Yazarından: Gecenin Aydınlığa Zulmü'nü Okumak İçin 17 Neden

...Kararlılığına ve azmine hayran bırakan koca ışık

topu bize veda ederken, aslında umutla onu bekleyen diğer insanlara götürüyor

aydınlığını. İnsan her zaman özlüyor, Güneş’in aylarca hiç başlarından

ayrılmadığı o kutsal toprakları. Peki, aylar süren aydınlığa dayanabilir mi

insan? Dayansa da unutmaz mı zorluklarla mücadelenin, zaferin tatlı hazzını…

...Yapılacak en büyük yanlış aşk bittiğinde

gitmektir. Aşk bitti öyleyse gerçek değilmiş diyerek bitirdiğiniz ilişkiler

size çok şey kaybettirecektir. Çünkü bütün aşklar bitecektir.Sonsuz aşk adıyla aradığınız şey aslında

sonsuz sevgidir. Bu mümkündür. Sevebilmek önemli bir beceridir ve kazanılır.

Aşk ilişkinin başlarında çok yoğun şekilde yaşanan biyokimyasal bir durumken,

sevgi yumuşak ve beynin mekanizmaları ile uyumlu, sonsuza kadar bulunabilecek

önemli bir değerdir.

...Yaptığımız en büyük hata, dinleri ve Tanrı’yı hep bir arada düşünmek ve insanlara gerçekten

Tanrı’ya ulaşma hakkı vermemektir. Herkes Tanrı’ya ulaşmak için kendi yolunu ve yaratıcılığını

ortaya koyabilir. Gerçek iletişim ancak bu yolla sağlanır.Binlerce insanın aynı anda anlamını bilmediği

kelimeleri ezbere tekrarı ile Tanrı’ya ulaşma

olmaz.Din konusunda kimse kimsenin üstünde olamaz,

onu yönlendiremez.Ruhunuzda nasıl hissediyorsanız Tanrı’yı,

hangi yol yaklaştırıyorsa size onu, o tek geçer yol olacaktır. Onu yalnızken ve

derinden anlayın.

...Doğa kanunları, tüm canlılara üreme

olgunluğunu, üremeye başlaması gereken zamanda verir. Burada cinselliğin

başlama yaşından bahsedip konuyu kirletilmiş cinselliğe bağlayacağım. İnsan

ortalama olarak on üç, on dörtlü yaşlarda üreme olgunluğuna erişir ve yetişkin

olur. Dünya üzerinde üreme olgunluğuna erişip üremeye başlamayan tek varlık

insandır. Elbette günümüz şartları bu duruma el vermiyor. Gerek sosyal

nedenler, -insanların yaşından çok geç olgunlaşması- gerek ekonomik nedenler

insanların son derece doğal olan üreme ve aile kurma hakkını ellerinden alıyor.

Dolayısıyla üreme olgunluğuna eren birey biyolojik olarak cinsel istek duymaya

başlıyor. Özellikle kızlardaki içgüdüsel anne olma isteği bu cinsel isteğin

onlarda erkeklerden kat ve kat daha fazla yaşanmasına sebebiyet veriyor. İşte

bu durum etrafta sıkça gördüğünüz hayatın içinde kaybolmuş kendini bir obje

gibi sergileyen kızların varlığına neden oluyor. Eğer aile olarak kızınıza

cinsel doyum şansı vermezseniz, işte bu kaybolmuş kızlar kervanına bir katkı

daha yaparsınız.

...Giriş kısmında kadının seçiminin erkeği ne

denli değiştirdiğini uzunca anlattım. Erkek, kadını tarafından seçilebilmek

için her türlü değişime gitme potansiyelini barındırır. Erkeğin de dünyayı

değiştiren rol ve kararlarda daha etkin olması, kadınların bu seçimini dünyanın

gidişatı ile ilişkilendirir. Daha doğru seçimler yapan kadınlar, daha güzel ve

iyi bir dünya demektir.

Unutmayın çok iyi de olsa çok kötü de olsa

aslında yaşayacağınız aynı. Uçlar arasındaki farksızlığı daha iyi kavratmak

adına bir şema ile açıklamak istiyorum. Soldaki durumda sizi seven kişi sizden

nefret etme noktasından oldukça uzaktır. Oysaki gerçek sağdaki durumda çok

sevmekten, çok nefret etmeye sadece bir adım vardır.

