Kırk Yıl Dağda Gezdim Geyiklerinen, 2016, Tuval Üzerine Yağlıboya, 160x190 cm
Konuyla ilgili fazlasıyla kaynak edinmiştim bir taraftan üretiyor bir taraftan okumalar yapıp ilgimi çeken kısımları not alıyor bu notlar üzerinden çizdiğim basit taslaklarla yapacağım yeni işler için hazırlıklar yapıyordum.
Bu aşama üretim açısından tek bir pratiğe bağlı kalmamam gerektiğini fark etmemi sağladı. Sonuçta anlatmak istediğim şeyi izleyiciye doğrudan yansıtabileceğim farklı pratikler denemeye başladım. Bir meseleyi en iyi heykelle anlatabileceksem heykel, resimle anlatabileceksem resim, fotoğraf, video, yerleştirme, dokuma derken plastik sanatların hemen her disiplininde işler üretmeye başladım. Hatta benim için kutsal olan bu bir şeyler anlatma kaygısı daha da ileri giderek aynı disiplin üzerinde üslupsal farklılıklara başvurmama neden oldu.
Derken 16.05.2016 tarihli bir gazetede ‘’Belediye başkanı Sarıkeçili göç şenliğini basıp çadırları yıktı’’ manşetli bir haberle karşılaştım.
Haberin özeti kısaca şöyle şenlik günü, bazı konuşmalarda, hükümet aleyhine konuşuluyor, göçebe kültürünün yok edilmek istendiği, obaların konakladığı yerlerdeki suların kullanıma izin verilmediği ve göçebelerin her gittiği yerde bu tür sorunlarla karşılaştığı yönünde sözler söyleniyor ve belediye işçileri şenliğin düzenlendiği alana gelip alanı yakıp yıkıyor.
Bu haber beni fazlasıyla etkiledi ve geçmişte takılı kaldığımı hissettim. Burnumun dibinde böyle güncel sıkıntılar varken benim Orta Asya’da ne işim vardı? Evet onu da yapmalıydım ama bu sıkıntılara da doğrudan değinmeliydim. Başlangıcından beri yaptığım küçük çaplı saha araştırmaları esnasında ilk dikkatimi çeken Yörük dokumaları oldu. Bu dokumalar basit kullanım nesneleri olmalarının yanı sıra göç halindeyken kolay taşınabildikleri için Yörüklerin tüm varlıklarını oluşturmaktadır.