David Eagleman*, Incognito kitabında şöyle diyor: “Zihinsel yaşamınız içinde olup bitenlerin neredeyse tümü, bilincinizin kontrolü dışında gerçekleşir ve işin doğrusu, böylesi çok daha isabetlidir”. Kitapta da değinildiği gibi buluşlar yapan, kitaplar yazan, sanat üreten vb. birçok kişi bunları sanki kendi iradelerinin dışında bir gücün otomatik olarak yaptırdığını ifade etmektedir.
Her zaman yaptığımız eylemleri zihinli halde yani düşünerek yaptığımızda sistem dağılır. Örneğin konuşurken ağzınızdan çıkan harfleri tek tek düşünmeyi deneyin ya da bisiklete binerken önce hangi ayağınızın önde hangi ayağınızın arkada olduğunu düşünerek sürmeye çalışın. İşlerin her zaman yaptığınızdan çok daha zorlaştığını görebilirsiniz. Burada belki de fizyolojik açıdan zorunlu bir kendiliğindenlik vardır. Peki bunu gönüllü eylemlerimizde de yapmak akışta kalmak mıdır?
Akış kuramını ortaya çıkaran bilim insanı Mihaly Csikszentmihalyi**, “iyi bir yaşamı ne oluşturur?” sorusunun yanıtını uzun süre araştırmıştır. Pozitif psikoloji için bundan daha temel öneme sahip çok az soru olsa gerek. Csikszentmihalyi, satranç oyuncuları, kaya tırmanışçıları, dansçılar ve bir aktiviteyi sürdürmenin ana nedeninin zevk olduğunu vurgulayan uğraşlara sahip birçok kişiyle mülakatlar yaparak zevk almanın doğasını ve koşullarını incelemiştir. Akışı, bir işi yaparken tamamen ona odaklanmak, kendini kaptırmak, zamanın nasıl geçtiğini bile anlamadan tutkuyla orada olmak şeklinde tanımlamaktadır. Akışın deneyimsel merceğinden bakıldığında, iyi bir yaşam, kişinin yaptığı şeye tam olarak kendini vermesiyle karakterize edilen yaşamdır. Csikszentmihalyi, yaptığı araştırmalar sonucunda akışta olmanın koşullarını açıklamıştır.
Akışta olduğumuzu nasıl anlarız?
- Kendi kapasitemize uygun düzeyde zorluklarla uğraşma duygusunu hissederiz.
- Şu anda ve ne yaptığımıza yoğun ve odaklanmış konsantrasyona sahibizdir.
- Davranışlarımızla farkındalığımızı birleştiririz.
- Öz farkındalığımızı yitiririz, yani akışta olduğumuzda kendimizin farkındalığından çıkarız.
- Davranışlarımızı kontrol edebileceğimizi biliriz.
- Faaliyet içerisinde zaman deneyimini farkında olmadan çarpıtırız, yani zamanın nasıl geçtiğini anlamayız.
- Faaliyetimizin doğası gereği ödüllendirici olduğunu hissederiz.
- Faaliyetimizden anında geribildirim alabileceğimizi biliriz.
- Başarılı olma potansiyeline sahip olduğumuzu hisseder ve deneyime tam olarak kendimizi veririz.
Akış halindeyken kapasitemizi en yüksek düzeyde kullanırız. Bilgelik öğretilerine baktığımızda da kişinin ulaşabileceği en yüksek farkındalıklar bunlardır. Kendini o anın içinde kaptırıp gitmek, tam olarak içinde bulunulan anın bilincinde olmak ve bundan yüksek tatmin duymak akışta olma halidir.
Csikszentmihalyi’ye göre akışa girmek, faaliyetin algılanan kapasitesi ve sunduğu fırsatlar arasında denge kurulduğunda gerçekleşir. Örneğin dağcılık yapan biri bu faaliyetin getirdiği zorluklara sahip bir kapasitede olduğunu bilir ve dağcılığın ona sunduğu eşsiz deneyimleri de birer fırsat ve zenginlik olarak görür. Bu kapasite ve fırsat dengesi kurulabildiğinde kişi akışta olma halini gerçekleştirebilir. Kapasite bir anlamda kişinin sahip olduğu yetkinliği ifade eder.
Usta bir sanatçının zor bir proje üzerinde çalışırken deneyimlediği zahmetsiz kendini kaptırma hali, karmaşık beceriler bütününün daha önceki ustalığına dayanır. Spor, oyun gibi faaliyetler akışa daha kolay girmeyi sağlar çünkü geribildirim alabildiğimiz eylemlerdir. Bununla birlikte, hemen her iş içerisinde akış bulabilmemiz mümkündür. Örneğin, ütü yaparken, araba kullanırken, bitkileri sularken, dans ederken, müze gezerken, yemek hazırlarken de kendimizi akışa bırakabiliriz.
Ben akışına bıraktığımı fark ettiğimde zamanın hızlı geçtiğini fark ettiğimde korkuyorum zaman hızlı geçmesin diye akışın içinde bilinçli olmaya çalışıyorum hemen gitmesin o güzel zaman diye uğraşıyorum kafamın içinde ama tabi iş işten geçmiş oluyor bazen üzülüyorum sonra jdjddjdj
Sonunda bitti çok uzundu :) Akışına devam..
arafta 🙄