Uzaktan gördüğünüzde bile tüylerinizi diken diken eden bazı yerler vardır. ''Para verseler bile girmem.'' diyeceğiniz, birbirinden korkunç yerleri sizin için derledik.
Uzaktan gördüğünüzde bile tüylerinizi diken diken eden bazı yerler vardır. ''Para verseler bile girmem.'' diyeceğiniz, birbirinden korkunç yerleri sizin için derledik.
'Loire Vadisi'nin Devi' olarak adlandırılan bu büyük kale, yedi kat, 204 oda ve birçok resim galerisine sahiptir. İçerisinde 200 kişiyi ağırlayabilecek bir opera salonu bile vardır. 15. yüzyılda Kral VII. Charles'ın gayri meşru çocuğu olan ve kocasını aldatırken yakalanıp kocası tarafından öldürülen 'Yeşil Leydi' genellikle kule odasında görünüyor, ortalıkta görünmediği zamanlar bile inlemeleri ve çığlıkları kalede yankılanıyor. Kale bugünlerde otel olarak kullanılmakta.
Viktorya döneminden kalan bu dev malikane, 1876'da malikanenin sahibi olan Christopher William Crawley tarafından inşa edilmiştir. Avusturalya'nın en lanetli evi olarak bilinmektedir. Malikanede çok kötü olaylar yaşanmıştır, merdivenlerden düşüp ölen bir çocuk, balkondan düşen bir hizmetçi ve yanarak ölen sakat bir çocuk. En korkuncu ise, hasta bakıcı olan annesinin cesedinin yanında duvara zincirli bir şekilde bulunan ölü çocuk. Çocuğun 40 yıl kadar duvara zincirli olduğu düşünülüyor. Malikane şu an otel olarak hizmet vermekte.
17. yüzyılda inşa edilen Bhangarh Fort kalesinin içerisinde büyük çarşılar, bir hint konağı, kraliyet sarayları ve üç katlı büyük bir tapınak var. Ancak bütün bu yapıların güzelliğine aldanmayın, arkasında çok karanlık hikayeler var. Singhia adında bir büyücü kendisine aşık etmek istediği prenses Ratnavati için hazırladığı iksiri ona fırlattığında, kendisine aşık etmek yerine onu bir taşa çevirdi. Başka bir hikaye ise kalenin inşasından sonra, kendi mülküne gölge düşürüldüğünü iddia eden bir kişinin bu kaleyi lanetlemesi, eğer kalenin üzerine bir çatı inşa edilmesi halinde çatının yıkılacağı söyleniyor. Kale günümüzde arkeolojik alan.
Myrtles birçok dehşet verici olaya tanıklık etmiş büyük bir çiftlik. Çiftlikte 10 kişinin ölmesinden sonra hayalet raporlarının gelmesi çok da yersiz değil. En bilinenlerden biri, sevgilisi tarafından kulakları kesilen Chloe. Yeşil başörtüsü ile içeriye giren insanları izliyor, bazı fotoğraflarda görünüyor. Chloe'nin yanı sıra çiftlikte 'Hayalet kız' adı ile bilinen ve sürekli pencereden dışarı bakan bir kız var. Başka tüyler ürpertici şey ise ziyaretçilerin bazen yataklardan zıplama seslerinin geldiğini söylemesi. Çiftlik, günümüzde otel olarak işletilmekte.
1212 yılında inşa edilen Dragsholm Kalesi Danimarka'nın en eski kalesi, Avrupa'nın da en lanetli yerlerinden biri. Kalede ölenler arasında İskoçya Prensesi Mary'nin kocası olan Bothwell Kontu var. Kalede gezerken işçilerin 1930 yılında duvarda iskeletini bulduğu 'Beyaz Hanım'ın hayaletini görebilirsiniz. Kale günümüzde içerisinde Michelin yıldızlı bir restoranın da bulunduğu büyük bir otel.
1145 yılında bölgede inşa edilen büyük St. Mary's Kilisesinin inşaatı için gelen işçiler bu handa konaklamışlardır. Mülkte yer alan karanlık enerjinin başka diyarlara portallar açtığına inanılıyor. Bu sebeple başka diyarlardan doğaüstü varlıklar buraya gelebiliyor. Binada 'Cadı Odası' adında 1500'lü yıllarda cadı olarak suçlanan bir kadının canlı canlı yakıldı bir oda var. Handa birçok hayaletin görüldüğü söyleniyor. Ancient Ram Hanı günümüzde birçok televizyon programına konu oldu.
Kale 17. yüzyılda Hollanda kontrolündeki Doğu Hindistan Ticaret Şirketi için inşa edildi. Güney Afrika'nın en eski yapılarından biridir. Kaledeki ilk doğaüstü olaylar 1915 yılında görüldü. Söylenenlere göre çok uzun boylu ürpertici bir adam kalenin surları arasında sıçrayışlar yaptı. Bir başka olay ise kalenin içinde görülen 'Gri Leydi' adında yüzünü kapatarak ağlayan ve koşan kadın. Raporlara göre bölgede yapılan kazılarda bir kadın cesedinin bulunmasından sonra hiç görülmedi. Kale günümüzde müzeye dönüştürüldü ve turistlerin ilgi odağı.
1925 yılında William Connolly tarafından inşa edilen bu av kulübesi, avcıların barınabilmeleri ve fırtınalı havalarda sığınabilmelerine olanak sağladı. Hikayelere göre burada, hayvan kurbanları, karanlık olaylar ve cinayetler yaşandı. En popüler hikaye ise bir avcının kart oyunu sırasında düşürdüğü kartı almak için eğildiğinde bacaklarının kopmuş olduğunu fark etmesi ile insan şeklinde bir şeytani yaratığın kulübede olduğuna dair bir inanç ortaya çıktı. Bir başka hikaye ise, bir varilin içerisine konulup yakıldıktan sonra yokuş aşağıya yuvarlanılan kadının öldükten sonra orayı sık sık ziyaret etmesi.
Banff Springs'in en akılda kalan olayı evlenmekte olan bir gelinin, gelinliğinin tutuşması ve panik yapıp koşarken merdivenlerden düşüp ölmesi. O günden sonra, gelin bazen balo odasında alevler içerisinde tek başına dans ederken görülüyor. Başka bir olay ise 873 numaralı odada bir ailenin katledilmiş olması, oda o tarihten beri tuğlalarla örülerek kapatılmış durumda. Aile bazen koridorda görülüyor. Oteldeki bir başka garip durum ise 60'lardan beri otelde çalışan görevli Sam Macauley, hala 60'lardan kalma eski bir kıyafet giyiyor ve konuşmaya çalıştığınızda ortadan kayboluyor. Otel bugün halen hizmet vermekte.
Venedik'in biraz açığında kalan bu ada, işgaller sırasında ana karada yaşayan insanların sığındığı bir bölge. Bugün yerel halka ada ile ilgili bir soru sorduğunuzda hepsi hayaletlerden ve doğa üstü varlıklardan bahsediyor. Adayı ziyaret edenler karanlık gölgelerden ve çığlıklardan bahsediyor. Hatta bazı ziyaretçiler adayı ziyaret ettikten sonra şeytani düşüncelere kapıldıklarını söylüyor. Ada günümüzde hala terk edilmiş ve oraya gitmek istediğinizde kimse oraya gitmek istemediğini söylüyor.
Separate Hapishanesi 1800'lere kadar Britanya'nın en azılı suçlularına ev sahipliği yaptı. Hapishane 'Sessizlik sistemi' ile çalışıyordu, yani suçluların kafalarına konuşmalarını engelleyecek başlıklar takılıyordu, tek başlarına hücrelerde tutuluyor ve başkalarıyla konuşmaları yasaklanıyordu. İsimsiz mezarlara toplu halde gömülen bu mahkumların ruhları, hapishane koridorlarında görülüyor. Hapishane günümüzde müzeye dönüştürüldü.
1822 yılında inşa edilen bu mezarlık Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yer alıyor. Cementerio de la Recoleta dünyanın en güzel mezarlıklarından biri olarak görülüyor. Fakat bu güzel mezarlıkta hayaletlerin görüldüğü söyleniyor. En bilinen hikaye ise Arjantinli ünlü bir yazarın 19 yaşındaki kızı Rufina Cambaceres hakkında. Rufina'nın cenazesi şiddetli yağmur nedeniyle ertelenir ve cenaze gömülemez. Gökyüzündeki bulutlar dağılıp, yağmur dindikten sonra gelen mezarlık görevlisi tabutun aralanmış olduğunu fark eder ve içini açtığında tabutun içinde çizikler ve çırpınma belirtileri olduğunu görür. Efsaneye göre Rufina tabuta konulduğunda canlıydı ve katalepsi geçirdi.
Bir zamanlar masmavi denizin kıyısında bir balıkçı köyü olan Jazirat Al Hamra 1960'larda terk edildi. Bazıları bunun kabile çatışması ile ilgili olduğunu söylüyor, bazıları ise halkın cinlerden kaçtığını. Yerel halka göre kötü niyetli cinler hayvan kılığında köylülere musallat oluyor. Civardan geçenler, köyden garip sesler geldiğini söylüyor. Bölge birçok film setine de ev sahipliği yaptı.
