fener için gaz geldiği zaman gaz çekerdik, feneri temizlerdik, hiç durmazdık. Fener iyi yanıyorsa söndürmezdik, bazen hava basardık. Şimdi bunların hiçbiri yok. Gezmeye de gidemezdik, bazen canım sıkılırdı” diyor.
Tam benlik yer. Köpeklerimi de yanıma alırım. Offf mis gibi yer. Sabahtan akşama kadar huzur içinde otur.