Filmlerde İzlediklerinizden Çok Daha Korkunç ve Acayip 5 Gerçek Seri Katil

Hollywood'un bizlere sunduğu onca absürt şey arasında belki de en absürt olanları, hepsi birer ölüm makinesi olarak gösterilen katiller. İster 13. Cuma tarzı filmlerle, ister işkence izlemekten tuhaf bir zevk alarak Testere tarzı korku filmleriyle büyümüş olun, bütün bu filmlerin hepsinde karakter seyirciye oynamayı biraz abartır ve gerçek hayatta böyle insanlar yoktur diye düşünürsünüz. Gerçek katiller iste çok çok daha tuhaf insanlar.

1. Rodney Alcala – The Game Show Adayı

Rodney Alcala, 1970' lerde San Quentin de 5 kadın cinayetinden aranan bir seri katil. Hatta sonradan 30 cinayet daha işlediğini itiraf ediyor. New York'ta daha fazla cinayetle suçlanıyor ve ülke civarında toplam 130 kadar insanı öldürdüğüne inanılıyor.

Dikkat: Bu galeri hayatınızda izleyebileceğiniz en ürkütücü videolardan birini içerir.

Onun bu listede olmasının sebebi bu cinayetler değil. Rodney Alcala'nın hafızalardan silinmeyecek olmasının tek bir sebebi var. California' da işlediği vahşi cinayetler sırasında The Dating Game adlı televizyon programına katılması ve yarışmayı kazanması.

Bilmeyenleriniz için, The Dating Game, 70 'lerin en ünlü sunucularından Jim Lange 'in sunduğu bir televizyon şovuydu. Bir kadın aday kendisine talip olarak gelen ve o an görmediği, bir panelin arkasında bulunan 3 talibine bir dizi tuhaf, kelime oyunlarıyla dolu sorular sorup, en büyük 'bıyığa' sahip olduğuna inandığı adayı bulmaya çalışıyordu. Seri katilimiz Rodney Alcala, o zamanlar suçlu bulunmuş bir tecavüzcü ve seks suçlusu olmasına rağmen- pek de çekici olmayan iki özellik- bir yolunu bulup 1978 'de bu programa katılıyor. ( Bahsettiğimiz TV şovu bir yerlerden tanıdık geliyordur sanırım. )

Jimi Lange, Alcala'yı fotoğrafçı olarak takdim ediyor, ki bu Alcala'nın birçok kurbanına profesyonel fotoğrafçı olduğunu söyleyerek kandırdığını ve cinayet soruşturmaları sırasında kaldığı yerde kurbanlarına ve öldürdüğünden şüphelenilen şahıslara ait 1000 'den fazla açık seçik fotoğraf bulunduğunu göz önüne alınca oldukça tüyler ürpertici.

Kahverengi salaş bir ceket ve geniş yakalı gömleği ile sandalyesindeki yerini aldı ve Phoenix'de bir lisede tiyatro öğretmenliği yapan Cheryl Bradshaw'ın sorduğu müstehcen soruları cevaplamaya başladı. Nasıldır bilinmez, Cheryl cevapları ile Alcala'nın en uygun aday olduğuna karar verip randevu için onu seçmeye karar verdi. İşte o sorular ve cevaplar;

'Fotoğraftaki 70 'ler modasının asil gücüyle';

Cheryl: 1. Aday... günün en sevdiğin vakti hangisidir?

Alcala: En iyi gecedir, gece vakti.

Cheryl: Peki neden?

Alcala:  Çünkü en iyisi gece vakti

Cheryl:  Sabahın nesi var

ki? Ya da öğle vakti?

Alcala:  Eh, onlar da idare eder ama asıl gece vakti her şey güzelleşir (mırıldanma)

Cheryl: Ben tiyatro öğretmeniyim ve şimdi hepinizi bir sınava tabii tutacağım... özel dersim için... 1. Aday, yaramaz bir yaşlı adamsın. Başla!

Alcala: Uuuuunnh, Buraya gel... Gel... Grrrrr rraarrarrrr

Cheryl: Akşam yemeği olarak seni servis ediyorum. Adın ne ve nasıl görünüyorsun? Tarif et.

Alcala: Ben muzum ve çok iyi görünüyorum.

Cheryl: Biraz daha detay ver.

Alcala: Soy beni!

Böylece Cheryl oldukça tembel ve bazı televizyoncular sayesinde seri katil ve tecavüzcünün biri ile bir randevu kazandı. Tam da evlenilecek erkek. Ancak şans o ki, muhtemelen programdan hemen sonra Alcala'yı biraz ürpertici bulmuş olacak ki kendisiyle randevuya çıkmayı reddetmiş.