...İnsanlık geliştikçe -belki de geriledikçe- bu

durum değişmiştir. “Sen polis ol bizim güvenliğimizi (!) sağla, sen doktor ol,

bizi tedavi et, sen çiftçi ol bize yiyecek üret!” denmiş, bu şekilde insanlar

birbirinin ihtiyacını karşılamak üzere gruplara ayrılmış ve ticaret, meslek

grupları doğmuştur.Her şey güzel görünüyor; fakat buradaki

sorun, yiyecekleriniz kendinizin ürettiği gibi sağlıklı mı? Sizi korumakla

görevli birimler gerçekten sizi koruyor mu? Doktorlar için her şeyden önemlisi

sizin sağlığınız mı yoksa puan sistemi ile aldıkları primler mi? Ticaretin doğumuyla onurun ölümü birdir. Günümüzde öyle bir konumdayız

ki insanlar temel ihtiyaçlarını karşılama haklarını başkalarına vermişler ve

kendi sorumluluklarını unutmuşlardır. Hâlâ kendi güvenliğinizi sağlamak, kendi

sağlığınızı korumak zorundasınız

...Öncelikle bütün insanlar psikopattır,

medeniyet çok hızlı gelmiş ve beynimiz bu medeniyetin hızına yetişememiştir. En

son evrimleşen korteksimiz hâlâ altı iskambil kağıdı kalınlığındadır ve

medeniyet için yetersizdir. İnsanın tüm medeni fonksiyonlarının beynin bu çok

küçük kısmı ile gerçekleştiriliyor olması yaşanılan sorunları açıklamaktadır.

...Hayatın koşuşturması içinde kendimizi

kaybediyor ve yaşamın gerçeği üzerine düşünmüyoruz. Kendimizle baş başa

kaldığımızda veya hayatın içinden uzaklaştığımızda düşünmeye fırsatımız oluyor

ki bundan rahatsız oluyoruz. Evren, yaşam, Tanrı üzerine düşünmek bizi bir

çıkmaza doğru sürüklüyor ve hemen kafamızı dağıtacak bir şey buluyoruz.

Yaşadığımız gerçeklik bizi memnun ediyor. Sanki beynimizde bir önleme

mekanizması varmış gibi çok fazla düşünmek istemiyoruz.Nasıl yaratıldık, gerçek nedir?

...İnsanın en değerli varlıkları akıl ve sağlıklı

düşünebilme yetileridir. Tanrı’nın bize verdiği dersleri aklımız ile işler ve

anlarız. Kolunuz, bacağınız olmayabilir, düşünüp nedenini anlarsınız. Kanser

bile olabilirsiniz, hâlâ düşünebiliyorsunuz. Peki ya aklınız olmazsa? Yaşadıklarımız bir sınav ise aklımız ders çıkaran parçamızdır.

...Bir erkeğin psikolojik sağlığını koruması ve

gerçek bir insan gibi hissedebilmesi için temel ögelerden biri; sahipleneceği,

saracağı, onu her şeyden koruyacağı bir kadındır. Kadın bu yüzden özellikle

kültürümüzde bir onur ve şeref ögesidir. Bir erkek tarafından sahiplenilmek de

kadına onur verir. Kadının özünde bu vardır, kadın fiziksel korunma görevini

erkeğe verdiği için, erkek fiziki olarak gelişmiştir. Günümüzde konu sadece

fiziki değildir. Geçmişte yatan bu koruma duygusu kadını her konuda sakınmak ve

korumak, yoğun şekilde sevmek, el üstünde tutmak eylemlerini de erkeğin özüne

yükler.

Hayatın akışına kaptırdığınızda kendinizi bu

şehir sıkıcılaşıyor iyice. Her şeyin dışından baktığınızda ancak

görebiliyorsunuz güzelliğini. Onun güzelliği, huzurunda, körfezinde, vapurunda,

kuşlarında, kültürel etkinliklerinde. Kimi zaman kendinizle kimi zaman yakın

bir dostunuzla yaptığınız muhabbette. İzmir oldukça da feminist bir şehir aslında.

Kadın istihdamı çok fazla. Üniversitede tüm hocalarınızın kadın olması bile

mümkün. Ambulans şoförlüğünden tutun, tren makinistliğine kadar erkek işi

görülen işlerde bile sıkça kadına rastlamak mümkün. Dev üniversiteleri yurdun

dört bir yanından öğrenciyi buluşturuyor. Herkes, “İzmir’in havasını alan

bozuluyor, Ege’nin havası başkadır,” diyor. Uzun süreli ilişkilerin peşinden koşmak

yıpratıyor insanı burada. Nice ihanetler gizlidir bu şehrin masum sokaklarında.

Sınırsız ilham vardır, her bir parçasında. Nice şairin de memleketidir. İzmir’i

nesre dökmek zordur. Sanatlıdır bu şehir, adına şiirler yazdırmıştır onlarca...

Eğer tıp size uyku sorununuz için doğal ve

güvenli olan melatonin yerine ani ölüm riskini arttıran hipnotik ilaçları

veriyorsa düşünmenin vakti gelmiştir. Devrimin vakti gelmiştir. Uyanın ve

sağlığınızın kontrolünü elinize alın. FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Cemiyeti), Eli

Lilly firmasına ait Prozac isimli SSRI sınıfı antidepresanı çocuklar için

güvenli olarak onaylamıştır. Oysaki Prozac ilk hayvan deneylerinde sağlıklı

hayvanlarda saldırgan davranışlara neden olmuştur. Prozac’a bağlı intihar

vakaları bildirilmiştir. (Kaynak: James D Haggerty, Fluoxetine kullanımında

intihar ve şiddet davranışları - Harvard Toplum Sağlığı) Harvard toplum sağlığı

raporuna göre yüz kişide yüz doksan bir yan etki bildirilmiş ve Prozac yine de

çocuklarda güvenilir olarak onaylanmıştır. Almanya’da orta dereceli depresyon

için onay almış St. John`s Wort bitkisi birçok çalışmada en az Prozac kadar

etkili bulunmuş ve iyi tolere edilmiştir. Hâlâ çocuğunuza doğal ve güvenli bir

ekstre olan St. John’s Wort yerine Prozac içirecek misiniz?

