Farklı Coğrafyaların Kütüphanelerini Keşfetmek İsteyenlerin Okuyabileceği İtalyan Edebiyatından 22 Eser

Farklı coğrafyaların kütüphanelerini keşfetmek isteyenlere...

*Kitap açıklamaları İdefix.com'dan alınmıştır.

Cesare Pavese - Ağustosta Tatil

Cesare Pavese, çürüyen değerlere, yok olan güzelliklere karşı, insanları, çoğu kez kırlara, köylere çağırır. Oysa aradığı yalnızlıktır, günümüz insanının yalnızlığı. Ağustosta Tatil, her okunuşta anahtar bir kitap olma değerini yeniden hatırlatan bir yapıt. Bu kitaptaki öyküler, yazıldığı döneme ilişkin belgesel nitelik taşırken, yazarın anlatımındaki şiirselliğin oluşumu ve kuramı konusunda da okura ışık tutar. Öykülerin geçtiği dönemin Torino'sunda büyüyen bir çocuğun yazlarını başlı başına bir şenliktir. Kent, yazları bomboş kalır, oysa kırsal alanlar cıvıl cıvıldır. Torino'lu yazar Cesare Pavese, hem kentini, hem kentinin çevresindeki kırları, köyleri anlatırken, doğayı ve insanları tanımlamada gösterdiği titizlikle okuru dünyasına çekiyor.

Luigi Pirandello - Biri, Hiçbiri, Binlercesi

Tüm eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de Pirandello, insanın varoluşu ve kimliği üzerine eğiliyor. Halim selim bir adam olan 'Vitangelo Moscarda'nın tüm hayatı, karısının bir gün kendisine sorduğu ve burnun eğriliğinden dem vurduğu o basit soruyla altüst olur. Kendisinden başlayarak tüm yaşamını acımasızca sorgular ve kendini yeniden bulmak için kendini parçalara bölmeyi öğrenir. Moscarda kimdir, kendi gördüğü mü yoksa başkalarının gördüğü mü? Kişilik bölünmesinin acımasızca ve mizahi bir dille işlendiği eser, ölümsüz bir de edebi kahraman da yaratır, 'Vitangelo Moscarda.' Ve o kahraman bize şu soruyu sorar, 'İnsan bir midir, hiç midir yoksa binlerce midir?'

Yalnızlık asla sizi de kapsamaz; sizi daima dışarıda bırakır ve sadece çevrenizde yabancı birinin var olmasıyla mümkündür: Nerede ve kiminle olursanız olun, tamamıyla yok sayılmalı ve siz de etrafınızdakileri tamamıyla yok saymalısınız ki arzu ve duygularınız kaygı verici bir belirsizlik içinde yitik, havada öylece asılı kalabilsin ve kendinizi kanıtlama arzunuz tamamen ortada kalkarken, bilincinizin içtenliği de yok olsun. Sadece kendisinin yaşadığı, sizinse var olduğuna dair en ufak bir iz veya sese rastlayamayacağınız bir yerdedir gerçek yalnızlık ve nitekim orada yabancı olan da sizsinizdir.'

Antonio Tabucchi - Önemi Olmayan Küçük Yanlış Anlamalar

Önemi Olmayan Küçük Yanlış Anlamalar, günümüz Avrupa edebiyatının usta kalemlerinden Antonio Tabucchi’nin öykülerini içeriyor. Yazar, öteki kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da bir dizi yeni kişi çıkarıyor karşımıza. Bu kişilerde yine bir hüzün, bir yitirilmişlik duygusu, bir pişmanlık acısı var. Yazgılarının tutsağı gibi görünüyorlar ve adım adım kaçınılmayana varıyorlar. Yaşamdan öç almaya kalksalar da, boyun eğmek zorunda kalıyorlar. Tabucchi’nin 'yanlış anlama' diye geçiştirdiğinin, tüm bir yaşam olduğu algısı kalıyor geriye. 'Günün birinde oynadığımız rol gerçek olur...' Tabucchi’nin kahramanları çok önemli ya da ön plana çıkan kişiler değil; ama hemen hepsinde yazarın özenle aktardığı insancıl nitelikler ağır basıyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında doğup büyümüş Avrupalı bir aydın olan Tabucchi’nin bütün yapıtlarında, özellikle İtalya ve Portekiz’deki faşizm mirasına ve toplumsal adaletsizliğe karşı duyduğu öfke, etkin bir biçimde dile geliyor.

Italo Calvino - Örümceklerin Yuvalandığı Patika

İtalyan edebiyatının büyük ustası Italo Calvino’nun, bundan 60 yıl önce yayımlanan ilk kitabı Örümceklerin Yuvalandığı Patika, ilk kez Türkçede' İtalyan edebiyatında özgün ve neredeyse tekil bir örnek olan Örümceklerin Yuvalandığı Patika, elinden bırakamadan, bir solukta okunacak kitaplardan'.

'Bu, yazdığım ilk roman; birkaç öyküm bir yana bırakılırsa, yazdığım ilk şey olduğunu bile söyleyebilirim. Şimdi elime aldığımda, nasıl bir etki yaratıyor üzerimde? Onu kendi yapıtlarımdan biri gibi değil de, daha çok, İkinci Dünya Savaşı sona erdikten sonra, bir çağın genel ikliminden, ahlaki bir gerilimden, bizim kuşağımızın benimsediği bir edebiyat beğenisinden anonim olarak doğmuş bir kitap gibi okuyorum.' diyen Calvino’nun bu kitabı, ileride onun nasıl hınzır bir yazar olacağının da habercisi aslında. Pin adında bir çocuğun gözünden savaş, inanç, öfke, kötülük, aşağılanma, düş kırıklığı üstüne yalın ve etkileyici bir metin olan Örümceklerin Yuvalandığı Patika’nın 1964’te yapılan yeni baskısına yazdığı önsözde, Calvino çarpıcı saptamalar yapar: 'burada, her şeyden önce, kitabın imgeleri ve sözleri, akışı, tonu, üslubu, umursamazlığı, meydan okuması yoluyla kendini göstermesi amaçlanmıştır. Daha konunun seçiminde, neredeyse tahrik edici bir özgüven sergileniyor. Kime karşı? Şunu söyleyebilirim: Eşzamanlı olarak iki cephede savaşmak; hem Direniş’i eleştirenlere, hem de kutsallaştırılmış, kusurlarından arındırılmış bir Direniş’i savunanlara meydan okumak istiyordum.'

Umberto Eco - Gülün Adı

'Gülün Adı' adlı bu dev romanıyla bir anda dünyanın dört bir yanında ünlenen İtalyan yazarı Umberto Eco, aslında çok yönlü bir bilimadamı. İtalya'da, Bologna Üniversitesinde öğretim üyesi, semiolog, tarihçi; filozof, estetikçi, ortaçağ uzmanı ve James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış biri. Umberto Eco'nun bu ilk romanı, 1980'de İtalya'da ilk yayımlanışından bu yana sayısız basım yaptı ve dünyanın pek çok diline çevrildi. Dünyada olağanüstü bir ilgi uyandıran bu romanın yankıları hala sürüyor. Filmi de dünyada büyük yankılar uyandırdı. Bu romanın başarısında, kuşkusuz, yazarın ortaçağ konusunda derin ve dolaysız bilgisinin büyük payı var. Tam anlamıyla ve her bakımdan ortaçağ dünyasını yansıtmakla birlikte 'Gülün Adı' kesinlikle çağdaş bir roman; çağdaş romana yepyeni ve uzun soluk getiren özgün bir roman. Bir anlamda ortaçağda geçen, Hıristiyanlık düşüncesini tartışan tarihsel bir roman, bir anlamda da ustaca kurulmuş polisiye ve sürükleyici bir öykü. Ve en önemlisi olağanüstü bir dil ve benzeri az bulunur bir sanat yapıtı. Bu ünlü romanı İtalyanca aslından başarıyla Türkçeye çeviren Şadan Karadeniz'in titiz ve uzun çalışmasını da burada hayranlıkla belirtmemiz gerekiyor.

