Felsefi Bakış Açısıyla Zihin Oyunlarını Sevenlere: Freud ve Beyin Yakan Teorileri

Tarihin belki de en anlaşılamamış –hatta anlaşılamayacak-, en ilginç, en yaratıcı kişiliklerinden birisidir Sigmund Freud. 

Özellikle aile içi ahlak ilişkilerini, ensesti, sosyal yaşantıdaki tabu kavramlarını açıklamaya ve psikoloji terminolojisine kazandırmaya çalışmış ve bu konuda yaptığı keskin tespitler yüzünden çoğu zaman da yanlış anlaşılmıştır Freud. 

Onu anlayamasak dahi, anlamaya çalışmak için ne güzel bir gün..

Sigmund Freud ve Aile İlişkileri

Freud'un, Freudyen düşünce ile oluşturduğu tüm kavramların merkezinde yaşadığı ailevi olayların olduğu söylenir. Freud, 1856 yılında, Provia’da doğdu. Daha sonra Viyana’ya taşındı ve 80 yıl boyunca orada yaşadı. Freud’un ürettiği tüm fikir ve teorilere, çocukluğunda yaşadığı olayların ve atlatamadığı travmaların sebep olduğu söylenir pek çok yerde. Sahiden de oldukça çalkantılı bir çocukluk geçirmiştir Sigmund Freud. 

Freud’un kardeşleri ile olan ilişkisi de oldukça farklıdır. Kardeşleri doğdukça, anne sevgisini paylaşacak olmak ona kıskançlık ve öfke nöbetleri geçirtmektedir. 

Freud’un annesi, zayıf, çekici, koruyucu, sevgi dolu bir kadındır ve ilerde Oedipus Kompleksi teorisinin de öngöreceği gibi, Freud'un ona karşı tutkulu, seksüel bir bağlılığı vardır. 

Freud’un anne sevgisi demişken, Freud’un belki de en beyin yakan teorisine geçelim: Oedipus Kompleksi.

Oedipus Kompleksi

Adını Sophokles’in Oedipus tragedyasından alan ve Freud’un en meşhur teorilerinden olan Oedipus Kompleksinde, erkek çocuğunun annesine duyduğu aşırı sevginin sonucunda, babasının yerine geçme isteğinin saplantı halini almasıdır. Erkek çocukların babasına karşı biraz daha fazla kızgınlık, nefret, ve hatta kıskançlık hislerinin arkasında da bunun olduğunu söylüyor Freud. 

Freud'a göre erkek bebek, seks içgüdüsü olarak anneye yöneliyor. 1.5 yaşlarında 'üst beyin' kurulmaya başladığında, bebek bunun yasak olduğunu anlıyor. Böylece seks içgüdüsü, bir saplantı halini alıyor. 

Ayrıca ebeveynleri boşanmış ve anneleriyle kalan erkek çocukların, normal şekilde her iki ebeveyni ile kalan erkek çocuklara göre anneyle son derece yakın bir ilişki geliştirmeleri de buna bağlanır.

Freud’un En Çok Atıfta Bulunduğu Konu: Bilinçaltı

Freud’un ortaya attığı tüm teori ve fikirlerin ortaya çıkış noktasında bilinçaltı ve bilinçaltı ile alakalı ikilemler vardır. Freud, öncelikle herkesin kabul ettiği bir görüşü reddederek başlamış. Ona göre, insanların ‘’yaptığımız şeyleri, bilerek ve isteyerek yapıyoruz’’ iddiası yanlış. İnsanoğlu yaptığı her şeyi bilerek ve isteyerek yapmıyor demiş Freud. 

Yani siz en dürüst olduğunu zannettiğiniz anda bile –yalan söylemeseniz bile- gerçek şu ki, o sırada sizin seçimlerinizi etkileyen farkında olmadığınız nedenler var. Bilinçaltı da insanların aldıkları kararları etkileyen ve insana yön veren en önemli şey. 

Bir kadın olduğunuzu varsayalım ve bir evlilik arifesindesiniz. O kişiyle evlenme nedeniniz sorulduğunda ‘’onu seviyorum, çok çekici, çok zeki ve akıllıca davranıyor vs.’’ gibi cevaplar verseniz de evlenmenizin asıl nedeni o kişi, sizin babanıza benziyor ve onunla evlenerek aslında size ihanet eden babanıza sahip oluyorsunuz. 

İşte Freud bu düşünceyi savunuyor.. Haksız da sayılmaz hani.. 

Peki, bu bilinç denilen kavramın kaynağı ne? 

Freud der ki bu konuda: Ego.

Bilinç Kavramının Kaynağı: Ego

Toplumumuzda ego ile alakalı nedense yanlış bir anlayış var. Özgüveni biraz yüksek olan, ya da bir miktar daha fazla benmerkezci olan herkese ‘egosu tavan yapmış’ damgasını yapıştırıveririz. Freud’un da kemiklerini sızlatırız. 

Aslında egoyu tek başına ele almak pek de doğru bir yaklaşım olmayacağı için, işin içine süperego ve id’i de eklemek gerekli. 

Freud, Id’i insan kişiliğinin en ilkel parçası olarak tanımlamış. İlkel zamanlardan kalan ve herhangi bir ahlaki kural tanımayan id, yemek, içmek, acıdan kaçmak, cinsel haz, saldırganlık gibi kavramlaran oluşur. İnsan doğduğu anda ortaya çıkar. 

Süperego ise id’nin tam tersi; bizi toplum içerisinde uyumlu bir şekilde ve belli kurallar çerçevesinde yaşatan şey. Canımızın her istediğini yapamayacağımızı bilinçaltımıza sürekli pompalayan, bir nevi el freni gibi bir kavram. 

Gelelim şimdi egoya. Freud der ki, ego, süperego ve id’nin dengeleyicisi konumundadır. Sizi ne id’niz ile ne de süperegonuz ile yaşam sürmekten kurtarır. İkisinin bir arada olduğu, dengeli bir yaşamın katalizörü gibidir. 

Yani, Freudyen bakış açısına göre ego, tavan yapacak bir şey değildir. Egosu tavan yapmış deyiminin doğrusu, id’i tavan yapmıştır.

Ego, bizi yaşatan şeydir.

Otostopçunun Galaksi Rehberi'ndeki, Zaphod Beeblebrox'in dediği gibi:

''Etrafımda egomdan daha büyük bir şey varsa, hemen yakalanıp öldürülmesini istiyorum!''

Kısacası ne yaparsak yapalım, egomuzu tatmin için yaparız. Yani kendimiz için.

Böyle der Freud...

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti