Korku Filmlerinden Çok Daha Korkunç 6 Arkeolojik Keşif

Daha önce de açıkladığımız gibi, Hollywood bizlerde arkeolojiye dair yanlış bir algı oluşturdu. Arkeolojik kazılar sırasında kullanılan alet edavatlar fötr şapkalar, kırbaçlar ya da ukala sırıtışlar değil; kürek,mala, el fırçası ve şerit metre şeklinde aletlerdir.

Belki bir de bolca dua etmek.  Hayalet avcılarında kullanılan silah, ve yetişkinler için büyük boy çocuk bezi. Bunlara neden mi ihtiyacınız olabilir? Çünkü bunlardan biriyle karşı karşıya gelirseniz diye...

6. İçleri kesilmiş ellerle dolu çukurlar

Antik Mısırın bir zamanlar görkemli bir şehri olan Avaris'te 3.600 yıllık bir saray kazısı sırasında, bir grup arkeolog (muhtemelen lanetli mumyalardan zar zor kaçıp takımlarının yarısını et yiyen böceklere kaybettikten sonra) dört adet çukur keşfetti. Daha önceki örnekleri gibi, antik çukurlar gerçekten de korkunç oluyorlar ve içlerindeki korkunç şeylerle birlikte dokunulmadan orada tarihin arka sayfalarında unutulmaları herkesin yararına ancak şanslıyız ki arkeologlar kazmaya yine de (bizi kırmayıp) devam etmişler.

Muhtemelen şu an 'Çukurda ne var?'  diye sormaktasınız Se7en filmindeki kızgın Brad Pitt edasıyla, haksız da sayılmazsınız. Çukur ellerle dolu. Kime ait olduğu bilinmeyen, kesilip atılmış eller.

Ellerle dolu bu çukur, bir zamanlar Kuzey Mısır'ı yöneten batı Asya'lı bir halktan gelen, Hyskos kralı Khayan'ın sarayında bulundu. Çukurlardan ikisi sarayın dışında bulunduysa da diğer ikisi sarayın içinde, taht odasının hemen yakınında bulundu ki bu da ayin ya da dini merasimle alakalı olabileceklerini gösteriyor. Kazı grubunun lideri  Manfred Bietak  'Ellerin çoğu büyüktü hatta bazıları oldukça büyüktü', diyor ve bu bulgular ellerin yetişkin erkeklerden alındığı yönündeki tahminleri doğruluyor, ya da Mısır devler tarafından işgal edilmiş olabilir. Ayrıca çukurdaki ellerin yalnızca sağ ellerden ibaret olduğuna da dikkatinizi çekiyoruz.

'N'oluyo lan?' dediğinizi duyar gibiyiz, neden yapmışlar ki böyle bir şeyi? Belki de burada dünyanın ilk mastürbasyon karşıtı eylemiyle karşı karşıyayızdır?  Sanki biraz da kağıt-taş-makas oynuyor gibi durmuyorlar mı?

İşin aslı, bu kesilmiş eller Antik Mısır sanatında sıkça görülen, bir askerin mağlup ettiği düşman askerinin bir elini kesip liderlerine takdim ettiği ve liderlerin askeri altınla ödüllendirip  bu eli bir kuyuya attığı merasim olayının ilk fiziksel kanıtı niteliğindeler. Sağ elini keserek, sembolik olarak düşmanınızın kuvvetini elindne alıp düşmanın kendisini tekrar alt etme şansını %50 azaltmış oluyorlardı.

Oldukça vahşi ve ilginç bir durum tabii ama biz kendi teorimize inanmaya devam ediyoruz, Antik Mısırlılar, kesilen ellerin yerine birer testere monteleyip testere elli askerlerden bir ordu kurmak istediler ancak testerenin icadına daha üç buçuk milenyum falan olduğunu unutup, utanarak vazgeçtiler.

5. Donmuş çocuk adakların mumyaları

Capacocha, en güzel ve sevimli çocukların Andean Dağı'na tanrıları memnun etmek adına gidip donarak öldükleri eski bir Inka ritüelidir. Bu ritüel önemli olayların ardından, doğal afetlerden kaçınmak adına, belki de sırf imparatorun canı istedi diye yapılırdı. Adak olmayı kabul eden çocukların ilahi varlık konumuna yükseleceğine ve ölümsüz olacaklarına inanıyorlardı. Bir bakıma doğru çünkü arkeologlar bu tuhaf bir şekilde formlarını korumuş olan 'donmuş mumyaları' daha yeni buluyorlar ve onlara tekrar hayat veriyorlar (Onları kabuslarımıza sokarak!).

Bu adakların bulunduğu arazilerden belki de en önemlisi 1999'da Arjantin Llullaillaco yanardağında bulundu. Johan Reinhard ve ekibi dağın zirvesindeki taştan mezarlığa girdiklerinde adeta zamanda donmuş bir görüntüyle karşılaştılar, hala üzerilerinde olan dini merasim eşyaları ile 3 çocuk orada uyuyormuşçasına duruyorlardı. Bu harika muhafaza edilmiş mumyalar'a LLullaillaco Kızı, LLullaillaco Çocuğu ve Şimşek Kız olarak adlandırıldılar.

BY çocukların inandıkları şey uğruna, kendi insanlarının iyiliği için kendilerini feda ettiklerini düşünmek kabul edilebilir gibi görünse de araştırmacılar korkunç bir hikayeyi gün yüzüne çıkardılar.  Kurban edilecek çocukların ölümlerinden bir yıl önce tamamen değişiyordu; elit yiyecekler, başkent Cuzco'ya yapılan dini yolculuklar, seramoniler ve... sürüsüne bereket mısır birası ve kokain elde edilen bitkinin yaprakları, yani kokain. E tabi, aklı tamamen uyuşmuşken bir çocuğa kaderini kabullendirmek çok daha kolay, bu kader bir dağın tepesinde donarak ölmek olsa bile.

Araştırmacıların bu durumu LLullaillaco Kızı'nın saçlarını inceleyerek buldular, ki hayatının son yıllarının özeti denebilecek kadar bulguya saçlardan ulaşılabilmekte. Her ne kadar 'bilim mükemmel şey ya', 'Teknoloji süper abi'  durumu olsa da bizi en çok hayrete düşüren...

...bilim insanlarının bunu arkada arkadaşlarından birinin The Grudge filmindeki kızın sesini taklit ederken (ben olsam kesin yapardım) altlarına pislemeden yapabilmiş olması. Bilim adamları sahiden de soğukkanlılar!

4. Yapboz iskeletler

Başka insanlara ait kalıntılar bulunduğunda ofiste bayram havası yaşanan tek meslek arkeoloji olsa gerek. Araştırmacıların 2000'lerin başında Kuzey İskoçya taraflarında 3000 yıl öncesine ait bir yerleşkede buldukları bir değil, iki hala iyi durumda olan iskelet bulduklarındaki neşeyi siz düşünün.

Daha sonradan iskeletlerden birinin bir kadına, diğerinin ise bir erkeğe ait olduğu saptandı. Ancak, iskeletleri 10 yıl kadar bir süre çalıştıktan sonra, Manchester Üniversitesi biyomedikal arkeoloji profesörü Terry Brown, yıllardır akıllarını kurcalayan problemi nihayet çözdü ve bazı kemiklerin iskelet bütününe uymadığını saptadı. Daha sonra kadın iskeletin farklı kemiklerinden DNA örnekleri toplanmasını istedi.

DNA örneklerinin ışığında, aslında iki iskelet değil, toplam altı farklı insandan toplanmış kemiklerle yapılmış bir kabus buldukları anlaşıldı.

Daha fazla çalışma gösterdi ki, iskeletler birleştirilmeden önce bataklıklara atılmışlar (Daha önceden bataklıkların insan kalıntılarını muhafaza etmede mükemmel olduklarını  ve sonuçları gördüğünüzde korkudan altınıza kaçırabileceğinizi belirtmiştik). İşlerin daha da 'yok artık' boyutuna geldiği nokta ise iskeletleri Frankenstein vari bir yolla birleştiren her kimse bataklıkların çürümeyi engellemede iyi olduğunu çok iyi bilen biriydi. Ayrıca bu kişi bataklıkta uzun süre bırakıldığı takdirde buradaki asidik yapının kemiklerdeki kalsiyumu yok edeceğini bildiğinden vücutları bataklıkta bir yıl kadar bekletip tekrar geri çıkarıyor ve iskelet yapbozlarını yapmaya böyle devam ediyordu.

Peki neden bunca zahmete girdi bu insanlar? Araştırmacılar dahil kimse kesin bir bilgiye sahip değil. Ayrıca birleştirilen kemiklere ait bedenler ölümlerinden 300-400 yıl kadar sonrasına kadar gömülmemiş oldukları biliniyor. 1986 İskoçyalı filmini bilenler bilir, nedenini öğrenmek için birinin Sean Connery'i sorguya çekmesi gerek bizce, yoksa bu iş çözülecek gibi değil!

3. Yamyam saldırısının vuku bulduğu bu mağara

1994'te İspanya'daki El Sidron mağarasının karanlık derinliklerinde araştırmacılar 12 adet Neandertal cesedi buldular.  Bir önceki cümle bir korku filminin giriş cümlesi gibi geldiyse kulağınıza hiç şaşırmayın, çünkü bu mağarada olanlar bizlere, mağara adamlarını sevimli ve zararsız gösteren çizgi filmler ve Hollywood film yönetmenlerini bile onların en kötü kahramanlarını dahi korkutabilecek kadar vahşi ve korkunç olduğuna ikna edebileceğini gösteriyor.

Bu 12 ceset rastgele insanlara ait değillerdi, bütün kalıntılar bir aileye aitti (3 çocuk, 3 genç ve 6 yetişkin). Araştırmacılar bir mezar olabilecek bir şeye de rastlamadılar, bu aile oracıkta aniden ölü vermişti. Aynı anda.

Peki 12 kişilik bir aileyi birdenbire öldüren şey ne olabilir? Mağaradaki ani bir sel baskını? Dev zehirli mağara solucanları? Hayır, hiçbiri. Neandertallerin ölüm sebebi bir diğer Neandertal grubuydu. Sebebi ne eski bir mağara adamı kız meselesi ya da mağaralar arası futbol turnuvası sonucu çıkan bir taraftar kavgası falandı, bunun sebebi daha çok yeme içmeyle alakalı bir şey. Bu aile başka bir Neandertal grubun karnını doyurma amacının kurbanı oldular.

'Görünene göre öldürülüp, yenmişler ve kafatasları ile kemikleri iliklerin emilebilmesi için yarılarak açılmışlar, aynı şekilde dil ve beyinleri de çıkarılıp yenmiş' diyor Dr. Carles Laluzea-Fox, geçtiğimiz 13 yıl boyunca Barselona Evrimsel Biyoloji Enstitiüsü'nde bu kalıntıları araştıran bir profesör. Bu midenizi bulandırmaya yetmediyse bütün bu yeme işleminin 'Zombi' tarzında yapıldığını, aileyi çiğ çiğ yediklerini de bilmeniz gerek. Hiçbir ateş ya da pişirme izine rastlanılmıyor.

Dr. Lauleza-Fox durumun altında yatan nedenin iki rakip grup Neandertalın kan davası tarzı bir çatışma içerisinde olmasından kaynaklanmış olabileceğini belirtiyor... bizdeki aşiretler gibi değil mi?

2. Soykırım Çukuru.

'Dilimlenmiş ve işlenmiş' tabiri yalnızca marketten aldığımız etlerin üzerinde görmek istediğimiz türden bir etiket. Eğer sizin için de öyleyse yazının devamı hakkında şimdiden uyarıldınız.

Kutsal Tepe, Colorado'daki eski bir Kızılderili yerleşkesi ve burada 22 Çukur Ev bulunmakta. Evet, yazıldığı gibi bu evler çukurlar kazılıp üzerlerine birer çatı yapılan evler. Pek güvenli görünüyorlar değil mi?

Bir gün, arkeologlar yine kazıp dururken, çanak çömlek toplayıp kataloglarken, çukur evlerden birinde insan kanına bulanmış bir sürü balta buldular ve bu çukur ev (işte geliyor) 'Dilimlenmiş ve İşlenmiş' insan parçacıklarıyla doluydu!

Sanki eski bir testere fabrikasında büyük bir patlama meydana gelmişçesine, 33 insan neredeyse 15,000 ayrı parçaya bölünmüş ve Kutsal Tepe boyunca her yere parçaları saçılmıştı. Eğer matematiği yapamadıysanız, her bir insanı alıp 450 parçaya bölmüşler, baltalar ile!

Bu yetmezmiş gibi, dövülüp, yakılmadan ve un ufak edilmeden önce ayaklarından bağlanmışlar (Misery filmindeki gibi) ve bilek ve ayak kısımlarına ağır darbeler almak suretiyle şiddete maruz kalmışlar, maksat kötülük olunca böyle bir şey yapmak gayet olası. Hala mideniz bulanmadıysa, bütün insan parçaları sağa sola saçılmış olsa da, kurbanların bazı parçaları bulunamadı. Çünkü bu katliamı yapanlar ayak, el ve baş kısımlarını hatıra olarak yanlarına aldıklarını bilmeniz gerek

Peki burada ne oldu? Bulunup, zor da olsa (dişler gibi) tekrar bir araya

getirilebilen insan parçacıklarına yapılan testler ışığında buradaki kurbanlar ile katliamı gerçekleştirenlerin farklı etnik gruplara ait olduğu ortaya çıkıyor. Yani bildiğimiz soykırım burada söz konusu.

1. Taşlaşmış insan kısımları

İnsan olmanın en tuhaf yanlarından biri, gelecekte bir noktada biz de arkeologlar tarafından bulunan bir insan kalıntısı olabileceğimiz gerçeği. Gerçi bundan yüzlerce yıl sonrasının arkeologları, telefonlarındaki telekinezi programı falan sayesinde bizim kalıntılarımızı ya da eşyalarımızı bulduklarında eminim bizler hakkında da onları şaşkına döndürecek şeyler olacaktır. Yüzlerce yıl öncesine ait şişme bebek falan bulduklarında suratlarını görmek isterdim.

Birkaç yüz yıl önce, Girolamo Segato, en mükemmel ya da en iğrenç mucitlerden biriydi, seçimi size kalmış. Segato, tarih boyunca bir insan bedenini taşlaştırabilen ilk insandı ve bugünün modern bilimi bile bu durumu 'sihir, büyü falan herhalde' açıklayabilmekte ancak.

İtalyan doğa bilimci ve part time kartograf olan Segato, aynı zamanda istekli bir gezgindi. Mısır gezisi sırasında gördüğü mumyalardan etkilenen 26 yaşındaki Segato, mesleki yaşamına insanların ödünü koparmayı amaçlayarak devam etme kararı aldı. Sadece kendisinin bildiği bir yöntemle insanları taşlaştırmayı başardı. Üzerinde çalıştığı çoğu örnek günümüze kadar gelmeyi başardı. Floransa Üniversitesi Anatomi Müzesi'nin internet sitesinde bu örnekleri inceleyebilirsiniz. Ancak sizi uyarıyoruz, Segato bu sayede medusacılık oynamanın yanında,  bol bol meme uçlarıyla çalışma fırsatı da bulmuş ve burada görebileceğiniz bazı resimler göğüslerden nefret etmenizi sağlayabilir.

Günümüz bilimi, Segato'nun bu bedenlere en küçük kılcal damarlara kadar sızabilen, bilinmeyen bir kimyasal enjekte ettiğini saptadı. Bu demek oluyor ki her ne yapıyorsa, yaptığı kişi çok kısa bir süre önce ölmüş durumda oluyordu. Ama bunun dışında kimse bu insanların ölülerini nasıl taşlaştırdığını bilmiyor.

Bu durum böyle de kalacak gibi. Çünkü Segato, birinin tekniği çalmasından korkarak bütün notlarını yok etmiş ve bilinmeyen bir neden dolayı 44 yaşında hayatını kaybetmiş. Böylece taşlaştırma gizemi de kendisiyle birlikte mezara gitmiş bulunmakta.

Kendi anısına Floransa'da yapılan, kafasının ardından yılanlar çıkan bir anıtta 'Burada Belluno'lu Girolamo Segato yatmakta, eğer sanatı da kendisiyle birlikte ölmeseydi, o da tamamen taşa döndürülmüş olurdu.' yazıyor. Ne derler bilirsiniz 'Bir adamın sanatı, diğer herkesin kabusu'.

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"