Dante Alighieri - İlahi Komedya

Dünya şiirinin başyapıtı İlahi Komedya, Dante’nin Cehennem’e, Âraf’a ve Cennet’e yaptığı düşsel bir geziyi destanlaştırır. İlahi Komedya, 14.233’e ulaşan toplam dize sayısı ile, şiir tarihinin en uzun soluklu şiiridir. Dante’nin, 1300 yılının 7 Nisan Perşembe gecesi başlayan gezisi bir hafta sürer, Dante’ye Cehennem ve Âraf yolculuğu boyunca Latin şair Vergilius rehberlik eder. Âraf’ın tepesinde Vergilius yerini, Cennet’te Dante’ye rehberlik edecek olan Beatrice’ye bırakır. Dante, Beatrice’yi ilk gördüğünde kendisi dokuz, Beatrice sekiz yaşındadır. Dante, ömrü boyunca Beatrice’ye bağlı kaldığı gibi, düşünce dünyasının da esin kaynağı olur Beatrice.

Vergilius’un Aeneis destanını örnek alan ve sıradışı bir aşka mitoloji, tarih ve kutsal metinlerle de desteklenen gerçeküstücü bir ortamda yakılan bir ağıt olarak da değerlendirilebilecek olan İlahi Komedya’nın tarih ve felsefeden dinbilime, gökbiliminden geometriye uzanan bir ansiklopedi niteliği taşıması da bir başka özelliğidir.

Grazia Deledda - Cosima

Eğitim şansının ve dünyevi imkânların kısıtlı olduğu, doğanınsa kendini sınırsızca sunduğu bir coğrafyada geçirilen çocukluğun hayal gücünde ve dilde yarattığı tüm etkiler Nobelli yazar Grazia Deledda’nın bu otobiyografik romanında masal diliyle karşımıza çıkıyor.

Dino Buzzati - Tatar Çölü

İç karartıcı Bastiani Kalesi'ne vardığında genç teğmen Giovanni Drogo tarifsiz bir sıkıntıya kapılır. İlk görev yeri olan bu kaleyi bir gece bile kalmadan terk etmeyi ister, ama harekete geçemez. Sonunda en fazla dört ay kalabileceğine karar verir. Alışkanlıkların uyuşturucu etkisi, askerlik gururu, gündelik ritüellerle dolan bir hayat boşluğuna bağlanması ve Tatar Çölü'nün vahşi cazibesi bu dört ayı yıllara çevirir. Giovanni Drogo kimsenin gelip geçmediği, öte tarafında ne olduğunu, kimlerin yaşadığını bilmediği bir çöl sınırını beklemeye bırakır kendini. Ünlü İtalyan yazar Dino Buzzati'nin ilk romanı olan Tatar Çölü, hayatın anlamını ve insanın kaderine teslim olmasını sorgular. Kafka, Sartre ve Camus'nün değişik biçimlerde uğraştığı bu sorgulamayı kurgulayan Tatar Çölü, çağımızın önemli eserlerinden biridir.

Leonardo Sciascia - Şarap Rengi Deniz

İtalyan edebiyatının en çarpıcı kalemlerinden Leonardo Sciascia gününün Sicilya'sını toprak ağası zenginlerinin umursamazlığı, yoksullarının çaresizliği, mafyanın amansızlığıyla, insanları ve toplumuyla görüntüleyerek, bilgece buruk bir gülümsemeyle irdelerken tarihsel boyutu hiç gözden kaçırmıyor.

Sicilya'yı Sciascia'dan dinlemek, bu eski uygarlık adasını, açıkça dile getirilmediği anlarda bile, tarihsel derinliğiyle izlemek, hatta duyumsamak anlamına geliyor.

Şarap Rengi Deniz, Leonardo Sciascia'nın kıvrak, şaşırtıcı anlatımından aşk, inanç, kurnazlık, şüphe, kıskançlık, umursamazlık, masumiyet ve öç alma duygusuyla örülü trajikomik hikâyeler içeriyor.

Domenico Starnone - Bağlar

Cehennem başkalarıdır ve bazen o başkalarıyla aynı evdesinizdir.

Bağlar, İtalya’nın en prestijli edebiyat ödülü Strega sahibi yazar Domenico Starnone’nin Türkçede yayımlanan ilk kitabı.

Roman, on iki yıllık eşi Aldo’nun başka bir kadın için onu terk etmesi üzerine iki çocuğuyla tek başına kalan Vanda’nın mektubuyla açılıyor. İlk bakışta sıradan bir aile hikâyesi izlenimi uyandırsa da, Starnone bu romanda sosyal, ailevi, psikolojik ve ideolojik yapılar çözülürken açığa çıkan ve kahramanları altüst eden hayal kırıklığı, haset, özlem, değersizlik ve hınç duygularını, durum komedisi ve trajedi arası bir kurgu içinde ustalıkla resmediyor.

Özgürlük ile güvenlik arasında bocalayan kahramanlarıyla Bağlar, çarpıcı bir yerini bulamama anlatısı.

Dino Buzzati - Tanrı'yı Gören Köpek

Romancı, öykü ve oyun yazarı Dino Buzzati, kendine özgü taşlama ve mizah anlayışıyla çağdaş İtalyan edebiyatının en saygın yazarlarından biri. Edebiyat çizgisinin kökleri genellikle Edgar Allan Poe ve Franz Kafka'ya bağlanan ama özellikle kısa öykülerinde tümüyle özgün bir fantastik dünya yaratmış olan Buzzati, sanayi toplumunun, günümüz insanı üstüne bir karabasan gibi çöreklenen baskılarını kimi zaman gerçeküstücü, yer yer olağandışı boyutlarda işliyor. Tatar Çölü adlı romanı ve Klinik Bir Vaka adlı oyunuyla büyük üne erişen Buzzati, en güzel öykülerini bir araya getiren Tanrı'yı Gören Köpek'te, çağdaş insanı sarmalayan gizemi aralamaya yöneliyor. İnsanoğlunu tüm zayıflıkları, tüm çelişkileriyle ele alan bu öyküler günümüzün yalnız insanını psikolojik derinliğiyle irdelemekle kalmıyor, tükenmeyen umutlarımızı da dile getiriyor.

Paola Peretti - Kiraz Ağacı ile Aramızdaki Mesafe

Yazarın kendi yaşam hikâyesinden esinlenerek, küçük bir kızın görme yetisini kaybetmesiyle ilgili kaleme alınmış olan bu roman her yaştan okur için. Küçük Prens, İçimdeki Müzik gibi kitapların hayranları için çok özel bir yeri olacak…

Mafalda, dokuz yaşındaki bir kız çocuğu ve bildiği bir şey var: Gelecek altı ay içinde, görme yetisini tamamen kaybedecek. Mafalda, görünürdeki bu karanlık gelecekte yolunu bulabilecek, okula gidebilecek, futbol oynayabilecek ve kedisine bakabilecek mi?

Ailesi ve arkadaşlarının yardımıyla Mafalda, kendisi için önemli olan şeyleri keşfetmeye çalışır. Görme yetisini kaybetse de yapabileceği şeylerin listesini çıkarır…

İlham verecek bir cesaret ve kararlılık hikâyesi. 

Durup kiraz ağacını selamlıyorum. Babamla birlikte her gün geçtiğimiz sokaktan bakınca onu uzaktan -ama sadece biraz uzaktan- görebiliyorum. Aslında karşımda gördüğüm şey renkli bir leke ama ben onun ağaç olduğunu, yani hayallerimdeki gibi iyi yürekli bir devin saçları olduğunu biliyorum. Tamamen bulanık, ama orada.

(Tanıtım Bülteninden)

Giovanni Guareschi - Don Camillo'nun Küçük Dünyası

Dünyaca ünlü Don Camillo okuyucularımızın isteğiyle yeniden raflarda…

Daha önce 1972 yılında bastığımız Don Camillo serisinin ilk kitabını İtalyanca orijinalinden yeni çevirisiyle tekrar sizlerle buluşturuyoruz.

'Eğer Don Camillo yüzünden bana kırılan rahipler olursa, kafamda bir şamdan kırabilir; Peppone yüzünden bana kırılan komünistler olursa, sırtımda bir sopa paralayabilir. Ama İsa’nın konuşmaları yüzünden bana kırılan olursa, yapacak hiçbir şey yok; çünkü hikâyelerimde konuşan Hz. İsa değil, benim aklımdaki İsa’dır. Yani benim vicdanımdır.'

(Tanıtım Bülteninden)

Italo Calvino - Ağaca Tüneyen Baron

Ağaca Tüneyen Baron, soylu bir aileden gelen, on iki yaşındayken babasına isyan edip ağaca çıkan Cosimo üstüne yazılmış bir ütopyadır… Bir daha yeryüzüne ayak basmayacağını söyleyip bütün ömrünü ağaçların üstünde geçiren, bütün ihtiyaçlarını orada gideren; ağaçların üstünde yemek yiyen, temizlenen, okuyan, öğrenen, hatta âşık olan Cosimo, toplumdışı yaşayışına rağmen insanlarla birlikte hareket etmekte, onların yapıp ettiklerine müdahil olmaktadır. O, dünyayı değiştiremese de tanımaya ve anlamaya çalışmaktadır.

Cosimo’nun biraz komik, biraz hüzünlü ve pek tuhaf bir şekilde son bulan hikâyesi, aslında insanlık tarihinin kazanma ve kaybetmesi üstüne bir hikâyedir.

Italo Svevo - Zeno'nun Bilinci

Joyce ve Kafka'nın açtığı yoldan yürüyen Svevo'nun büyüleyici ve kendine özgü romanı Zeno'nun Bilinci, okurları yerinde duramayan ve durmadan kendini aldatan bir zihnin içine sokuyor. Psikiyatrının ısrarı üzerine kaleme aldığı itiraflarında, Zeno Cosini hem işadamı hem de nevrotik kişiliğinin tüm detaylarını gözler önüne seriyor. Bir yanlışlıklar komedisi, ağırdan almanın verdiği hazlara muzip bir tanıklık ve insan doğasının son derece açık bir biçimde masaya yatırılışı olan Zeno'nun Bilinci 20. yy. İtalyan edebiyatının en önemli romanlarından biri olmaya devam ediyor.

Giovanni Papini - Gog

Aykırı düşüncelere sahip ateşli bir polemikçi olan Giovanni Papini, 20. yüzyılın ilk yarısının tartışmalı edebi kişiliklerinden biridir. 1931 yılında yayımlanan Gog'da Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir servet edinen ve dünyayı gezmekte olan Amerikalı bir milyarderin hikâyesini anlatır. Dünyada olup bitenin nedenini arayan bu saf ve cahil Amerikalı, Bernard Shaw'dan Gandhi'ye, Freud'dan Einstein'a kadar birçok ünlü kişiyle karşılaşır.

Lorenza Foschini - Proust'un Paltosu

Marcel Proust 1922 yılında Kayıp Zamanın İzinde'yi tamamlamasının ardından hayata gözlerini yumduğunda arkasında düzenlenmesi gereken düzinelerce defter, sayısız mektup, eskiz, müsvedde ve elbette kişisel eşya bırakmıştı. Modern edebiyatın çehresini değiştiren bu büyük yazarın hayatına dair ayrıntılar bugün bile yeni bulgularla araştırmacıları şaşırtmaya devam ediyor.

Zengin bir Proust okurunun, Guérin'in, giderek edebi bir saplantıya dönüşen hikâyesi, yetmişli yılların başında Kayıp Zamanın İzinde romanını filme çekmeye niyetlenen ünlü yönetmen Visconti'nin kostümcüsüyle yapılan bir röportajyla başlar. Bir Proust hayranı olan Guérin, hastalanınca bir rastlantı sonucu Proust'un kardeşi Dr. Robert Proust tarafından tedavi edilir ve bu durumu benzersiz bir fırsat olarak görür. Düşünceleri, yazdıkları ve cinsel tercihleri yüzünden ailede istenmeyen kişi olan Proust'tan kalan ve hoyratça sağa sola dağıtılan eşyanın, kimisi büyük bir umursamazlıkla yakılmış nice mektup, müsvedde ve kitaptan geride kalanların peşine düşer, kâh para vererek, kâh tatlı dille ikna ederek. Bıkmadan sürdürdüğü bu çabaların sonunda hiç ummadığı bir ödüle kavuşur: Proust'un yaşamının büyük kısmında sırtında olan, yazdığı gecelerde yorgan görevi gören paltosuna.

Proust'un Paltosu, her biri Marcel Proust'un, yazdıklarının ve geride bıraktıklarının bekçisi olmuş bir dizi şaşırtıcı ve unutulmaz karakterle zenginleşmiş, yitirilen ve bulunan, sıradan nesneler ve sıradışı arzularla dokunmuş ilginç bir öykü, Proust hayranlarına hoş bir sürpriz.

Susanna Tamaro - Rüzgar Ne Diyor

Bu kitaptaki öykülerin kahramanları, gazetelerin birinci sayfalarında pek ender yer alan, çoğunlukla da üçüncü sayfa haberi olarak kalan olayların kahramanları. Ya kaçak mülteci taşıyan teknelerdeki acı sonlarla, ya nedeni anlaşılmayan cinayetlerle, ya da özlemleri peşinde yoldan çıkanlarla ilgili öyküler. Gazetelerde o haberleri okur geçeriz de, o kişilerin gerçek öyküleri ne bize yansıtılır, ne de biz merak ederiz. Susanna Tamaro, haberlerde üçüncü şahıs olarak aktarılan, çoğu üçüncü dünya ülkelerinden gelme kişileri, birinci şahıs ağızdan, duygulara, düşüncelere, hayallere, özlemlere bürüyerek, üç boyutlu kahramanlar yaratıyor Rüzgâr Ne Diyor'daki öykülerinde. Olayları, egemen ülkelerin egemen güçlerinin gözüyle değil de, onları yaşayanların ağzından dinlemeye ne dersiniz?

Natalia Ginzburg - Aile Sözlüğü

İkinci Dünya Savaşı sonrası İtalyan edebiyatının en güçlü kalemlerinden biri olan Natalia Ginzburg, Aile Sözlüğü’nde aile yaşamının inceliklerini, ayrıntılarını, tartışmalarını büyük bir başarıyla, gerçekçi bir bakış açısıyla anlatıyor.

Basit bir aile destanı gibi başlayan bu kitabın satır aralarına tarihi gerçeklik, etkileyici karakterlerle nakış gibi işleniyor. Disiplinli, sert kişilikli bir baba ve sakin bir annenin çelişkili dünyasında büyüyen Natalia, yıllar sonra kaleme aldığı Aile Sözlüğü kitabında yalın, imbikten geçirilmiş bir üslupla, kişiliğinin ve yapıtlarının temelini oluşturan ailesine ışık tutuyor.

Oriana Fallaci - Doğmamış Çocuğa Mektup

'Senden korkuyorum. Seni hiçyokluktan zorla çekip alan, gövdeme ekleyen rastlantıdan. Seni çok beklediysem de karşılamaya asla hazır olmadım. Ama kendi kendime hep o kötü soruyu sordum: Ya doğmak hoşuna gitmezse? Ya günün birinde haykırıp suçlarsan beni. Sana kim dedi beni dünyaya getir diye? Neden dünyaya getirdin beni, neden?' İtalyan yazar Oriana Fallaci böyle diyor derin izler bırakan kitabı 'Doğmamış Bir Çocuğa Mektup'un başlarında. Erkeğinden ayrılmış bir kadının, gebe olduğunu anladığı andan başlayarak hissettiklerini, iç dünyasında kopan fırtınaları, yaşadığı korkuları, coşkusunu ve erincini başka hiçbir kitap bu kadar başarıyla yansıtamadı, okuru bu denli etkileyemedi. Bir kadının bedeninde filizlenen o küçücük canlıyla, onu karnında taşıdığı sürece yürüttüğü bir monolog bu kitap. İlk yayınlandığı 1975 yılından bu yana sayısız dile çevrilen bu çarpıcı kitap, Oriana Fallaci'nin ustalıklı ve şiirsel anlatımıyla haklı bir başarıya ulaşıyor; unutulmazlar arasında yerini alıyor.

