Feminizmi Anlamak, Kadın Hakları Hakkında Bilgi Sahibi Olabilmek İçin Herkesin Okuması Gereken 17 Kitap

Feminizm, insanlara ya yanlış anlatılıyor ya da anlatılamıyor. Aslında ortada hiçbir kin ve üstünlük yok. Bu nedenle, kadın ya da erkek olmanız fark etmeksizin mutlaka okumanız gereken kitapları sıraladık.

Kitap açıklamaları bültenlerden alıntıdır.*

1. Kurtlarla Koşan Kadınlar (Clarissa Pinkola Estes)

İnsanlık tarihi boyunca bastırılmış ve örselenmiş kadınların durumunu sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan ele alan çok sayıda inceleme yapıldı. Her inceleme, kadınları ''tanımlama ve çözme'' açısından çok farklı yöntemler önerdi. Bu önermelerin ne ölçüde kadınların doğasını ilişkin isabetli ve farklı alternatifler olduğu ise tartışmalı. Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar’da gerçekten farklı bir önermede bulunuyor, kadınlar için yalın, uygulanabilir ve doğal çözümler öneriyor. XIX. yüzyılla birlikte insanlığın doğadan kopuşu ve duygulara yer vermeyen kapitalist bir endüstri çarkının içinde kayboluşundan yola çıkarak, kadınların yapması gereken ilk şeyin içindeki doğal sesi keşfetmek olduğunu söylüyor ve kadınların içlerinde yatan sınırsız güç ve yaratıcılığın, kurtların doğal yabanıllığında yattığı savını ileri sürüyor. Kadınların çoğu zaman farkında olmadan içselleştirmek zorunda bırakıldıkları eziklik ve yetersizlik duygusuna, bastırılmış cinsel güdülerine çok değişik bir malzemeden yaklaşıyor: Masallar! İnsanlığın ortak bilinçaltının aynaları olduğunu düşündüğü masallar aracılığı ile kadın psişesinin derinliklerine iniyor ve birçok açmazdan kurtulmalarına yardımcı olacak masal tadında terapiler uyguluyor. Estes’e göre, kurtlarla kadınlar arasında, vahşilikleri, zerafetleri ve içinde yaşadıkları topluluğun üyelerine duydukları bağ açısından psişik bir benzerlik vardır. Kurtlar ve kadınlar arasındaki bu benzerlik, Vahşi Kadın arketipinde ortaya çıkar. Estes’in ilginç örneklerle betimlediği bu arketip, doğayla bağını kopartmamış ve seçimlerini yaparken duygularını temel alan kadınları içeriyor. Kitaptaki farklı kültürlerden derlenen masallar, kadınların ilişkileri, kişisel imgeleri ve hatta bağımlılık gibi temalar çevresinde gelişiyor. Örneğin Afrika kökenli bir öykü, kadının ikili doğasını yansıtıyor. Ortadoğu’ya ait bir masal, sıradan bir kilim gibi görünen büyülü bir halının toplumun önyargılarını ve görünüşe ne kadar kolay aldandığını ortaya koyuyor. Yayımlandığında büyük övgüler almış bu sıra dışı kitap, kadınları vahşi derinliklerine doğru heyecanlı bir yolculuğa çağırırken, kadın psişesinin bugüne dek hazırlanmış en büyük sözlüğü olarak da okunabilir. Kurtlarla Koşan Kadınlar, kadınlarla vahşi bir noktada buluşmak isteyen erkekler için de vazgeçilmez bir rehber özelliği taşıyor. “Gülme, kadın cinselliğinin gizli tarafıdır; fizikseldir, temeldir, tutkuludur, hayat vericidir ve bu yüzden uyarıcıdır. Jenital uyarılma gibi bir hedefi olmayan bir cinsellik türüdür. Sadece o an için, bir sevincin cinselliğidir; özgürce uçan, yasayıp ölen ve kendi enerjisiyle yeniden yaşayan hakiki ve şehevi bir sevgidir. Kutsaldır çünkü fazlasıyla iyileştiricidir. Şehevidir çünkü bedeni ve onun duygularını uyandırır. Cinseldir çünkü heyecan vericidir ve haz dalgalarına neden olur. Tek boyutlu değildir, çünkü gülme, insanın kendisi kadar başkalarıyla da paylaştığı bir şeydir. Bir kadının en vahşi cinselliğidir. ” Clarissa P. Estés 

