Evrimsel Psikoloji Aşka Dair Ne Diyor?

Prof. Dr. Tayfun Uzbay, ülkemizin en değerli ve evrensel bilim insanlarından biri. Tıbbi farmakoloji alanında gerçekleştirdiği çalışmalarla alana ışık tutan ve yazdığı çok değerli kitaplara “okumayı” fazlasıyla hak eden bir yazar aynı zamanda. Tayfun Hocam’dan söz ederken kendisine ve gıyabında hep “okurun bol olsun” derim. En nihayetinde bu dileğimi buradaki, Onedio Yazio’daki köşeme taşımaya karar verdim ve kendisinin izni ve katkısıyla bir dizi halinde Hocam’ın son kitabı ve arka kapağını yazmaktan gurur duyduğum İnsanlar ve Yanılgılar kitabından bazı bölümleri sizle paylaşmaya başlıyorum.

Prof. Dr. Tayfun Uzbay “İnsanlar ve Yanılgılar” kitabı ile bu yanılgıların sebeplerini; yanılgıların nöropsikolojisini, nörobiyolojisini ve nörokimyasalını ele alıyor.

Kitabın arka kapağında yaptığım yorumda; “Ülkemizde bilim dünyasının en önemli figürlerinden olan Tayfun Uzbay Hoca’nın aşkta, bilimde, özgüvende, zihnimizde, belleğimizde, sebeplerde ve sonuçlarda nasıl yanıldığımızı gösteren bu eşsiz kitabı, tam da ihtiyaç olan bir zamanda ‘zamanın ruhunu’ bize açık eyliyor, iyi ki de yapıyor, iyi yapıyor' demiştim. Şimdi de bu yazıda noktasına virgülüne dokunmadan Tayfun Hoca’nın İnsanlar ve Yanılgılar kitabından cinsellik ve aşk ilişkisi ile ilgili bir kısmı sizinle paylaşacağım, bence iyi de yapacağım. 

Evrimsel psikoloji, psikoloji ile evrimsel biyolojinin iş birliği ile ortaya çıkan yeni ve iddialı bir bilim alanıdır. Amerikalı biyolog ve doğa bilimci Edward Osborne Wilson 1975 yılında yayımladığı Sosyobiyoloji isimli kitabında, ilk kez, evrim teorisinin canlı organizmaların sadece bedenlerine değil, davranışlarına da uygulanabileceğini iddia etti*.  Bu yaklaşım ile davranışların evrimi “evrimsel psikoloji” olarak adlandırıldı.

Wilson’a göre sosyal ve beşerî bilimler, evrim teorisi olmaksızın insan davranışlarını ancak yüzeysel olarak tanımlayabilir. İnsan davranışı da biyolojik evrim ile paralel bir değişime uğramış olmalıdır ve kuşaktan kuşağa sadece genler değil bazı davranış kalıpları da aktarılmıştır. Fizik olmadan astronomi, kimya olmadan biyoloji, cebir olmadan matematik olmayacağı gibi insan davranışı da sadece psikoloji yaklaşımlarıyla anlaşılamaz. Bu yaklaşım gerçekten de devrim niteliğindedir. Yeni gelişmelerin ve insan davranışlarının daha iyi anlaşılmasının kapısını açmıştır.

Aşk, kıskançlık, eş seçimi, savaş, cinayet, tecavüz ve başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme (diğerkâmlık) gibi çok tartışılan konular, destanlardan ve televizyon dizilerinden çıkıp üniversitelerinde çalışılan ve tartışılan konular haline geldi. Wilson hiçbir zaman genetik mirasın psikolojik duyguyu yarattığını iddia etmemesine ve sadece evrimleşen eğilimlerin düşünce ve davranışı etkilediğini söylemesine rağmen, ilk başlarda sert eleştirilere maruz kaldı. O zamanlar, birçok sosyal bilimci insanların neredeyse tamamen kültürel yaratıklar olduğunu ve toplum tarafından şekillendirilen beyaz sayfalar olarak dünyaya geldiklerini düşünüyorlardı.

Buna rağmen evrimsel psikoloji gelişti.

Evrim psikologları, bizi komşularımızla savaşmaya, eşlerimizi aldatmaya ve üvey evlatlarımızı taciz etmeye iten şeyin kadim insan doğası olduğunu ileri sürüyor. Bununla beraber, evrimsel psikoloji hala tartışılan bazı önemli çelişkilere de sahip. Bunların en önemlilerinden biri dişi libidosu ile ilişkili olandır. Bazı evrimsel psikoloji savunucuları kadınların erkeklere göre libidosunun düşük olduğunu iddia ediyor. Hatta daha da ileri giderek kadınların erkekler kadar libidosu olsaydı toplumsal bir çöküş kaçınılmaz olurdu iddiasında olanlar da var.

Kadınların tipik seksüel yaratıklar olmadığı duyguya ve seçiciliğe daha fazla önem verdiği evrimsel psikolojideki tartışmalardan gelen bir kavram. Bu doğru ise dişi libidosunu kontrol edebilmek ve bastırmak için inanılmaz çarelere başvuran dünyadaki kültürler boşuna mı uğraşıyor? Dişi cinsel organını keserek tahrip etme, tepeden tırnağa kara çarşaf giydirme, Orta Çağ cadı avları, bekâret kemerleri, abartılı konulan nemfomani ve histeri tanıları ile cinsellikte kendini erkek ile eşit gören kadınlara yönelen tepki ve baskıyı nasıl değerlendirmemiz gerekiyor? 

