Toplumumuzda ego ile alakalı nedense yanlış bir anlayış var. Özgüveni biraz yüksek olan, ya da bir miktar daha fazla benmerkezci olan herkese ‘egosu tavan yapmış’ damgasını yapıştırıveririz. Freud’un da kemiklerini sızlatırız.
Aslında egoyu tek başına ele almak pek de doğru bir yaklaşım olmayacağı için, işin içine süperego ve id’i de eklemek gerekli.
Freud, Id’i insan kişiliğinin en ilkel parçası olarak tanımlamış. İlkel zamanlardan kalan ve herhangi bir ahlaki kural tanımayan id, yemek, içmek, acıdan kaçmak, cinsel haz, saldırganlık gibi kavramlaran oluşur. İnsan doğduğu anda ortaya çıkar.
Süperego ise id’nin tam tersi; bizi toplum içerisinde uyumlu bir şekilde ve belli kurallar çerçevesinde yaşatan şey. Canımızın her istediğini yapamayacağımızı bilinçaltımıza sürekli pompalayan, bir nevi el freni gibi bir kavram.
Gelelim şimdi egoya. Freud der ki, ego, süperego ve id’nin dengeleyicisi konumundadır. Sizi ne id’niz ile ne de süperegonuz ile yaşam sürmekten kurtarır. İkisinin bir arada olduğu, dengeli bir yaşamın katalizörü gibidir.
Yani, Freudyen bakış açısına göre ego, tavan yapacak bir şey değildir. Egosu tavan yapmış deyiminin doğrusu, id’i tavan yapmıştır.
Ego, bizi yaşatan şeydir.
Otostopçunun Galaksi Rehberi'ndeki, Zaphod Beeblebrox'in dediği gibi:
''Etrafımda egomdan daha büyük bir şey varsa, hemen yakalanıp öldürülmesini istiyorum!''
Kısacası ne yaparsak yapalım, egomuzu tatmin için yaparız. Yani kendimiz için.
Böyle der Freud...