Latife Hanım ile evliliği bilinse de, Fikriye Hanım'ın çocukluğundan beri Ata'ya duyduğu aşk bir başkadır. Atatürk de bu aşk için şu sözleri söylemiştir: 'Beni iki kadın çok sevdi; biri yalnız ben olduğum için, öteki mevkiim için.'
Kaynak: ViBio
Latife Hanım ile evliliği bilinse de, Fikriye Hanım'ın çocukluğundan beri Ata'ya duyduğu aşk bir başkadır. Atatürk de bu aşk için şu sözleri söylemiştir: 'Beni iki kadın çok sevdi; biri yalnız ben olduğum için, öteki mevkiim için.'
Kaynak: ViBio
Narin, hastalıklara karşı bağışıklığı olmayan, kırılgan bir bünyesi olduğu biliniyormuş.
Yalnız kaldığı için de Ragıp Efendi ve Zübeyde Hanım ona sahip çıktı.
Ona Ragıp
Yani aralarındaki ilişki için ancak abi-kardeş ilişkisi olduğu söylenir ve hatta Makbule'nin, Fikriye'yi hiç sevmediği de diğer söylentiler arasında. Gerçi Makbule Latife Hanım'ı da sevmiyormuş...
Ama bunu hiç kimseye söyleyemedi.
Ancak bu aşk hikayesinde hep ayrılık vardı. Bu kez de Çanakkale Savaşı araya giriyor ve bir süre daha göremiyor Fikriye Mustafa Kemal'ini.
Daha sonra Mustafa Kemal Samsun'a, Erzurum'a, Sivas'a, Ankara'ya ve Kurtuluş Savaşı'na gitti, Fikriye Hanım için yine hasret vardı yani.
Atatürk karşısında Fikriye Hanım'ı görünce şaşırsa da çok sevinir. 'Yolculuk nasıldı, çok sıkıntı çekmiş olduğunuz muhakkaktır ama gönül ferman dinlemiyor, değil mi?' der.
Hatta ona Çankaya'nın ilk gelini diyorlardı, çünkü pek çok kişi onu Mustafa Kemal'in eşi zannediyordu.
Fikriye Hanım için de zorlu ayrılıklar silsilesinin başlangıcı böylece başlamış oldu.
Zübeyde Hanım da Latife'yi görür görmez onun Mustafa Kemal için en uygun gelin olduğuna kanaat getirdi.
Doktora göre Fikriye'nin hassas bünyesi ve köşke kendini adayıp sabah akşam çalışması onu bu hale getirmişti. Bu hastalık için verem dediler ve Atatürk en iyi tedaviyi alması için Fikriye'yi Almanya'ya gönderdi. Fikriye Almanya'dayken, Zübeyde Hanım'ın Latife Hanımların köşkünde vefat ettiği haberi bütün ülkeye yayıldı.
Bunun üzerinde doktorların tüm uyarısına rağmen sanatoryumdan kaçarak İstanbul'a geldi.
Ertesi gün Latife Hanım evin hizmetkarlarına Fikriye Hanım'ın evi terk etmesi gerektiğini söyletti ve Fikriye hastalıktan çökmüş halde bir otele yerleşti. Bozok, Atatürk'ün bu karara karşı çıkmadığını ancak Latife Hanım ile aralarının bundan sonra bozulduğunu notlarında yazmıştır.
Bu haber ilk olarak Latife Hanım'a ulaştığından köşke girmesine izin verilmedi.
Hastaneye kaldırılsa da kurtarılamadı ve isimsiz bir mezara defnedildi.
Kimi Etnografya Müzesi'nin önündeki Atatürk heykelinin altında olduğunu söyler, kimi Ulus semtindeki şimdi üzerinde bankaların yer aldığı mezarlıkta... Ancak Salih Bozok'un notlarında Atatürk'ün cenazenin hastaneden alınarak Cebeci istikametine doğru olan eski mezarlığa defnedilmesini ve kimsenin haberinin olmamasını söylediği yazmaktadır.
Ve vedalaşırken cebindeki beyaz ipek mendili Fikriye Hanım'ın mezarına bıraktı. Bu onu ilk ve son ziyareti oldu.
'İçsem de bir kadeh hayat iksirinden,
Zamansız ayrıldım, bilinsin Fikriye'den.
Bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden,
Ümid-i aşkım saracak seni, cefakar teninden...'
Canım Atam benim...
kahroldum okurken
Bir insan Atatürk'e aşık olur da kavuşamazsa iflah olur mu ya... Çok güzelmiş Fikriye. Türünün tek örneği. Alımı çalımı her şeyi başka. Latife'yi hiç sevmedim çünkü Atatürk'le partner in crime olamadı hiçbir zaman. Cefakar olamadı. İtaatkar olamadı. Aklının almayacağı işleri hep kendi bakış açısından değerlendirdi. İyi bir insandır özünde ama Paşamıza layık değildi. Keşke Fikriye ile evlenselerdi. En azından Atatürk'ün geldiği yeri, göreneklerini, huyunu, suyunu biliyordu, Rumeli kadınıydı. Bence mezarı heykelin altında çünkü mozole veya anıt mezar gibi duruyor.