153 yıllık Langham Otel, uzun zamandır Londra'daki lüks yaşamın bir parçası. Londra'nın en iyi otellerinden birine yakışır olsa gerek, buradaki koridorlarda gezinen hayaletler de yüksek katları tercih ediyor. Raporlara göre 500 odalı tesiste en az beş hayalet görüldü ve 333 numaralı odanın lanetli olduğundan bahsediliyor. Otel 1991 yılından beri Langham Hilton olarak devam ediyor.
1824'te inşa edilen kültür merkezi 100 yıldan uzun bir süredir şehrin kültürel yaşamının büyük bir parçası. Söylenenlere göre canlı performansı sırasında sahneden düşerek ölen bir sanatçı öldüğü günden beri binanın koridorlarında geziniyor. Bazı ziyaretçiler binayı gezerken şarkı sesleri duydukları söylüyorlar. Bazı kişiler ise kapı yumruklama sesleri duyduklarını söylüyor. Kültür merkezi bugün hala Porto Riko'nun önemli bir parçası.
Hindistan'ın olmasa da Mumbai'nin en büyük ve lüks otellerinden olan Taj Mahal Palace, 2009'daki trajik terör saldırısından sonra kötü bir ün kazandı. Fakat otelin tarihinde başka kara olaylar da var. Otelin mimarı W. A. Chambers uzun bir seyahatten döndükten sonra otelin kendi tasarımının dışına çıktığını gördü ve kendisini beşinci kattan atarak intihar etti. Hayaletinin öldüğü günden beri otelin koridorlarında gezdiği söylenmektedir.
Evi inşa eden keresteci Carl Beck'in eşinin ölümünün ardından en büyük kızları olan Mary kardeşlerinin bakımını üstlendi. Kızlarıyla ilgilenmeyen baba Carl Beck, Mary'e günlük sadece 1 dolar veriyordu. Mary kardeşlerine bakabilmek için kendi hayatından vazgeçti. Bugün otel olarak kullanılan bu binada bazı misafirler, siyah elbise giyen kızgın bir kadın tarafından takip edildiklerini söylüyorlar. Bugün bina Airbnb üzerinden online olarak kiralanabilmekte.
Genel olarak Chaonei Kilisesi olarak bilinen bina, 1910 yılında bir kilise olarak değil, batı'dan gelen misyonerlere Çince öğretmek için Kuzey Çin Birliği Dil Okulu olarak inşa edildi. Komünist partinin kurulmasıyla birlikte 1949 yılında Çin Ulusal Partisi yetkilisinin evi oldu, fakat hikaye hiç iyi bitmedi. Korkunç olaylardan biri, binada yaşayan parti yetkilisinin metresinden ayrılmak istemesi üzerine kadının kendisini öldürmesi, başka bir hikaye ise 3 sarhoş inşaat işçisinin binaya girmesi ve bir daha görülmemesi. Ev günümüzde hala terk edilmiş durumda.
Kellie's Kalesi'nin inşaası William Kellie-Smith adında bir İskoç çiftçi tarafından başlatıldı fakat trajik bir nedenden dolayı bitiremedi. William bu kaleyi eşine hediye için inşa ediyordu fakat eşi, asansör seçmek için gittikleri Portekiz'de zatürreden hayatını kaybetti. William'ın ne kendisi, ne de çocukları tekrar Malezya'ya dönmek istedi, mülkü gerilerinde terk edilmiş bir şekilde bıraktılar. Kaleyi ziyaret eden fotoğrafçılar etrafta ürpertici bir enerjinin olduğundan ve binanın camlarında hayalete benzer figürler gördüklerini söylüyorlar. Binayı inşa eden William'ın Portekiz'de ölmesine rağmen binanın ikinci katında görüldüğü söyleniyor. Kallie's Kalesi bugün hala ayakta duruyor ve özel turlar ile seyahat edilebiliyor.
Casa de la Poesia modern şair Jose Asuncion Silva'nın eviydi. Bu evde çok sevdiği kız kardeşinin ölümü de olmak üzere birçok trajedi yaşadı. Jose el yazısıyla yazdığı birçok eserini gemi kazasında kaybetti ve 1896 yılında, 30 yaşındayken evinde öldü. Evi ziyaret edenler ve etraftan geçenler Jose'nin hayaletinin hala evde olduğunu ve evden şiir mırıldanmaları geldiğini söylüyorlar. Ev bugün Kolombiya'nın ulusal anıtlarından biri.
bir avro olmus 13 TL esteban,bir gezi milimum 3000 avru sen gidersin artik.