Freelance Çalışanların Kadrolulara Aynı Gün İçinde Everest'in Zirvesinden Selam Çaktığı 13 Durum

Kadrolu olarak çalışmanın, elbette kişiye sağladığı ayrıcalıklar(!?) vardır. Fakat bunları tespit etmek için üstünde bir süre boyunca düşünmek gerekiyor. Ayrıca bulabileceğinizin bir garantisi de yok. Çünkü olmayabilir de. Yani, zor dostum zor.

1. Gün, siz yataktan kaçta çıkmaya karar verirseniz o saatte başlar...

Malum bugün pazartesi ve herkesin yüzü ayrı bir asık. Nereden mi biliyorum? Bilmiyorum aslında, bu bir tahmin. Zira haftasonunun ardından işe gitmek için erken saatte uyanmak çok keyifli bir şey olmasa gerek. Yanılıyor muyum? Sanmam... İşte bu, bir freelance çalışanın, kadrolu bir köleye selam çaktığı ilk durumdur:) Zira sabahın köründe kalkmak gibi bir derdiniz yoktur. Ve gün siz yataktan kaçta çıkmaya karar verirseniz o saatte başlar...

2. Bugün ne giysem?

Eee, iş yataktan kalkmakla bitmiyor değil mi? Malum bitmez. Çünkü kadrolu çalışmanın insanın ruhuna karabasan gibi çöktüğü bir diğer durum da, iş yerinde nasıl göründüğünün bir önemi olmasıdır. Zira rekabetin olduğu bir ortamda, üstelik işinizde de başarılıysanız, herkesin gözü üzerinizdedir. Dolayısıyla iyi görünmek ve milletin ağzına sakız olmamak elzemdir. İşin makyajı, kılı tüyü ve yününe girmiyoruz bile... Velhasıl salt bu yüzden su gibi para harcanır ve gardırop önünde ömür tüketilir. Fakat bir freelance çalışan, gün boyu  evinde takılabildiği gibi, ne giyeceğini de umursamaz. Tecrübeyle sabittir!

3. Yollarda geçen bir ömür...

Uyanmak, giyinmek nasıl birer sıkıntıysa, evden çıkıp işe gitmek de öyledir. Arabanızın olup olmaması, bir dereceye kadar iç huzuru etkileyen bir faktör gibi görünse de, büyük şehirlerde yaşayanlar asıl büyük derdi, trafiktir. Fakat arabada oturup kahır çekmekle, metro, metrobüs, otobüs, dolmuş vb.. toplu taşıma araçlarında olmak arasındaki fark, gayet tabi tartışılmaz. Hadi arabanız yok diyelim. O zaman sabahın köründe, toplu taşıma kullanıyorsunuz demektir. Yani kokulu, renkli ve homurtulu bir kalabalığın içindesiniz. Üstelik bu her gün yinelenen bir döngü. Ne dram ama! Öyle değil mi?.. Şayet bir freelance olsaydınız, şu an sizinle neden empati kuramadığımızı gayet iyi anlardınız..

4. Nerde çalışsam...

İnsanın oturduğu yer önemlidir. Konfor, ortam sıcaklığı, gürültülü gürültüsüz oluşu, kapıya, müdüre, patrona uzaklığı ya da yakınlığı gibi her şey insanın performansını etkiler. Tabii eğer bir iş yerinde çalışıyorsanız... Çünkü iş hayatınıza freelance olarak sürdürseydiniz, şu an muhtemelen bu satırların yazarı gibi kanepede kurulmuş bir şekilde kadrolular hakkında atıp tutuyor olurdunuz.

5. Yaktım gemilerimi. Dönüş yok artık geri. Tak etti canıma, bu maskeli balo...

Bu surata iyi bakın. Özellikle de şu zoraki gülümsemeye. Çünkü muhtemelen her sabah iş arkadaşlarınızdan bazılarına karşı siz de aynı tavrı takınıyorsunuz. Üstelik işe gelmek için onca zahmete katlandınız. Ve belki de yaşadığınız bir şey yüzünde siniriniz oldukça bozuk. Fakat ne yaparsınız, malum insan ilişkileri önemli. Özellikle de ofis ortamlarında. Çünkü kimse huzuru bozan kişi etiketini takmayı istemez. Ast üst ayrımları da cabasıdır.. Bu yüzden içinizden 'hay ben senin....' dediğiniz kişiye bile gülümsersiniz. Muhtemelen o kişi de size... 

