"Feminist Barbie" Bahane, Rekabet Şahane!

Barbie filmi hakkında yazmak için geç kaldığımı düşünebilirsiniz ancak bunun bilinçli bir seçim olduğunu söylemeliyim. Pazarlaması aşırıya kaçınca üründen soğuyan tüketicilerden olmama karşın, popüler olanı merak eder ve milyonlarca insanı buluşturan ortak paydayı bulmak isterim. Filmi nihayet dün izledim -halen gösterildiği sinemalar var- ve samimiyetle itiraf edeyim; bu yazıyı yazma fikri gelişmesiydi yarısında bırakırdım. Bana göre tek etkileyici sahne, Barbie’nin yaratıcısı Ruth Handler ile sohbet etmesi. 

Bunun dışında film özetim şöyle: “İnsanlığın yükselen değerlerini alıp, feminizm sosuna bulayıp, kadınların aklıyla kadınları avlamayı amaçlayan müthiş bir pazarlama harikası.”

Filme dair söyleyebileceğim olumlu sözler ise şöyle: Barbie’yi canlandıran Margot Robbie’nin güzelliği ve sevimliliği, Ryan Gosling’in Ken rolünü üstlenme cesareti.

Film sıkıcı ama arkasındaki gerçekler çok heyecan verici! Lütfen okumaya devam edin, sadece izlenimlerimi değil, ilginç bilgiler de paylaşacağım.

Güzel Barbie neden Lego’yu hatırlatıyor ki?

Bilindiği üzere filmin hikayesi Barbie’lerin en popüleri olan “sıradan” Barbie’nin varoluşsal bir krize girmesiyle başlıyor. Doktor, mühendis, astronot, işçi, başkan ve hatta şişman ve bir hatta daha trans Barbie’lerin dünyasında, esas kızımız -film boyunca vurgulandığı üzere- güzelliğinden başka hiçbir özelliği olmayan “sıradan” Barbie. Ancak, akıllı, hassas ve duyarlı. Öyle ki her günü müzikle, dansla geçerken “ölüm” fikrini düşünmeye başlıyor. Haliyle Barbie’nin kendini anlamak ve gerçek amacını bulmak için insan dünyasına gitmesi gerekiyor.

Çoğumuzun hissettiği bu acımasız gerçekle, bir kez de Barbie aracılığıyla yüzleşirken (!) bir anda bir aydınlanma yaşadım: Film endüstrisinin yüceliğine ilişkin bir ampul yandı zihnimde. 

Filmin daha başlarında kahramanımız Barbie, bana birilerini hatırlatmaya başlamıştı. Kusursuz dünyaları benzemesine karşın Truman Show’un Truman Burbank’ı değil de Lego Filmi’nin animasyon karakteri Emmet aklıma düşünce, konuya bakış açım değişti. İzlemeye devam ettikçe Barbie, zihnimde Lego ile çarpışmaya başladı. Hangisi daha başarılı? Hangisinin mesajları daha güçlü? Ve iş dönüp dolaşıp paraya geldi. 

İki filmin karakterlerinin de oyuncak olması, yıllarca ekonomi gazeteciliği yapmış biri olarak sektördeki rekabete dikkatimi yöneltti. Barbie, bir yandan feminist mücadeleye destek verirken, diğer yandan oyuncak dünyasındaki “satış” savaşlarının “sıradan” bir neferi olabilir miydi?

Filmin ilerleyen dakikalarında ünlü aktör Will Ferrel ile karşılaşınca önce bir şaşkınlık yaşadım, sonra taşlar yerine oturmaya başladı. Will Ferrel, Barbie filminde bebeklerin üreticisi Mattel şirketinin üst düzey yöneticisi. Yani Mattel, filmdeki CEO’sunu Lego’dan transfer etmiş! Çünkü aynı Will Ferrel, 2014 yapımı Lego Filmi’nde “President Business” karakterini canlandırmıştı. Lego dünyasını kontrol etmek ve herkesin kalıplara uygun davranmasını sağlamak amacıyla “kragle” denilen tutkalla parçaları sabitlemek isteyen CEO’muz, yeni filmde de aynı “diktatör arketipi” ile Barbie’yi oyuncak kutusuna geri sokmaya ve değişime engel olmaya çalışıyor. 

Bu, rakiple alenen dalga geçmek değil de, nedir? Tek bir hamle, şah mat!

CEO’su üzerinden Oppenheimer’a da taş atılmış!

Bu arada Barbie cephesi Lego’ya meydan okumakla kalmıyor, CEO karakteriyle kendisiyle aynı gün vizyona giren Oppenheimer filmine sataşmaktan da geri durmuyor. Bu konudaki en büyük kanıtım; Mattel CEO’sunun odasının kapısında yazan ismin “Dr. Strangelove” olması ve mekanlar arasındaki benzerlik! 