2. Johann “Jack” Unterweger

Jack Unterweger, 1950 'de Avusturya 'da doğdu ve gençliğini ufak suçlardan hapse girip çıkarak geçirdi. Ancak, 1974 yılına geldiğinde nihayet gerçek tutkusunu keşfetti: Hayat kadınlarını kendi sutyenleriyle boğmak.

' Şimdi dürüst olalım hepimiz bir ara jilet gibi giyinmiş bir seri katil olmanın hayallerini kurmadık mı? '

Daha sonra Avusturya 'da ömür boyu hapis cezasına çarptırılıp hapse atıldı ki normal şartlar altında burada uzun bir zaman geçireceğini düşünürsünüz, ancak içerideyken Jack, daha az hayat kadını içeren yeni bir yeteneğini keşfetti. Jack Unterweger yazmaya başladı ve şaşırtıcı bir şekilde bu konuda oldukça iyiydi. Kısa hikayeleri, şiirleri ve oyunları Avusturya 'nın entelektüel elit kısmının dikkatini çekmeyi başardı ve otobiyografisi, Fegefeuler - Reise ins Zuchthaus ( Arınış- Hapishaneye Yolculuk ) Avusturya ulusal kanalında yayınlanan bir filmin konusu oldu. Avusturya 'lı entelektüel kesim, böylesi edebi yeteneği olan birinin kimseyi öldüremeyeceğini ve eskiden her ne rahatsızlığı varsa tedavi edilmesi gerektiğini düşünerek Unterweger 'in salınmasını amaçlayan bir mücadele başlattılar.

Mücadele başarıyla sonuçladı ve Unterweger işlediği vahşi cinayetler için yalnızca 15 yıl hapiste kaldı. Yeni edebiyat sever arkadaşları sayesinde televizyon şovları ve medya, hapishane ve rehabilitasyon hakkında tartıştığı televizyon programlarını sunmaya başladı. Jack ayrıca giyim tarzını da  'bir çoban ve Mississipi 'li bir hatip karışımı' şeklinde tanımlanan bir tarza değiştirdi ve bununla insanların güvenini kazanıp, yeni entelektüel ve artistik çevresini daha da etkiledi.

İşin garibi, Jack hayat kadınlarını öldürmeyi açıkça hala çok seviyordu. Serbest bırakıldığı yıl içinde, yine kendi sutyenleriyle boğarak, 6 hayat kadınını daha öldürdü. Bu talihsiz gerçek ortaya çıkana kadar, Jack, Los Angeles'a seyahat edip, Avusturya'lı bir dergi için fuhuş hakkında bir yazı yazmaya başladı. Los Angeles polisi ile uzun bir kovalamaca esnasında-muhtemelen hazırladığı yazı için araştırma amaçlı- 3 hayat kadınını daha öldürdü.

Polis Amerika'daki cinayetleri konusunda Jack'i köşeye sıkıştırmıştı ve yetkililer ülke çapında onu arıyorlardı. Bu esnada Jack kendi ülkesindeki dostlarını ve elit kesimden bazı insanları, peşindekileri masum olduğuna ikna etmeleri için aradı. Arkadaşları, zayıf Amerikan adalet sistemi'nin arkadaşlarını haksız yere takibi bırakmasını amaçlayan başka bir mücadele daha başlatamadan, Avusturya polisi Jack'i, hapisten çıktıktan sonra işlediği 6 cinayetten suçlu buldu.

Sonunda Miami, Florida'da köşeye sıkışan Unterweger yakalanıp, kendisini hücresinde asarak öldüreceği Avusturya'ya gönderildi. Muhtemelen yazacak yeni bir şey bulamadığı içindir.

3. Grady Franklin Stiles Jr. - Istakoz Çocuk

Grady Stiles, nam- ı değer Istakoz Çocuk, insan öldürmekteki eksikliğini tüyler ürpertici görüntüsüyle kapatıyor.

Grady Stiles Jr,. ailesinde sık görülen ectrodactyly (canavar parmaklar) hastalığıyla 18 Temmuz 1937 'de Pittsburgh, Pensilvanya'da doğdu.

Ailede yaygın olan bu hastalık, Stiles ailesini çocuk yapmaktan alıkoymadı gibi kendileri bu hastalık sayesinde 'sir ucubeleri' arasında mükemmel bir yere sahip oldular. Grady'nin anormalliği ise tamamen farklı bir mükemmelliğe sahip çünkü parmaklarının ıstakoz kıskaçlarına benzemesinin yanı sıra ayakları da süzgeç şeklinde gelişti. Babası hali hazırda şehir şehir gezmekte olan sirklerde çalıştığı için Grady'yi de derhal 'inanılmaz Istakoz Çocuk' adıyla sirkte çalışmaya başlattı ve Grady bu lakabı ömrünün sonuna dek taşıdı.

Grady, kendisi gibi bir sirk sanatçısı olan Mary Teresa Herzog ile evlendi ve söylenenlere göre adi ve sarhoş herifin teki olup çıkıverdi. Sürekli karısı ve dört çocuğuna (çocuklardan 2 'si kendisi gibi ıstakoz çocuk) hem psikolojik hem de fiziksel şiddet uyguladı. Sakatlığı nedeniyle yürüyemiyordu ancak hareket etmek için sürekli kollarını kullandığından vücudunun üst kısmı aşırı güçlenmişti. Bu sayede, tehlikeli yumruklar atabiliyor, 'kıskaçları' ile sıkıştırabiliyor ve kendisini sinirlendirenlere kafa atıp kıskaçları ile boğazlarını sıkıyordu.

Grady kıskaçlarından öyle gurur duyuyordu ki insanlara 'hangi kadınla yatsam kıskaçlarımla sevişmek istiyor' diyordu. Bu bize, Grady'nin 'ıstakoz gibi' seks yapıyor olmasının yanı sıra aslında birden fazla kişi ile birlikte olduğunu gösteriyor.

Grady'nin ıstakoz hastalığı olmayan kızlarından biri nişanlandığında, kızını öyle kıskanıyordu ki nişanlısını düğün arifesinde ölene kadar pompalı tüfekle kurşun yağmuruna tuttu (ancak o parmaklarla tetiği nasıl çekebildiğine dair bir kanıt yok). Grady açıkça yaptığını itiraf edip hiçbir pişmanlık belirtisi göstermese de muhtemelen hapishanenin Istakoz İnsanlara bakma kapasitesi olmadığından şartlı tahliye ile serbest bırakıldı.

Sonra eşi Mary kendisini terk etti ve yeni evliliğinden bir çocuk sahibi daha oldu. Fakat sonra bir sebepten ötürü yeni hayatından sıkılıp, Grady 'sinin sevgi dolu kıskaçlarına geri dönüp, onunla bir kez daha evlendi. Tabii Grady hala değişmiş değildi. Mary ve ailesini sürekli öldürmekle tehdit ediyordu. Mary durumun ciddiyetini anlayınca oğluyla birlikte, başka bir sirk çalışanına 1,500 dolar ödeyerek Grady'yi sarhoş bir şekilde televizyon izlerken vurdurttu.

Grady o kadar az seviliyordu ki, tabutunu taşıyacak tek bir kişi dahi çıkmadı ve mezar taşında adı ve iki dua eden el figürü dışında tek bir yazı bile yok.

4. Mary Mallon – Salgın Kadın

Mary Mallon, 'Tifo Mary'nin, en fazla kazara ölüme sebep olan insan olduğuna inanılıyor ki, bir noktada kazalar kaza olmaktan çıkıyor.

Mallon, 28 Eylül 1869 'da İrlanda 'da doğdu ve o zamanların Amerikan Rüyası'nı kovalayan herkes gibi o da 15 yaşında ABD 'ye göç edip ev hizmetçisi olarak çalışmaya başladı. Muhtemelen İrlanda 'da yapacak daha bir şey olmadığından, yemek pişirme konusunda iyi olan Mallon, New York zengin aileleri için çalışarak kendisine nezih bir hayat sağladı.

1900 'de Mamaroneck 'te bir evde çalışmaya başladı ama iki hafta geçmeden evdeki herkes ciddi bir hastalığa yakalandı. Mary, Manhattan 'da başka bir zengin aile için aşçı olarak çalışmaya başladı ve aile fertleri çeşitli ateşli hastalıklar ve ishale yakalandılar, hatta iş arkadaşlarından biri hayatını kaybetti. Mary bir iş daha bulup, zengin bir avukat için çalışmaya başladı ve çok geçmeden aile fertlerinden sekiz kişi hastalığa yakalandı.

Tabii ki bu noktada Mary'den şüpheleniyorsunuz ve ters giden bir şeyler olduğunu düşünüyorsunuz: New York Sağlık Kurumu da sizinle aynı fikirdeydi. Dr. Sara Josephine Baker bu durumu soruşturmaya başladı ama Mary bu durumun kendisiyle alakalı olduğuna ve hasta olduğuna dair tek bir kelime dahi konuşmaya yanaşmıyordu. George Soper adında bir hastalık uzmanı Mary 'den idrar ve dışkı örneği istedi ancak muhtemelen kadınların tanımadıkları adamlara idrar örneği vermekten hoşlanmadığından, Mary doktoru geri çevirdi.

Not: Fotoğrafta Mary 15 yaşındayken, solda

Sonradan ortaya çıktı ki Mary tifo hastalığı taşıyordu ve tuhaf bir şekilde hiçbir hastalık belirtisi göstermiyordu. Mary kendisinin çevresindeki bütün hastalık ve ölümleri sebebi olduğuna öyle inanmıyordu ki yatağa düşmüş hastalarla ilgilenenlere yardım etmek için elinden geleni yapıyordu. Tabii ki bu, durumu daha da beter hale getirdi.

Daha sonra Mary'yi, 1910'a kadar kalacağı bir ada kliniğinde karantina altına aldılar ancak sonraları New York Sağlık Enstitüsü zorla orada yalnız başına tutulmasının biraz acımasızca olduğuna kanaat getirmiş olacak ki görevliler Marty'ye bir şartla serbest kalabileceğini söylediler: aşçılık ve mutfak ile ilgili hiçbir işte çalışmak yok. Mary bu şartı kabul etti ve tekrar insan içine dönerek birçok farklı işte çalıştı. Kendisinin hala tehdit olduğuna inanmayan Mary rahat durur mu? Tekrar aşçılık yapmaya başladı, hem de bir hastanede!

Not: Bu fotoğrafta bulunanlardan hangisinin Mary olduğunu ayırt edebilen var mı? Hepsi birbirine benziyor.

Başka ufak rahatsızlıklardan şikayetçi olarak gelen hastalardan 25 'inde tifo belirtileri saptandığında Mary, tekrar tutuklanıp, adadaki karantina evine gönderildi ve ömrünün geri kalanını burada geçirdi. Haberciler ve röportaj yapmak isteyen gazeteciler adayı sık sık ziyaret ettiler ama açıkça kimsede esas soruyu soracak cesaret yoktu. Salmonella tipi tifo idrar ve dışkı yoluyla bulaşan bir hastalık olduğundan, Mary mutfakta ne işler çeviriyordu? Yemeklerin benzersiz lezzetinin sırrı bu muydu acaba?

5. Soulfikar - Cellat Zulfikar

Bir insan hiçbir silah ya da alet kullanmadan 5.000 kişiyi öldürmeyi nasıl başarabilir? Zülfikar'a sorun.

Zülfikar, Osmanlı zamanında IV. Murat'ın özel celladıydı. Bu durmak bilmeyen cellat, beş yıl boyunca günde en az 3 kişinin canını alırdı ve bu rakam 5  yıl içerisinde toplamda 5.000'e ulaştı. Nasıl yaptığını öğrendiğinizde çok daha korkunç görünecek bir rakam.

Zülfikar, baltayla, halatla vs. uğraşmayı sevmezdi. O kurbanlarını çıplak elleriyle ölene kadar boğazlardı, elleriyle! Kurbanlarıyla oynamayı da severdi ki onları öldürmeden önce sportmenlik yapar onlara bir şans verirdi: Saray'ın bahçesinden başlayıp idamın vuku bulacağı yere kadar koşu yarışı. Kurbanlardan biri yarışı kazandığı takdirde, sürgüne gönderilmeyi de seçebiliyorlardı ancak kaybederlerse, Zülfikar'ın ellerinde boğuluyorlardı. 

(Osmanlı Testeresi Zülfikar: I wanna play a game !)

Durum böyle olunca 'E hızlı koşan herkes rahatça suç işler o halde' diye düşünebilirsiniz ancak Zülfikar neredeyse hiç kaybetmiyordu! Zülfikar'ın kondisyonu daima yerindeydi. Kendisinin asıl ünvanının 'saray bahçıvanı' olduğunu, imparatorluğun esas celladı olmadığını düşününce, bu konuda çok iyi olduğunu düşünmekten kendimizi alamıyoruz.

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Wanda Nara ile Yasak Aşk Yaşadığı Öne Sürülen Keita Balde Sivasspor'dan Gönderildi
Volkan Demirel, Elini Sıkmadığı Şenol Güneş'le Arasında Geçen Diyaloğu Anlattı
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
06.11.2014

Bağcılar'da doğmuş büyümüş biri olarak beni pek korkutamadılar ya.

06.11.2014

Zülfikar Testereden çok Funny Games gibi "You bet that you'll be alive tomorrow at 9 o'clock and we bet that you'll be dead. Okay?"

08.08.2016

wdkmknvkmcnıdnrnf i wanna play game

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