İşte siz yeni bir iş gününe bu şekilde başlarken, evinde oturup keyfine bakan freelance çalışanımız ise, muhtemelen yeni demlediği çayından ilk yudumu almak üzeredir.

6. Sahi, sabah kahvaltı etmiş miydiniz?

Uykuyu seven insanlar için sabah erken kalkmak ne büyük eziyettir. Biliriz, adettir; alarm önceden kurulmuş olsa bile en az 4,5 defa duymazdan gelinir. Sonunda da evden alelacele dışarı çıkılır. Böylelikle kahvaltı merfumu yalan olur. İş yerinde bir bardak çay, yanına bir iki poğaça ya da bisküvi yemeye kahvaltı diyebiliyorsanız, sorun yok. 

Fakat bu hayatta hiçbir şey sabah yataktan istediğiniz saatte kalktıktan sonra telaşsız kurulan, ballı börekli, sucuklu zeytinli peynirli bir kahvaltı sofrasının verdiği keyifle boy ölçüşemez. Tabii freelance olmanın yegane ayrıcalığı sadece bu değil. Evde olmayı canınız çekmediği zaman dizüstü bilgisayarınızı alıp istediğiniz mekana gidip, birilerinin size hizmet etmesini de bekleyebilirsiniz. Sonuçta işinizi yanınızda taşıyabiliyorsunuz...

7. Mesai yoğun mu başladı?

Bir yerde ofis varsa, orada sürekli birilerine yüklenen görevler vardır demektir. Eee, kader değil, maaşlı sigortalı çalışıyorsunuz. Bunun sabahı, pazartesisi olmaz. Çünkü iş beklemez. Ha belki verilen iş üstünüze vazife olmayabilir. Ama kime ne? Sonuçta size verilmiş. Çünkü bir yerde ofis varsa, orada mutlaka idareciler, yöneticiler de vardır. Onların işi de budur. Ben bunu yapmam seçeneğiniz olmadığına göre... Kolları sıvarsınız. 

İşte tam da bu noktada freelance çalışanımız, kahvesinin bittiğini fark eder ve kendisini yeni bir tane hazırlamak için görevlendirir. Gün boyu onu, buna benzer daha nice zorlu görevlendirmeler beklemektedir. Misal buzdolabındaki mercimekli köfteyi ne zaman hüpleteceği sorunsalı gibi...

8. Öğle arası gruplaşmaları: Ayşe, Fatma, Hayriye, Mertcan, Berkcan ama hangisi?

Kadrolu çalışmanın en zor taraflarından birisi de, zamanın çoğu kez oldukça yavaş geçmesidir. Bu depresif sürecin ilacı ise öğle aralarıdır. Güzel bir yemek ve üstüne mis kokulu bir kahve kime iyi gelmez ki? Amma velakin bu yemek arasına kiminle çıkılacaktır? Ofiste herkes herkesi sever görünür. Takdir edersiniz ki, işin aslı hiç de öyle değildir. Yani sabah takılan maskeler, öğle aralarında mutlaka düşer. Zira gruplaşmalar hemen kendini belli eder. Her türlü sıkıntıdır yani. Dahası birikimlidir de. Bir zaman sonra bu ağrılı süreç, mutlaka bir yerde patlar. Ve problemli kişiler arasında, geçmişte üstü bir şekilde kapatılan her ne varsa, düşen bir nar misali ortalık yere saçılır.   

Freelance çalışanlar için, öğle yemeğini kiminle yiyeceği konusu ise telefon rehberine şöyle bir bakmaktan ibarettir. Çoğu zaman üstünde düşünmezler bile..

9. Yine mi toplantı?

Yıl sonu hedefleri, aylık ve haftalık planlamalar, stratejik kararlar, yeni projeler, performans çizelgeleri, acil gündemler... Yani ha babam toplanır durursunuz. Kısacası toplantı yapmak, iş yeri olmanın şanındandır. Olmazsa olmazıdır. Ayrıca iş arkadaşlarınızı tanımak için de, bulunmaz nimettir. Kimin rakip, kimin hırslı, kimin havalı ve kimin gereksiz olduğu bu şekilde anlaşılır. Bu açıdan bakıldığında faydalıdır. Ancak söyleyecek bir sözünüz, anlatacak bir konunuz yoksa da çiledir. Birileri konuşur durur, siz de sürekli saatiniz bakarsınız. Ne var ki, freelance çalışanlar, bu tür sıkıntılara pek nadir maruz kalırlar. O zamanlarda da üstlendikleri sorumluluklar minimum düzeydedir.

10. Pardon, nereye?

Sürekli kapalı bir ortamda çalışmanın zorluğunu, ancak çeken bilir. Dingo'nun ahırında çalışmadığınıza göre, öyle ha deyince de kalkıp gidemezsiniz. Gitseniz bile anca anca 10 dakikalığına... Kıyaslarsak kelebeğin ömrü bile katbekat daha uzundur.

Freelance için durumun özeti ise fotoğraftaki gibidir. Ev uymazsa, kendinizi dışarı atarsınız. Şarj ve wifi olduğu sürece tüm dünya sizin çalışma ortamınızdır. Olmadı bir cafe'ye kapağı atarsınız. Bunalınca da işi bırakır, başka şeylerle ilgilenirsiniz olur biter...

11. The Patron!

Geldi mi, gelmedi mi diye sürekli sorgulanan kişiye patron denir. Patronu bir yıldıza benzetirsek eğer, kadrolu çalışanlar da onun yörüngesinde durduraksızın dönen gezegenler gibidir diyebiliriz. Bu noktada kadrolular için hayat, pozisyon kapma ve var olanı koruma yarışından ibarettir. Ve bir hayli yorucudur. Çünkü her daim sevimli, azimli, fedakar, iyi görünümlü ve hazırlıklı olmayı gerektirir. Becer becerebilirsen...

Ancak bir freelance çalışanın böyle bir derdi yoktur. Çünkü o kendi sürüsünü çobandır. Sürüsü de işinden başka bir şey değildir. Çalışırsa kazanır, takdir edilir. Çalışmazsa da kovulur, yoluna devam eder. Ama her iki durumda da patronuyla yüz yüze gelmek gibi bir zorunluluğu yoktur.

12. Son dakika golleri!

Kadroluların bir gözü hep saate bakar. Eee, nasıl bakmasın! Yataktan kalkmak, yollar düşmek, maskeler, gruplaşmalar, toplantılar, görevler derken insan yorgun düşer. Bu yorgunluğun çaresi de, vakti bir an evvel tamam edip, evin yolunu tutmaktır. İşte son dakika golleri de, tam da bu zamanlarda yenilir. Zira toplantı gibi fazla mesai de, iş yeri olmanın şanındandır. Ve birilerine mutlaka kitlenir. Sonunda kitlenen kitlendiği ile kalır ve kahır çeker. Freelance arkadaş ise çoktan kendini sokaklara vurmuştur bile. Zira onun mesaisi, bilgisayarı kapattığı an bitmiştir.

13. Sonuç:

İsterseniz sonuç için 1995'e geri dönelim. Zira o yıl çıkan bir parçanın nakarat sözleri, burada tüm yazdıklarımızı özetler mahiyetteydi: 

'Kaç kere söyledik biz çocuk sana

Bir türlü kulak asmadın lafımıza

Hadi bırak onları gel yanımıza

Gel gel gel...'

İşte sıradan bir iş gününü, kadrolu çalışanlar ile freelance'ler böyle geçirdiler. Şayet mesleğinizde başarılıysanız, 'ben her şekilde üstesinden gelirim' diyebiliyorsanız ve imkan da varsa, freelance olarak çalışmak size gayet huzurlu ve konforlu bir dünyanın kapılarını açabilir. Karar sizin...

Popüler İçerikler

Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti