Chris Rock'un seslendirdiği Marty karakteri ile ikonik bir kahraman yaratan bu animasyon, dünya çapında oldukça ilgi gördü. Hayvanat bahçesindeki hayatlarından sıkılan bir grup hayvanın doğaya dönüş macerasını anlatan serinin bu ilk filmi, yediden yetmişe herkesi gülümsetecek tiplemeler ile dolu. Kafadarların üçlemenin diğer filmlerinde de süren maceraları, ailece izlenebilecek doludizgin bir seyirlik sunuyor.
C.S. Lewis'in ölümsüz fantastik kurgusu, üçleme olarak beyazperde de yerini aldı. Tıpkı kitaplar gibi film serisi de macera kurgusunun içine yedirilmiş sembolizm ile yetişkinlerin de ilgisini çekmeyi başardı. Serinin ilk filmi Aslan, Cadı ve Dolap'ta Tilda Swinton'un rolünün hakkını verdiğini de hemen ekleyelim.
Mel Gibson, William Wallace (Braveheart) olarak hafızamıza kazınmadan önce bu post-nükleer filmde göze çarpıyordu. Neo punk bir hikaye anlatan bu düşük bütçeli yapım, Mel Gibson karizması ile şenleniyor. Mad Max serisinin ilk yapımı, fazla iddialı olmayan bir aksiyon filmiyken serinin diğer filmleri, daha yoğun bir toplum eleştirisi içeriyor. Zekice yazılmış senaryosu ve etkileyici atmosferi ile bir nükleer felaket sonrası barbarlığın yükselişini bu seride görmeniz mümkün.
Robert Rodriguez'in yönetmen koltuğunda yer aldığı Meksika Üçlemesi'nin ilk filmi El Mariachi. Mütevazı bir başlangıcın ardından yıldızlarla dolu bir finalle sona eren bu üçleme, aksiyon ve gerilim sevenler için ideal. Seride neredeyse yok yok. Gitar kutusunda taşınan silahlar, Antonio Banderas karizması, kıvamında komedi ve şık sekanslar. Serinin son filmi Once Upon a Time in Mexico (Bir Zamanlar Meksika'da) sadece yıldızlar geçidi için bile seyredilebilir.
The Evil Dead film üçlemesine gönül rahatlığıyla Ekranı Kırmızıya Boyayan Filmler Oscar'ı verilebilir. Hatta serinin ilk filminin gösterime girdiği yıl, oldukça korkutucu bulunduğunu da hemen ekleyelim. Bugün korku filmi tutkunlarının artık ezbere bildiği birçok klişe, bu üçleme sayesinde korku kalıbı olarak kullanılmaya başlandı. Motorlu testere sahnesinin ve ukala kahraman arketipinin yaratıcısı bu seri, gerçek sinemaseverler için bir ders niteliği de taşıyor.
Popüler kültür seriye ortasından giriş yapmış olsa da bu üçleme bize intikamı anlatıyor. Serinin ilk filminde intikam duygusunun işe karışan herkesi toksik bir biçimde nasıl bitirdiği anlatılıyor. Serinin dünya çapında ilgi gören parlak yıldızı Old Boy (İhtiyar Delikanlı) filmi, intikamın uzun ve ince ince dokunan bir işçiliğe ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Üçüncü film Lady Vengeance (İntikam Meleği) ise vuslata erilse de uğruna kaybedilenlere dikkat çekiyor. Zekice ve ilginç anlatımıyla bu üçleme, Kore sinemasının gerilim filmlerindeki başarısını kanıtlıyor. Hala 'İntikam soğuk yenen bir yemektir.' diyorsanız bu seriyi izledikten sonra fikriniz değişebilir.
Adından da anlaşılabileceği gibi film, sınırları zorlamak isteyen üç arkadaşın başından geçenleri anlatıyor. Yakın arkadaşları Doug'un (Justin Bartha) bekarlığa veda partisini Las Vegas'a taşımak isteyen Phil (Bradley Cooper) ve Stu (Ed Helms), önemli bir şeyi hesaba katmayı unutur: Gelinin erkek kardeşi Alan'ı (Zach Galifianakis)! Bu zoraki misafirin katılımıyla bekarlığa veda partisi tam bir kabusa dönüşür. Bu eğlenceli kabus, izleyiciler tarafından öyle sevildi ki seri üçleme olarak devam etti.
Matt Damon'un bir aksiyon yıldızı olmadığına inanmak güç, öyle değil mi? Robert Ludlum'un bağımlılık yaratan kitaplarının baş karakteri Jason Bourne, Matt Damon için de sıçrama tahtası oldu. Buna rağmen Bourne üçlemesi, Bond esintileri taşıyan bir film olarak kitabın hayranları tarafından oldukça sert bir biçimde eleştirildi. Yine de Bourne filmleri türünün en sevilenleri arasında yer almayı başardı.
Entelektüel olarak tatmin edici ve doyurucu filmler seviyorsanız bu seri tam size göre. Adlarını Fransız bayrağının renklerinden alan Mavi, Beyaz ve Kırmızı isimli Üç Renk Üçlemesi, yönetmen Krzystof Kieslowski imzası taşıyor. Juliette Binoche'lu Üç Renk: Mavi filmi izleyiciyi zorlarken Üç Renk: Beyaz, serinin en hafif filmi olarak yorumlanıyor.
Yaşayan bir efsane haline gelen Clint Eastwood, ülkemizde aslında daha çok üçlemenin son filmi ile anımsanıyor. Bir Western klasiği olmasının yanı sıra unutulmaz müziği ile efsaneleşen The Good, The Bad and The Ugly (İyi, Kötü ve Çirkin) hala çok havalı. Eastwood'un huysuz tavrını ve bakışlarını yakalayan çekimleri ile beğeni kazanan bu serinin Lee Van Cleef gibi bir mücevher barındırdığını da hemen ekleyelim. Buraya kadar ilginizi çekmeyi başardıysak Bir Avuç Dolar filminden sonra A Few Dollars More (Birkaç Dolar İçin) filminin geldiğini de belirtelim.
Yaklaşık onar yıl arayla çekilen üçlemenin bu ilk filminde, hem Paris'e hem sinema dünyasının en unutulmaz çiftine aşık olabilirsiniz. Before üçlemesi olarak bilinen başarılı seri, yaş aldıkça aşkın nasıl dönüştüğünü de abartıya kaçmadan anlatma konusunda epey başarılı. Başrollerini Julie Delpy ve Ethan Hawke'ın paylaştığı seride samimi duygularla ikili ilişkilerin seyrine dalabilirsiniz.
Sinema salonlarında seyirciyi adeta koltuğuna yapıştıran bu film, Alejandro G. Inarritu'nun Ölüm Üçlemesi olarak bilinen serisinin ilk filmi. Günümüzde Latin Amerika sinemasının güçlü bir sesi haline gelen Inarritu, bu seride üç farklı hikayeyi anlatıyor. Paramparça Aşklar ve Köpekler filmi ve sonrasında çekilen 21 Grams (21 Gram) ile Babel (Babil), talihsiz insanların başlarına gelen kederli hikayeleri ekranlara yansıtıyor. Farklı hikayelere sahip olsalar da filmler hem tema hem sinematik anlatım bakımından birbirine benziyor. El kamerası ile çekilen sahneleri, dağınık anlatımı ve şiddet öğeleri ile saf bir sinema zevki veren bu filmleri sakın kaçırmayın.
Steven Spielberg'ün en tatlı hayallerimize cevap aradığı Geleceğe Dönüş serisi tam bir klasik. Temposunu yitirmeyen bu eğlenceli ve komik filmleri sevmeyenlerin bitkisel hayatta olduklarından şüphe duyabilirsiniz. Çocuklarınızdan geçer not alacak bir ebeveyn nostaljisi için de bu seriyi seçebilirsiniz. Üstelik her şeyinize burun kıvıran ergen çocuklarınız, zamanında kendilerinden çok da farklı olmadığınızı kahkahalar içinde keşfedebilir. Seyredenleri bir kez daha izlemekten alıkoymayan eğlencesi ile Geleceğe Dönüş, bugün hala genç.
Wachowski kardeşlerin resmen üçüncü gözümüzü açtığı The Matrix filminden sonra her şey değişti. Sadece temelinde yatan felsefe ile değil, baş karakterlerin aksiyon sahneleriyle de bu seri tam bir mihenk taşı. Serinin dördüncü filminin vizyona girişini iple çektiğimiz şu günlerde Matrix maratonu yapmanın tam sırası.
Tıpkı Matrix gibi LOTR filmleri de sinema büyüsünü iliklerimize kadar işleten epik bir anlatıma sahip. Yazar J.R.R Tolkien tarafından yaratılan fantastik dünya, yönetmen Peter Jackson'un elinden ihtişamlı bir başyapıta dönüştü. Görsel efektlerinin yanı sıra kostümleri ve titizlikle inşa edilen dünyası ile LOTR filmleri, güçlü oyunculuklarla desteklenen bir sinematografiye sahip. Övmeye doyamayacağımız bu seri, uzun yıllar sinemaseverlerin radarından çıkmayacak gibi görünüyor.
En "Baba" film nerede ..... .... 🤪😡😠