Giorgio Bassani - Surların İçinde: Beş Ferrara Öyküsü

Aşk ve özgürlük üzerine beş Ferrara öyküsü

İtalya’nın en önemli yazarlarından Giorgio Bassani, Surların Dışında – Beş Ferrara Öyküsü ile 1956 yılında İtalya’nın önemli ödüllerinden Strega Ödülü’nü aldı. Çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği, faşizmin koyu perdesi altında bütün halkın simgesi olarak yükselen Ferrara’yı mekân olarak kullandığı bu öykülerinde yazar, çağının meselelerini bireylerin hayatları üzerinden anlattı.

Yapı Kredi Yayınları daha önce önemli kitaplarını Neyyire Gül Işık ve Yelda Gürlek’in çevirileriyle yayımladığı Giorgio Bassani’nin bu eserini de Leyla Tonguç Basmacı’nın çevirisiyle Türkçeye kazandırdı.

“Daha yeni başlayan savaş kim bilir ne kadar süreceğinden, artık harekete geçmiş olan kapan ne şekilde olursa olsun kaçmayı imkânsız kıldığından, izlenebilecek tek yolun, herkesi ama herkesi umuttan yoksun bir geleceğe götüren yol olduğu besbelli olduğundan, en iyisi, en azından merhametten ve tevazudan, yol arkadaşlarına bakıp mastürbasyon yapan müebbetlikler gibi kendilerini gönüllü olarak tek başına hayallere, boş zaman meşgalelerine, zavallı, sefil hezeyanlara adamaya devam etmekti.”

Margaret Mazzantini - Sakın Kımıldama

Başarılı cerrah Timoteo'nun on beş yaşındaki kızı Angela bir motosiklet kazası sonucu babasının çalıştığı hastaneye getirilir. Durumu kritik olan ve ölümle mücadele eden kızıyla uzun bir monologa girişen Timoteo, ona hayatının en büyük gizini ve 'suçunu' itiraf eder. Gazeteci olan güzel karısı Elsa'yla evliliğinin gerisinde yaşanmış ve eskilerde kalmış bir hikaye, Timoteo'nun bütün yaşamını alt üst etmiş ve korkunç bir trajediyle sonuçlanmıştır. Bir biçimde bu trajediye dahil olan kızının başucunda geçirdiği saatler boyunca Timoteo, kızını iyileştirmeye çalışırken kendi ruhunun da sağadığını anlar. Angela'nın geçirdiği tehlike, kendisiyle hesaplaşmasını sağlayabilecek, kendi hikayesini tamamlamasına yardım edecek midir? Aşkın ve ihanetin, doğumun ve ölümün hikayesi olan Sakın Kımıldama, güçlü ve canlı imgeleri, metaforları, yoğun duygusallığıyla okuru etkiliyor, içine alıyor. Bu kitabıyla 2002'de İtalya'nın en önemli dört edebiyat ödülünü birden alan Margaret Mazzantini, ilk kez acıyla yüzleşen bir doktorun, varlığının tekdüzeliğinden çıkıp yaşamın mucizelerine bakmasını, kendisini ve dünyayı yeniden keşfetmesini anlatıyor. Sakın Kımıldama, insanın acıyla insanlaştığını anlatan unutulmaz bir roman.

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
Demet Akalın 'Laiklik' Açıklamasıyla Gündem Olan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e Ateş Püskürdü!