...Bir başka konu akademik yol sevdasıdır.

Herkesi akademik yola sokuyor ve sanat alanında geri kalıyoruz. Şair, yazar

olmak isteyen arkadaşımızın hayalleri ile oynayıp onu doktor, mühendis

yapıyoruz. Bir de utanmadan doktor olman şair olmana engel değil diyoruz. Ne

korkunç! Edebiyatımızda doktor olan şair, yazarlarımız var; fakat günümüz

şartları çok farklı. Tıp dersleri altında ezilirken eser veremezsiniz. Yazar

olmak yalnızca yazmak değildir. Edebiyat dünyasına hâkim olabilmeyi ve

edebiyata eleştirel yaklaşabilmeyi de içerir. Bırakın çocuğunuz edebiyat

okusun. Üniversite para kazanmak için okunmaz. Kültür ve bilgi birikimi için

okunur. Kazancınız bu birikiminiz ve kişiliğiniz sayesinde size ulaşır.

Dünyanın en iyi üniversitesinden en iyi not ortalaması ile mezun dahi olsanız,

içi boş bir diploma size hiçbir şey getirmez. Yaratıcı olmak zorundasınız ki bu

da hiç ölçülmedi ve öğretilmedi. İşte bu özellik o iş görüşmesinde sınanacak.

Sosyal beceri ve yaratıcılık. Bu durum tüm alanlar için geçerlidir.

Yalnızlığın üretkenliği ve yaratıcılığı

arttırması şu prensibe dayanır:

Beyin sürekli meşgul olmak zorundadır.

Beyninize yeterli meşguliyeti veremezseniz yerini sağlıksız düşünceler ile

doldurur. Sosyal ilişki kurmak beyne aşırı aktivite yaptırdığından kişiyi

depresyon ve sağlıksız düşüncelerden uzak tutar; fakat bu durum sosyalliğin

abartılmasına ve insanların basit küçük hedeflere sahip olmasına neden

olmamalıdır. Yalnız kaldığınızda üretkenlik için zaman ayırırsanız beyninizin

meşguliyet gereksinimi yüzünden olağanüstü yaratıcı şekilde çalışacağını

görebilirsiniz. Yani beyin güvenlik gereği depresyondan korunmak adına, basit

bir yönlendirme ile yaratıcı bir iş için tam kapasite ayıracaktır. Hayatın içinde kaybolmuş kişiler eser veremez. Konu sadece eser

verebilmek de değildir. Hayatın ve gerçeklerin farkına varmadan geçen bir ömür

anlamlı olamaz. İnsan arada bir durup etrafına bakmalı ve yaşam üzerine

sezgilerine güvenerek düşünebilmelidir

...Gerçekte yetenek küçük düşünen insanların uydurduğu

bir bahanedir. Herkes sıfır doğar. Çevresel etmenler bizi farklı yönlere

geliştirebilir. Bazı genetik faktörler ve anne karnında kişinin maruz kaldığı

çevresel faktörler kişilerin çoklu zekâ kuramına göre bazı alanlara daha yatkın

olabilmesine neden olabilir. Fakat bu durum yetenek ile ilişkilendirilemez.

Yetenekli olduğu düşünülen insanlara baktığımızda uzun yıllardır o işle

uğraştıklarını görürüz. Otuz yıl bir konu üzerine çalışan insan beyninin uzman

olmaması beklenemez. O konu üzerine kendini vererek inançla mücadele eden

herkes aynı seviyeye gelecektir. Kişi otuz yıldır resim yapıyordur ve resim

yapmaya dört yaşında başlamıştır. Herhangi bir zekâ özrü bulunmayan herkes dört

yaşında profesyonel şekilde resme yönlendirilir ve psikolojik açıdan

desteklenirse aynı seviyeye gelir

Yazar yüzmeyi bilen, donanımlarını kuşanmış

biri olarak denize dalar ve ürününü yakaladığında sudan zarar görmeden çıkar.

Deli ise o suda boğulur, istese de bir türlü çıkamaz.

Yazarlar aslında profesyonel delilerdir.

İstedikleri zaman aklın sınırlarına iner, istedikleri kadar kalır ve çıkmasını

bilirler.

Detaylı bilgi: http://www.batuhanelibol.com.tr

Popüler İçerikler

Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
Üç Milyon Emekliyi Bekleyen Tehlike: 2025'te 12 Bin 500 TL Maaş Almaya Devam Edebilirler!