Manevi olarak, sevdiklerimizin, kaybettiklerimizin, anıları, hikayeleri, düşünceleri… Bunu anlamak, yaralı yüreklerimizde taşımak, travması, psikolojisi, çok uzun yıllar sürecek. Bu şehirlerin anıları, tarihi... Tüm bu bölgenin (10 il! İlçeler ve köyler az konuşuluyor, yıkım Suriye’de de çok büyük, az konuşuluyor) yeniden yapılanması nasıl olacak? Her şeyi ile bu yerleşim yerleri nasıl bir daha kurulacak?
Toplum öfkeli aynı zamanda. 'Devlete onca vergi verdik deprem ile ilgili, o para başka yere harcanmış' açıklamaları var, 'nerede organizasyon?' diye soruyor herkes… Elbette sormakta haklılar.
Birbirimize girdik şu yıkım halinde bile.
Televizyonlarda dramatik görüntüler…
Bir de;
En çok da 'İstanbul’da olacak deprem' konuşuluyor.
Televizyonda bilim insanları. Tamam anladık, 25 yıldır biliyoruz; evlerimiz binalarımız sağlam değil.
Travma üstüne travma senaryosu oluşuyor.
Tabii; evimiz çok güvenli bir zeminde, sağlam bir semtte olacak, çelik konstrüksiyon, altı raylı, az katlı olacak. Yoksa; öyle büyük bir İstanbul depreminden hiçbirimiz kurtulmayız, deniyor.
Biliyoruz. Peki ne yapalım?
Şimdi ne yapalım?
İstanbul’da sanki 'ölümü bekleyin' deniyor bize. 'Yakındır geliyor' deniyor. 'Büyük olacak çok insan ölecek' deniyor… Ve tut ki çok çok sağlam bir evde yaşıyoruz, e peki, ama hep evde yaşamıyoruz ki dostlar? Sürekli bir yere de gidiyoruz. Ve deprem ne zaman nasıl olacak bilmiyoruz…
Ne olacak hayatlarımız?
Ölümü bekleyerek mi yaşayacağız?
Bunları sordum kendime.'