 “İnsanlar binlerce yıldan bu yana, zor öğrenilen bilgileri edinmek ve sınırsız olasılıklar içeren düşler kurmak için büyük ateşlerin çevresinde oturmuşlardır. Günümüz dünyasında bu bilgelik yalnızca ‘gerçeklerle sınırlanmıştır. Estés, kitabında bu bilgelik ateşini yeniden yakıyor, hepimiz için.” Gloria Steinem

2. Kendine Ait Bir Oda (Virginia Woolf)

'Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı... Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.'

Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf'un 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni yeni açmakta olan Cambridge Üniversitesi'ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşması üzerine şekillenmiştir. İngiltere'de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayımlanan kitap o tarihten günümüze feminizm tartışmalarının locus classicus'u olageldi. Jane Austen ve Charlotte Brontë'den, kadınların niçin bir Savaş ve Barış yazamadıklarına; Shakespeare'in hayali kız kardeşinden bugün de tartışılmaya devam eden kadının yoksulluğu ve namusu başlıklarına, hatta yaratıcılığın doğasına kadar uzanan geniş bir yelpazede kalemini özgürce oynatan Woolf, kadınlara edebiyat alanında bir çıkış yolu gösteriyor.

'Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır,' diyen Virginia Woolf'un sesi, aradan geçen sekseni aşkın yıla rağmen gücünü ve etkinliğini koruyor.

3. Karanlığın Sol Eli (Ursula K. LeGuin)

“Bilimkurgu”nun en önemli iki ödülü olan Hugo ve Nebula’yı kazanarak kısa zamanda türünün klasikleri arasına giren Karanlığın Sol Eli, dünyamıza çok benzeyen Kış adlı bir gezegende geçmektedir. Bu gezegende, yılın en sıcak zamanlarında bile yarı-kutup iklimi yaşanmaktadır ve tüm sakinleri çift cinsiyetlidir (androjen). Cinsel kimliğin bir statü ya da güç aracı olarak kullanılmadığı bu gezegende, kişiler yılın belli bir döneminde o anki hormonal durumlarına göre erkek ya da kadın olmaktadırlar.

Öyle ki, birkaç çocuk doğurmuş bir anne daha sonra başka çocukların babası olabilmektedir. “Arkadaşlık” ve “sevgililik” arasındaki “boşluk” anlamsızlaşmış; insan düşüncesini belirleyen düalizm eğilimi azalmış; insanlığın güçlü/zayıf, koruyucu/korunan, hükmeden/hükmedilen, sahip olan/sahip olunan gibi ikiliklerini oluşturan temeller zayıflamıştır. Cehaletin, şimdinin, mevcudiyetin ilerlemeden daha gözde olduğu bir gezegendir Kış. Bir gün Kış’a uzaydan bir erkek elçi gelir ve onların da katılmasını istediği bir gezegenler birliğinden söz eder... Elçinin gelişiyle birlikte yerli ile yabancı, erkek ile dişi, benzerlik ve benzemezlik, parça ile bütün arasındaki ilişki ve çelişkiler insanlardaki karşılıklarını bulup yaşamaya başlar...

4. Kadınlık mı Annelik mi? (Elisabeth Badinter)

Annelik, kadın olmanın bittiği nokta mıdır? Eğer günümüzün 'ideal anne'sinden söz ediyorsak, evet... Beklentiler öylesine ağır ki kadının anneliği 'hak etmek' için ekonomik özgürlüğüyle birlikte sosyal ve cinsel hayatından da vazgeçmesi gerek... Hayatından ödün vermeye yanaşmayan 'anne-kadın'ın ise sinirleri sağlam olmalı. Çünkü Elisabeth Badinter'in de ortaya koyduğu gibi, 'vicdan azabı' ideal annelik Şablonuna uymak istemeyenler üzerinde gerçekten etkili olan bir baskı aracı... Bugün kadınlar, mücadele vererek geldikleri noktadan, tip camiası ve aile kurumunu yücelten kesimler tarafından uzaklaştırılıyor. Üstelik emzirmeyi ve annelik rolünü öven feminist akımların işbirliğiyle!

Kadınları bu modern kölelik düzenine sürükleyen ne? Badinter'e göre, kadının profesyonel hayattaki yeri hâlâ sağlamlaşmış değil. Öte yandan, bitmez tükenmez annelik yükümlülükleri kadına sürekli evinin yolunu gösteriyor. 'Yeşil' siyaset ve idealleştirilen natüralizm nosyonu ise, 'doğal' doğum yapmasını, hazır mama, bez ve biberon kullanmamasını, kısacası, hayatını kolaylaştıran her şeyi bırakmasını telkin ediyor.

Sonuçta kadına iki seçenek sunuluyor: Ya 'çocuk-egemen' bir yaşama razı gelmeli ya da çocuk yapmaktan bütünüyle vazgeçmeli. Doğum oranlarındaki düşüş ikinci şıkkın güçlendiğinin ispatı. Badinter Kadınlık mı? Annelik mi? sorusunun kadınlar için nasıl tehditler içerdiğini etkileyici bir biçimde gösteriyor: Bu tercih dayatması, sonuç en olursa olsun, kadınlara mutsuzluktan başka şans tanımıyor...

5. Kadınlar Ülkesi (Charlotte Perkins Gilman)

Ütopyalar her zaman eleştiri ve özlemlerin bir arada kaleme alındığı politik-edebi metinler olma özelliği taşıdı. Charlotte Perkins Gilman'ın Kadınlar Ülkesi adlı ütopya denemesi ise iki bakımdan farklılık gösteriyor. Kadınlar Ülkesi’nin birinci özelliği, birçok klasikleşmiş erkek ütopyasında (Platon'un Devlet, Thomas More'un Ütopya'sı vb.) yok sayılan veya satır aralarında yer verilen kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekilmesidir. İkinci özelliği, kadınları ele alan edebi denemeler içerisinde ilk defa feminist öğelerin ütopya tarzıyla açık ve bilinçli bir şekilde işlenmesidir. Bu anlamda Kadınlar Ülkesi'nin kadınları, sınıflı-erkek egemen toplumun kadın kalıpları, tanımları ve davranışlarına uymayanların anlatısıdır. Birinci dalga feminist akımın önde gelen kalemlerinden Charlotte P. Gilman, bu ütopyasıyla XX. yüzyılın temel çelişkileri olan ulusalcılık, yurttaşlık ve kadın hareketi içerisindeki eşitlik ve özgürlük gerilimini de gözler önüne seriyor. Ataerkil toplumların mizahi bir dille eleştirildiği Kadınlar Ülkesi rekabet, cinsiyet ayrımcılığı, cinsiyet temelli işbölümü, yoksulluk, savaş ve dışarıda bekleyen düşmanlar gibi kavram ve yaşantıların bilinmediği, duyulmadığı, yaşanmadığı bir ülkedir.

6. Kadının Hak Arama Rehberi (Altın Mimir)

Bilmek özgürleşmektir!

Kadınlar vardır ve kadınların hakları vardır…

Kadınlara evde, işyerinde, sokakta; severken, sevilirken, aldatılırken, şiddet görürken, tacize ve tecavüze uğrarken çaresiz ve yalnız olmadıklarını hatırlatmak amacını taşıyan bu kitap, Türkiye’nin en ünlü boşanma avukatlarından, kadın hakları savunucusu Altın Mimir tarafından kaleme alındı. Yasalardaki maddeleri ve hak arama yollarını bir uzman gözüyle eksiksiz ve anlaşılır bir dille okura sunan Kadının Hak Arama Rehberi hukuki bir kılavuz niteliği taşıyor.

