Sosyal medyanın dev bir adliyeye dönüştüğü zamanlarda yaşıyoruz. Elbette bu durumun olumlu ve olumsuz yanları var...
Kaynak: +90
Sosyal medyanın dev bir adliyeye dönüştüğü zamanlarda yaşıyoruz. Elbette bu durumun olumlu ve olumsuz yanları var...
Kaynak: +90
Artık insanlar gerçek hayatta adalet sağlanamadığında direkt olarak sosyal medyaya başvuruyor. Bunu yapmakta birçok açıdan haklılar çünkü tozlu raflarda kaybolup gidecek onca davanın gidişatı sosyal medya sayesinde değişebiliyor.
Davanın başlangıcında Şule'nin intihar ettiği öne sürüldü. Eğer sosyal medyada Şule için adalet aranmasaydı onun ölümüne sebep olan işverenleri Çağatay Aksu ve Berk Akand bugün elini kolunu sallayarak sokaklarda gezmeye devam edecekti.
Olay sonrasında ifade vermek için gittikleri polis merkezinin kapısında polis memurlarının Hasan ve Hüseyin Sel'in elini sıkıp sırtını sıvazladığı görüntüleri tüm Türkiye ne yazık ki gördü. Sosyal medyada tepkilerin yükselmesi ile baklavacı kardeşler 4 yıl 2 ay ceza aldı.
Ve bunun bir sonu yok. Twitter, Instagram ve aklınıza gelebilecek her türlü sosyal medya platformunda bambaşka kişilerin adalet arayışlarına tanık oluyoruz, onlarla birlikte mücadele ediyoruz.
İnternet sayesinde hashtaglerin büyüklüğüne göre sosyal, sınıfsal, toplumsal cinsiyet gibi farklılıklar nedeniyle toplumda azınlık olarak görülen veya dışlanan gruplar da seslerini duyurabiliyor. Ayrıca adalete olan inancımızı kaybettikçe sosyal medyayı dev bir adliyeye dönüştürüyoruz.
Bir başka üzücü veri de Konda'dan. Türkiye'de insanların %65'i 'Hayal ettiğiniz Türkiye'yi tanımlayın' sorusuna 'adaletli' yanıtını veriyor. İnsanların yargının toplumdaki herkese eşit davranmadığına olan inancı her geçen gün daha da artıyor.
Avukat Hülya Gülbahar'a göre son 30 yılda kadın hareketleriyle temel kanunlarda değişiklik yapılmasına rağmen yargının bir bütün olarak cinsiyetçi ve heteroseksist bir ideolojiyle bu yasal reformları uygulamaması sorunların temelini oluşturuyor.
Kadını koruyan yasalar tam olarak uygulanmadığı sürece şiddet uygulayan erkekler ortalıkta serbestçe dolaşmaya devam edecek. Serbest kalmayıp yargılananlar ise tahrik ve iyi hal indiriminden yararlanarak az cezalar alarak kurtuluyor.
Türkiye'de ceza mahkemelerinde günde ortalama 9 bin, hukuk mahkemelerinde 8 bin, idari mahkemelerde ise 3 bin yeni dosya açılıyor. Bu kadar ağır iş yükü olmasına rağmen Türkiye'de her 100 bin kişiye 14 hakim, 6 da savcı düşüyor. Bu nedenle de soruşturmaların süresi uzuyor, adalet gecikiyor. Geciken adalet de adalet olmaktan çıkıyor.
Yargı kararlarının bu kadar kolay bir şekilde yönlendirilmesi, özellikle Türkiye gibi kutuplaşmış ülkelerde linç kültürünün, yargısız infazların ve cezai popülizmin de önünü açıyor. 'O tutuklansın', 'Bu serbest kalsın' diye attığımız tweetler her zaman adalete hizmet etmiyor, masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı gibi temel bazı ilkelere de zarar verebiliyor.
Bir yanda sosyal medyanın adaletin sağlanması konusundaki somut örneklerini, bir yanda da yasaların en çok sesi çıkanların taleplerine göre uygulandığı, savunma ve iddianın eşit algılanmadığı, suçlu ve mağdur arasındaki çizgilerin kaybolduğu bir düzenin giderek daha da normalleştiğini görüyoruz. Bir başka deyişle, sosyal medya ile adaletin sağlandığı bu düzen, güçlü olanın hayatta kaldığı orman kanunlarından pek de farklı olmamaya başladı.
Hukuk aslında kendi tiyatrosunu oynayan devletin bir göz boyamasındır... şöyle düşünün yasaları kimler oluşturuyor milletvekilleri, onları kim seçiyor biz... yani aslında devletler kamu vicdanına göre şekil alıyor zaten ama günümüzdeki kamu vicdanı sosyal medya üzerinden ölçülebildigi için devletler de buna göre şekil alıyor... tabi bu söylediklerim maalesef hukukun güçlü olmadığı ülkelerde çok daha belirgin bir şekilde karşımıza çıkıyor..
sosyal medyanın nadir ve etkili faydalarından biri denebilir onun dışında da vakit geçirmek var bir başkada bir boka yaramıyor milletin zevksiz hayatı ve aptal mizahlarını görüyoruz.