Stanley Kubrick’in kara komedisi Dr. Strangelove Veya: Nasıl Kaygılanmayı Bırakıp Bombayı Sevmeyi Öğrendim (1964) filminde, bu karakter Alman bir bilim insanı ve kırmızı tuşa basarak nükleer saldırıya neden oluyor. Peter Sellers’ın canlandığı bu karakterin adının Barbie filminde Mattel CEO’suna verilmesi, elbette tesadüf olamaz! 

“Atom bombasının babası” olarak anılsa da J. Robert Oppenheimer ile bir Barbie filmi üzerinden dalga geçmek çok acımasız görünüyor. Ancak kapitalizmin ulaştığı mertebe, bu akıl oyununa şapka çıkarmamızı gerektiriyor.

Gerçek dünyada rekabet nasıl sürüyor?

Çıkış noktamıza geri dönersek; iki oyuncak devi arasındaki savaşta Mattel çok iyi bir hamle yapmış görünüyor. Mevcut şartlarda Lego, uzun zamandır “en büyük oyuncak firması” unvanını kimseye kaptırmıyor. 5-10 milyar dolarlık ciroların konuşulduğu bu rekabette Amerikalı Mattel ve Hasbro, Danimarkalı Lego’yu takip ediyor.

Sektörde durum böyleyken Barbie filmi, dünya çapında 1.3 milyar doları aşan geliriyle çıtayı hayli yukarı taşımış durumda. Animasyon dünyasının Matrix’i olarak gördüğüm ve gönlümde ayrı bir yeri olan Lego’nun, bugüne kadar elde ettiği tüm başarılar Barbie’nin gölgesinde kaldı. Serinin ilki olan Lego Filmi (2014) yaklaşık 468 milyon dolar bütçe gelirine ulaşırken, Lego Batman (2017) 312 milyon dolar, Lego Ninjago (2017) 123 milyon dolar ve serinin son filmi olan Lego Filmi 2 (2019) ise 192 milyon dolar hasılat elde etti. Lego’nun toplam 4 filmde ulaştığı gelir, yaklaşık 1.1 milyar dolar ediyor. Emmet “seçilmiş kişi / kahraman” arketipi” ile Matrix’in Neo’suyla boy ölçüşürken, “sıradan” Barbie tek bir filmde sergilediği “pazarlama” yetenekleriyle onu ezdi geçti. 

Şimdilik, diyelim. Lego bu ağır darbenin altında kalır mı? Kalmaz. Gelen haberlere göre yeni bir Lego filmi için hazırlıklar başlamış bile.

Biliriz ki savaşlarda aslında çarpışanlar değil de, başkaları kazanır; mesela silah tüccarları. Oyuncaklar arasındaki bu savaşın kime yaradığına bakarsak, asıl kazananın Warner Bross olduğunu görürüz. Şu ana kadar.

Bu noktada Lego serisinin film haklarının 2020 yılı itibariyle Warner Bros.’tan, Universal Studios’un eline geçtiğini hatırlatmam lazım. Savaşın sınırlarının Lego ve Mattel’i de aşıp Warner Bross ile Universal’e ulaşması, rekabetin boyutlarının ne kadar büyüdüğünün işareti. Zannımca, Universal sadece yeni bir Lego filmi çekmekle kalmaz, dijital medyanın gücünü arkasına alıp iyi bir PR çalışması yaparsa Emmet da, Barbie gibi fenomene dönüşebilir. Karşı atak olarak Barbie 2 filmi gelir. Sonra… Bu rekabet böyle sürer gider.

Umarım, izleyiciye seyir keyfi veren filmler ortaya çıkar. Barbie öyle bir film değildi, bana göre. Mesajların ve göndermelerin peşinde koşmasam daha da sıkılırdım. Yönetmen Greta Gerwig’in emeklerine saygısızlık etmek istemem ancak, Noah Baumbach ile birlikte ele aldığı senaryonun pek güçlü olmadığı görüşündeyim. Aksini savunanları dinlemek isterim. Barbie; oraya buraya gönderme yapmaktan, izleyicisine ders vermekten senaryosuna odaklanamayan bu film olmuş. Barbie’yi gerçek dünyada jinekoloğa göndererek mutlu sona ulaşan filmin, ana çatışmaları zayıf ve yan hikayelerin neredeyse hepsi yarım kalmış. Mesela; Mattel CEO’su Barbie’yi kutuya koysa ne olacaktı? Belki de tüm sorularımızın yanıtını Barbie 2’de alırız.

Nilgün KARATAŞ

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
YORUMLAR
17.09.2023

Bir sahnede oyuncak bebek sektöründe en büyük rakiplerinden Bratz bebeklerine de bir göndermesi vardı 4 küçük kızla tartıştığı ve sonra onlar tarafindan aglattirildigi sahne Bratz bebeklerinin üreticisinin eski bir mattel çalışanı olduğunu da ekleyeyim

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