Gücünü ve özgürlüğünü kazanma yolunda Kadının Hak Arama Rehberi.

7. Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (Mary Wollstonecraft)

Mary Wollstonecraft (1759 - 1797) : 38 yıl süren kısa ömrüne karşın, erkek egemenliğindeki felsefe alanında yazdıklarıyla, kendinden sonraki yüzyılları kadın hakları konusunda derinden etkileyen bir 18.Yüzyıl düşünürüdür. Dilimize ilk kez çevrilen ve günümüzden 215 yıl önce yayımlanan Kadın Haklarıın Gerekçelendirilmesi (1792) ise, bundan beş yıl sonra, geleceğin Frankenstein'ınıyazacak kızı Mary'nin doğumundan 11 gün sonra ölen Wollstonecraft'ın en temel yapıtıdır.

8. Türkiye'deki Kadın Hak İhlalleri (Bekir Bakan)

'Cennet annelerin ayağının altındadır' sözü her seferinde dile getirilirken, bir yandan da her gün kadınlar öldürülüyor, şiddete maruz kalıyor. Yaşamımızın devamını sağlayan, hayatlarında hep fedakarlık gösteren analarımıza, kadınlarımıza karşı yapılan cinayetler ve şiddet her gün Türkiye'de gerçekleşiyor.

Bu kitapta hak ihlallerinin nedenlerini ve cinayetleri önlemekte yetersiz kalan devlet yönetimine, bir çözüm ışığı altında, yasal ve sosyal düzenlemelerin neler olması gerekliliğini anlatmaya çalışılıyor. Yine konuyla ilgili duyarlı bir toplum bilincinin oluşmasına katkı sunmak isteniliyor. Yazarın en büyük hayali, varlık sebebimiz olan kadınlarımızın daha yaşanılır ve güvenli hayatlarının olması.

Son 7 yılda Türkiye'de 4 bin 190 kadın öldürüldü. 2 bin 74 kadın tecavüze, 3 bin 320 kadın tacize uğradı.

Bunun içindir ki 2010 yılı verilerine göre 'Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi' sıralamasında 134 ülke arasında 126. sırada bulunuyoruz.

Bundaki etkili faktör 2009 yılı mahalli ve idari seçim sonucunda görev alan kadınların sayısının %1 bile olmayışı. Resmi kayıtlara göre Şubat 2010 - Ağustos 2011 arasındaki 19 ayda yurt genelinde 78 bin 500 aile içi şiddet vakası yaşanmıştır.

Geleceğin Türkiyesi'nde kadınlarımızın şiddet görmediği, haklarına tecavüz edilmediği, öldürülmediği, toplumda hak ettikleri ve gereken yerde, yani toplumun öncüleri olduğu bir Türkiyemizin olmasını dileriz.

9. Türkiye'de Kadın (Aytunç Altındal)

Aytunç Altındal, Bilinmeyen Hitler'deki 'yeni' belgeler, bulgular ve bilgilerin iktidara geldiği 1933 yılına kadar Hitler'in hayatından kesitler sunuyor. 'Hitler'in bir iş kazası' olmadığını, Nazilere yolunu açan esrarengiz bir Okült Örgütle ilişkilerini, bu örgütün kurucu ve yöneticisinin hiç değinilmemiş yönlerini gün ışığına çıkarıyor. 'Thule Gessellschaft' adıyla bilinen bu gizli örgütün kurucusu Baron Rudolf von Sebottendorff, çift taraflı bir casus ve aynı zamanda Bektaşi ve Masondu.

Tarihçilerden kendisini on yıllarca gizlemeyi başaran Hitler'in 'yol göstericisi' ve 'rakibi' olan Sebottendorff Türk vatandaşıydı ve Hitler'i iktidara getiren esrarengiz örgütü ilk kez İstanbul'da kurmuştu. Hitler'in hiç bilinmeyen bu yönünü Alman ve İsrailli araştırmacılar da ilk kez bu kitaptaki belgelerden öğrenmişlerdir.

10. Etin Cinsel Politikası (Carol J. Adams)

Her on yedi saniyede bir kadın tecavüze uğruyor. Her bir saniyede yüzlerce hayvan öldürülüyor. “Dayak yiyen kadınlar” gerçekliği her gün yüzümüze çarpılıyor ekranlardan ve gazete sayfalarından. Çiftliklerin esir ettiği, mezbahaların katlettiği hayvanlar “marketteki et”e indirgeniyor günümüzde. Etin hem protein için zorunlu olduğuna hem de gücün kaynağı olduğuna inanmamız için örülen mit, aslında erkeğin potansiyel şiddet eğilimiyle üstünlük kurmasına neden oluyor. Etçilleri yiyen etçiller, kafamızdaki iktidar piramidinde en üste yerleştiriliyor ve bu haliyle gündelik hayatımızın her köşesine sızıyor. Reklamların neredeyse tamamında eti yenen hayvanların kadınsı temsil edilmesi ve erkek zihninde seks yapılacak kadının et veya piliç görüntüsünde olması yapbozu kendiliğinden tamamlıyor.

İşte Carol J. Adams bu kitapta, yukarıda sayılan olguları ve genel olarak ataerki ile et tüketimi arasındaki diyalektiği çözümlüyor. Ona göre, erkeklik inşasının önemli bir parçası başka bedenleri denetim altında tutmaktır; et yemek de bunun önemli bir aşamasını oluşturur. “Et yemek, erkek iktidarının her öğünde yeniden ilan edilmesidir.”  Onun kuramıyla, pornoda veya sofrada (aslında erkeğin yazdığı tüm “metinlerde”) parça parça tüketilen tüm adsızlar, “kayıp gönderge” olarak yeniden bedene kavuşuyor. 

Bu kitap, kadın ve hayvanın tüm yönleriyle eş olduğunu savunmuyor; yalnızca şiddet ve tahakkümden beslenen erkek egemen kültürün yeri yurdu olmadığının, zayıf bulduğu her şeyi ve herkesi “erkek” tanımının dışına atarak alt edilecek bir öteki ilan ettiğinin, özneden nesneye indirgediğinin altını çiziyor. Yiyecek/giyecek başka bir şey yokmuşçasına, birtakım canlılara yaşarken kafesi, ölürken ise kan gölünü reva gördüğümüz sürece savaşları ve ayrımcılığı olumlayan eril şiddet kültürünün ve hiyerarşinin aramızdan ayrılmayacağını hatırlatıyor. 

Bu kitapta ışık tutulan erkek şiddeti, kadın düşmanlığı, et yeme kültürü ve militarizm arasındaki bağlantılar, bugün de Carol J. Adams’ın yirmi yıl önce teşhis ettiği zamanki geçerliliğini koruyor. J. M.

11. Feminizm Herkes İçindir (Bell Hooks)

'Feminizm Herkes İçindir'de bell hooks, popüler kültürde ve medyada feminizm hakkında üretilen yanlış tanımların üzerine gidiyor. Feminizmin yalnızca 'erkek karşıtlığı' olduğu yönündeki önyargıları kırmayı amaçlıyor. Bizlere feminizmin, 'cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir hareket' olduğunu hatırlatıyor. bell hooks, kadın dayanışmasını hayata geçirebilmek için kadınlar arasındaki iktidar ilişkilerini tartışmaya açıyor ve erkekler kadar kadınları da cinsiyetçi pratikleriyle yüzleşmeye davet ediyor. Feminizmi ırk, sınıf ve etnisite bağlamında yeniden ele almayı öneriyor.

Her birimiz doğduğumuz andan itibaren cinsiyetçi düşünce ve eylemi kabul etmeye yönlendiriliyoruz. Kurumsallaşmış cinsiyetçiliği sonlandırabilmek için değişime önce kendimizden, kendi hayatlarımızdan başlamamız gerekiyor. Elinizdeki kitap, kimsenin kimseye hükmetmediği, eşit, özgür ve adil bir dünya yaratabilmek için herkesi ve her kesimi feminizme yaklaşmaya çağırıyor.

'Yaklaşın, şunu göreceksiniz: Feminizm herkes içindir.'

12. Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması (Cordelia Fine)

Bebeklerin cinsiyeti anne rahminde belirlenir fakat asıl ayrım toplumda başlar: Erkek bebeklere mavi giydirilir, kızlara pembe; erkekler analitik düşünür, kızların duygusal zekâsı keskindir; erkekler ağlamaz, kızlar şefkatlidir; erkekler iş hayatında ve toplumda üst tabakalara rahatlıkla yükselirken kadınların yerinin ev olduğu iddia edilir… Tüm bu asılsız ayrımların dayanağı kimi zaman bilimsel kalıplara oturtularak meşrulaştırılan kültürel inançlar ve önyargılardır. 

Cordelia Fine, bu yargıların sağlamasını yapıyor, inanç haline gelmiş yanılgıları psikolojik ve nörolojik alanda takip ediyor. İronik bir dille kaleme aldığı, araştırmalarla tarihsel örnekleri harmanladığı bu çalışmanın, yayınlandığı andan itibaren tüm dünyada karşılık bulması, herkesin toplumsal cinsiyet yanılsamasından mustarip olduğunu kanıtlıyor.

13. Cinsiyet Belası (Judith Butler)

1990'da yayımlandığında feminist kuramda ve toplumsal cinsiyet araştırmalarında çığır açan, queer kuramın öncü metinlerinden sayılan Cinsiyet Belası nihayet Türkçede. Judith Butler'ın cinsiyetin ne ölçüde 'doğal' olduğunu sorgulayarak cinsiyetin performatif yapısına dair kışkırtıcı savını ilk kez ortaya koyduğu bu metin, birbiriyle bağlantılı pek çok tartışmayı birden barındırıyor.

14. Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir (Emma Goldman)

Emma Goldman, ya da herkesin bildiği adıyla 'Kızıl' Emma: 

Evlilik insan doğasına aykırıdır, esas olarak kadınları baskı altında tutmaya yarar ve bir kurum olarak kadınların cinselliklerini özgürce yaşamalarını engeller... 

Kadın ile erkek arasında aşkla kutsanmamış, doğal olmayan her türlü birlik fuhuştur. 

Kıskançlık ise, aşkın meyvesi olmaktan ziyade, erkeklere seks tekeli kurmayı sağlayan bir bahanedir... 

Teizm insan zihnine bir hakaret, ateizm ise hayatın, güzelliğin ve insan bilincinin en güçlü biçimde ve ebediyen onanmasıdır. 

Vatanseverlik, dünyamızın her biri demir parmaklıklarla çevrili, küçük parçalara bölünmüş olduğunu ve bazı özel parçalarda doğma şansına sahip olanların, üstünlüklerini başka parçalarda yaşayanlara göstermek için onlara savaş açma ve onları öldürme hakları olduğunu öngörür. 

Anarşizm insanın ufkunu açıp onu özgürleştiren bir güçtür; insanlara kendi yeteneklerine güvenmeyi, herkesin eşit ve güvenlikte olacağı bir hayat uğruna mücadele etmeyi, tek birimiz bile tutsaksak hiçbirimizin özgür olamayacağını öğretir.

15. Feminist Tarihin Peşinde (Joan Wallach Scott)

Feminist Tarihin Peşinde Joan W. Scott'un son yirmi beş yıl içinde toplummsal cinsiyet, feminist tarihyazımı, farklılık ve deneyim gibi konular bağlamında tartıştığı kavramları ve kuramları içeren bazı önemli makalelerinden oluşuyor. Yazar, kuramla siyaset arasındaki gerilimli fakat üretken ilişkiyi ustalıkla irdelerken, bu ilişkinin kendi hayatındaki yansımalarını da samimi bir dille paylaşıyor. Judith Butler'ın 'zekası ve tutkusuyla zamanımızın en etkileyici feminist tarihçisi' olarak tasvir ettiği Joan W. Scott, Feminist Tarihin Peşinde'de kendi deneyimiyle 'kurtarılmış bir gelecek için sabit bir plan' sunmak yerine eleştirel düşüncenin özgürleştirici gücünün altını çiziyor. 

Elinizdeki bu derleme kitap ilk defa Türkçe olarak yayımlanmaktadır. Yazar Joan W. Scott ve derleyenler Fahriye Dinçer, Özlem Aslan tarafından seçilen makaleler, feminist tarih alanında önemli bir boşluğu doldurmayı hedefliyor. Bu kitap, başta Kadın Araştırmaları ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları olmak üzere, özelde tarih disiplini ve genelde tüm sosyal bilimler alanlarında çalışmalar yürüten herkes için oldukça önemli bir kaynak eser niteliğindedir.

16. Toplumsal Cinsiyet ve Bilim Üzerine Düşünceler (Evelyn Fox Keller)

Bilimin temel direği sayılan nesnellik ve akıl neden erkeklere mal edilir de, kadınlara öznellik ve duygusallık yakıştırılır? Nesnellik-öznellik, akıl-duygu ikicilikleri, bilim dilini ve bilimsel araştırma yöntemlerini nasıl etkilemiştir? Matematiksel biyolog ve feminist düşünür Evelyn Fox Keller'ın yirmi yıl önce ilk yayımlandığında feminist düşünce ve bilim felsefesinde çığır açan çalışması Toplumsal Cinsiyet ve Bilim. bu sorulara yanıt arıyor.

17. Feminist Bir Yaşam Sürmek (Sara Ahmed)

İkinci dalga feminizmin “Kişisel olan politiktir” önermesi, sosyal bilimlerin merkezinde bir gedik açtı. Sara Ahmed, bu gediğin çapını “Kişisel olan teoriktir” diyerek genişletmek, kuramsal olanın yaşamsal olanla ilişkisini yeniden kurmak için cüretkâr hamleler yapıyor; akademik çevrelerce dahi “radikal” olarak betimlenen bu hamlelerin gündelik olana içkinliğini gözler önüne seriyor. Düşüncemizle eylemlerimiz arasında bütünlüklü bir ilişki kurabilmenin, savunduğumuz değerleri hayatımıza yedirebilmenin keyifli ve bir o kadar çetin mücadelesine ışık tutuyor.

Feminizme tutunmak, onun çatısı altında mücadele etmek, sesinin yankısında kendini duymak; işyerinde, aile sofrasında, akademide, ikili ilişkilerde kazanılan her tecrübeyi eleştirel düşünceyle buluşturmak… Feminist bir yaşam sürdürmenin her şeyi sorgulanabilir kılmakla mümkün olduğunu vurgulayan Ahmed, öğrenmenin, deneyimlemenin, yaşam ile düşünce arasındaki çatışmalı sürecin hiçbir zaman sonlanmayacağını belirtirken sorgulamayan, kendi sınırlarını inşa eden her hareketin iflas etmeye mahkûm olduğunun da altını çiziyor.

“Umut olan yerde, zorluk vardır” diyerek önümüze çıkacak engelleri birer motivasyon kaynağına dönüştüren, feminizmin gerekliliği ve feminist bir hayatın nasıl sürdürülebileceğine dair coşkulu, davetkâr ve umut dolu bu metin, gözünü budaktan sakınmayanların, elini taşın altına koymaktan çekinmeyenlerin kolektif eyleminin bir davetiyesi niteliğinde.

“Feminizmin korku salmasına şaşmamalı; birlikte tehlikeliyiz.”

Popüler İçerikler

Icardi'nin A Milli Takım Forması Giymesi İçin CİMER'e Başvuruda Bulunuldu!
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
YORUMLAR
05.12.2018

Bu kitaplari feminizmi erkek dusmanligi olarak gorup bir hakaret olarak kullanan en basta erkeklerin ve kadinlarin alip okumasi gerek. Feminizm herkes icindir.

25.10.2020

Yoo feminizm erkek düşmanlığıdır ve asla herkes için değildir.

02.02.2019

okuyacağım.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