Her işin kendi karanlık sırları vardır...
Her işin kendi karanlık sırları vardır...
Sektöre yıllarını vermiş birine göre eğer seri temsil yapılıyorsa ve yapımın kostüm departmanına ayrılmış büyük bir bütçesi yoksa kostümler bir süre sonra kaçınılmaz olarak leş gibi kokmaya başlıyor. Sık sık yıkamaya gelmeyen egzantirik kostümler temizlik işini daha da zorlaştırıyor tabii. Bu ağır kokuyu seyircilerin duyması biraz zor diyip geçmemek lazım. Çünkü her ihtimale karşı performanslardan önce kostümlerin üzerine oda parfümü sıkıldığı oluyormuş.
400 binden fazla takipçisi olan bir Instagram influencer’ına göre güzellik pozlarının büyük bölümü kusursuz açının eseri. Söylediklerine göre aktardıklarında gerçek hayattaki dürüst hallerden eser yok. Yani siz siz olun, bu mecradaki tanrıçalara o kadar da güvenmeyin.
Daha da önemlisi, o kadar da sağlıklı değiller. Organik tarım yapan bir çiftçinin aktardığına göre organik tarımda kullanılan ilaçlar hem oldukça pahalı, hem de pek işlevli değiller. Hal böyle olunca organik tarım ürünleri pek çok dış tehlikeye karşı (haşereler vs.) korumasız hale geliyor. Ek olarak, yüzde yüz organikliğin sürdürülmesinin mümkün olmadığını ekliyor. Çünkü çevre tarlalarda yapılan sıradan ilaçlamalar rüzgar yoluyla organik ürün tarlalarına da uğrayabiliyormuş.
Bir NASA çalışanına göre NASA filmlerde portrelendiği gibi havalı, uzay istasyonundan bozma bir ortama sahip değil. Uzay ajansı, sıradan Windows yüklü bilgisayarların, 35-40 yıllık asansörlerin bulunduğu bir binada işlerini yürütüyor. Ek olarak, 20 yıldan eski yazılımlar ve veritabanları kullandıkları bile oluyormuş.
20 yılı aşkın deneyime sahip bir turizmciye göre, en lüks ve uluslararası otellerde dahi eskortluk hizmeti defacto olarak veriliyor. Müşterilerin, özellikle yabancı müşterilerin yoğun taleplerinin bu durumun önüne açtığını da eklemiş.
Otel demişken, bir başka turizmci de otellerde kullanılan çarşaflar ve havlulara o kadar da güvenmememiz gerektiğini söylüyor. Bu ürünler sanıldığının aksine her gün yıkanmıyor, yıkansa dahi en ucuz ve zararlı kimyasallar barındıran deterjanla yıkanıyor ve temizmiş gibi kokması için üzerlerine koku sıkılıyormuş.
Saatçilik sektöründe çalışan deneyimli bir satış danışmanına göre, satılan çoğu saatin maliyetli liste fiyatının yaklaşık 10-15%’ini geçmiyor. Aklınızda bulunsun.
Bir diğer itiraf da sinema salonlarından yükseliyor. Söylenene göre gecenin sonunda satılmayan patlamış mısırlar bir çöp pöşedine doldurulup ağzına sıkıca kapatılıyor ve ertesi gün yapılan taze mısırların arasına karıştırılıyor.
Ünlü bir zincir kahve dükkanında çalışan bir personelin söylediğine göre, geri dönüşüm kutusu ve çöp kutusu olarak ikiye ayrılan atıklar günün sonunda her türlü çöp kamyonunun dibini boyluyormuş. Geri dönüşüm umurlarında olmadığı gibi bu yalnızca çevreci görünmek uğruna yapılan bir pazarlama hamlesiymiş.
Geçenlerde bir şey okudum internette, bir ekmeğin içinde takma diş bulunmuş, haberi de insanlık ölmedi, takma dişi fırıncıya götürüp teslim etti diye veriyor... Hala inanamıyorum o ekmekler yapılırken nasıl aksırıp tıksırıyorlarsa artık takma dişi bile düşmüş :(( iğrenç bir dünyada yaşıyoruz ya
Saatler gibi gözlüklerde de durum aynı. Dereceli gözlük camı ve çerçeve pazarlıyordu bir akrabamız. Gözlüğe ihtiyaç oldu. Tabii ki ona müracaat ettik. Ürün verdiği gözlükçüye yönlendirdi. Gittim, çerçeve beğendim, reçeteyi verdim falan. Sene 2010, gözlük tuttu 330 lira. Adam hiç ücret almadı. Dedim maliyetini verelim en azından, öyle konuştuk çünkü. Epey bi güldü, bacım bunun maliyeti 1 paket sigara değil boşversene dedi.
en masumu sinemacılarmış ...