Belki dünyanın örnek alacağı yeteneklerimiz yok ama tüm dünyaya parmak ısırtacak bir dolandırıcımız vardı.
Belki dünyanın örnek alacağı yeteneklerimiz yok ama tüm dünyaya parmak ısırtacak bir dolandırıcımız vardı.
Vaktiyle İstanbul'da gazetelere çıkacak kadar ünlenen, ilk icraatını da 1948'de Fatih'te yaşadığı ev sahibini dolandırarak yapan Sülün Osman'ın namı sadece İstanbul'da kalmıyor. 50'ler, 60'lar onun namının adeta 'şaha kalktığı' yıllar.
Neler mi yapmış? Neler yapmamış ki... Gelin, anlatalım.
Türk filmlerinde duyduğumuz hikayelerin bir kısmı onun dolandırıcılığının yansımasıydı. Mesela İstanbul'un meşhur Galata Köprüsü'nü satıyor, durmuyor Kız Kulesi'ni satıyor, artık taşınmazlardan sıkılmış olacak ki Şehir Hatları Vapuru satıyor.
Çiftlik Bank olayını unutmuş olmanız mümkün değil, kimilerine göre bu vurgundan zarar görenler olanları hak etmişti. Bir anlamda kolay para kazanabilmek isteyen herkes yüzlerce, binlerce lirasını bu sisteme yatırmıştı. Yani çalışıp kazanılan bir para beklentisi değildi, akıllıca davranıp diğer insanların önüne geçmek istiyorlardı.
Ona sözü verelim, kendisi anlatsın:
“Aslında benim dolandırdığım insanlar birer dolandırıcıydı. Yani bana yaklaşma maksatları beni dolandırmaktı. Örneğin akşam vakti on tane bilezikle geliyorum kuyumcunun önüne, kuyumcu kapalı.'
'Parayı bozdurayım ki o an nöbetçi eczaneye gidip hastaneden istedikleri ilaçları alabileyim. Hakiki olsalar bileziklerin ederi bin lira ancak diyorum ki üç yüz liraya ihtiyacım var, paranın gerisi umurumda değil, yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın.'
'O arada benim ayakçım da ortaya çıkıyor ve o almak istiyor bilezikleri. Telaşlanıyor adam kazanç imkanı kaybolacak diye. Üç yüz lirayı verip hemen alıyor bilezikleri.
Adam ertesi sabah kuyumcuya gidip de bileziklerin sahte olduğunu öğrenince, dolandırıldım, diye karakola gidiyor, ben aranıyorum. Demiyorlar ki ona “Bre adam bin liralık bileziği üç yüz liraya almayı düşünürken aklında ne vardı?” Gayet açık ki beni dolandırmayı planlamıştı.
Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım.”
Bir gün adamlarını, onun tabiriyle ayakçılarını toplayıp Dolmabahçe Sarayı'na, saatin önüne giderler. Her zamanki gibi gözüne saf birini kestirir Sülün Osman ve düğmeye basar.
Senaryoya göre ayakçıları saat kulesine bakarak saatlerini ayarlar, Osman'a da para ödeyip giderler.
Zengin olmanın önündeki engeli aşmak için bir adım atmak ister ve birkaç dakikalık muhabbetten sonra Sülün Osman ona reddedemeyeceği bir teklifte bulunur ve... Dolmabahçe Saat Kulesi'ni satar.
Ama onun yakalanmasına yol açan olay Galata Köprüsü'nü satarken, şans eseri gerçekleşmiş. 1961'de yakalanıp mahkemeye çıkarılınca kendisini savunma biçimi, insanların ona hak vermesine yol açmış:
'Kusura bakmayın hakim bey, bu memlekette Galata Kulesi’ni alacak eşekler olduğu sürece ben bu kuleyi satarım!'
Aziz Nesin bir hikayesinde 'Sülün Osman pırrr' ifadesini kullanınca Sülün Osman rahatsız olur ve Nesin'e dava açar. Sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da namı yürümüştür bu arada, Almanya'da yayınlanan bir dergi Sülün Osman'ı konu edinmişti.
Böylesine çalkantılarla dolu bir hayatın ardından Sülün Osman 1984 yılında kalp krizinden yaşamını yitirir, hikayeleri ise bugüne dek gelir.
Sizce Sülün Osman dolandırıcı mıydı yoksa dolandırıcıları mı avlıyordu?
Bu ülkede dolandırıcı bitmez. Hep el üstünde tutulur. Adam(!) neredeyse milli kahraman ilan edilecek.