Histeri Hipokrat döneminde tanımlanan ilk hastalıklar arasındaydı. Yirminci yüzyılın başlarına kadar hem Amerika’da hem de Avrupa’da anksiyete, uykusuzluk, öfkesini kontrol edememe, erotik fanteziler düşünme, karında ağırlık hissi ve genital bölgede ıslanma gibi yakınmaları olan kadınlara hekimlerin en çok koyduğu tanılardan biriydi. Buna göre kadınların olmaması gereken bir cinsel uyarım nedeniyle hasta oldukları düşünülüyor ve histeri ile etiketleniyorlardı. Kadınlara yönelik histeri tedavisi döneme özgü önemli bir pazar haline gelmişti. 

Mastürbasyon yakın tarihlere kadar her zaman her iki cinsiyette de tıbben zararlı, ahlaksız ve yapılmaması gereken bir eylem olarak ele alınmış olsa da kadınlara burada da negatif bir ayrımcılık yapılmıştır. Kadınların mastürbasyon yapmasının birçok hastalığa yol açtığı ileri sürülmüştür. Bu konuda çarpıcı bir örnek vereyim. On dokuzuncu yüzyıl İngiltere’sinin ünlü jinekolog ve obstetrik cerrahı ve aynı zamanda Londra Tıp Topluluğu başkanı da olan Isaac Baker Brown kadın mastürbasyonun birçok hastalığa hatta ölüme yol açtığını söyledi. Daha da ileri giderek bu hastalıkları evrelendirdi.

Buna göre mastürbasyon yapan kadınlarda ilk evrede histeri ortaya çıkıyordu. Devam ederlerse histerik epilepsi nöbetleri geçiriyorlar bu nöbetler kaskatı kalacakları kataleptik nöbetlere dönüşebiliyordu. Bazı kadınlarda epilepsi kalıcı hale geliyor, ilerleyen evrelerde düşünce ve mental aktivitelerde zafiyet ortaya çıkıyor, daha sonra tablo maniye (çıldırma hali) dönüşüyor ve süreç ölümle sonuçlanabiliyordu. Baker bu zevk aptallığının ölüme dönüşmesini önlemek için kadın klitorisinin cerrahi operasyonla alınması gerektiğini de savunuyordu.**

Her ne kadar Brown daha sonraları başkanlığını yaptığı Londra Obstetrik Topluluğundan ihraç edilip klitoris operasyonun zararlı bir şey olduğu kabul edilse de Baker foyası meydanı çıkana kadar birçok kadına bu operasyonu yaptı. Daha kötüsü Baker’ı bir otorite olarak görüp onun izini süren başka ülkelerdeki başka hekimler de bu uygulamayı birçok kadında gerçekleştirdi. Amerika’da 20. yüzyılın başlarında da bir süre klitorisin yakılması veya cerrahi operasyonla alınması histeri, nemfomani ve kadın mastürbasyonunun bir tedavi aracı olarak kullanıldı. Mastürbasyonun insanın doğal cinsel yaşamının bir parçası olduğu ve bir hastalık olmadığının tıbben kabulü ancak 1970’lerin başında gerçekleşti.

Kadın klitorisi anatomi atlaslarında da yüzyıllar boyunca görmezden gelindi. Jonathan Margolis tarafından yazılan Orgazmın Mahrem Tarihi isimli kitapta*** anlatıldığına göre 16. yüzyılın ortalarında klitorisi keşfeden Venedikli Profesör Matteo Colombo keşfini açıkladıktan birkaç gün sonra ders verdiği sınıfta tutuklanmış, sapıklık, dini değerlere hakaret ve büyücülük suçlaması ile mahkemede suçlu bulunarak hapse atılmıştır. Tüm belgelerine el konarak bu konunun izleyen iki yüzyıl boyunca bilim çevrelerinde de bir daha anılmasına izin verilmemiştir. Tarih boyunca bu ezberi reddetme cesareti gösteren kadınlar yaşadıkları döneme göre cadı olarak suçlanıp yakılmış, sürülmüş, histerik damgası ile etiketlenmiş, hakarete uğramış ve çocuklarından ayrılmak zorunda bırakılmıştır.

Modern zaman kadınlarının tarih boyunca bol miktarda suçluluk, utanç ve korku ile cinsel kimliklerini ve arzularını gizleme öğretisi onların dürtüleri üzerinde bu baskıların şiddetine ve yaşadıkları kültürel coğrafyaya göre az ya da çok bir kontrol sağlasa da kadın libidosu göz ardı edilemeyecek kadar ortada olan bilimsel bir gerçektir. İnsan iradi olarak birçok günlük faaliyetinde ne yapacağına karar verebilir, ancak ucunda büyük bir ödülün bulunduğu oldukça keyifli bir eylemin dürtüsünü bastırmak o kadar kolay bir şey değildir. Burada bazılarının iddia ettiği gibi kadın ve erkek beyinleri birbirinden farklı bir prensip ile çalışmaz. Karaciğer ve kalp kadın ve erkekte farklı bir çalışma prensibine ve anatomik yapıya sahip olmadığı gibi kadın beyni ile erkek beyni arasında da anatomik ve işlevsellik bakımından herhangi bir farklılık yoktur.**** 

Sonuçta erkek beyninde yerleşik olan haz ve ödül sisteminin aynısı kadın beyninde de bulunmaktadır. Kadınların cinsel isteklerinin harekete geçmesinin erkeklerinkinden daha fazla zaman aldığı ve seçicilik başta olmak üzere bazı ön koşullara bağlı olduğu doğrudur, ancak çalışmaya başladığı andan itibaren ortalama bir erkeği çok gerilerde bırakacak bir kapasiteye sahip olduğu da bilimsel bir gerçektir. 

Kadın ile erkeğin cinsel ilişkiye bakışı açısından en temel farklılık ünlü komedyen ve stand up sanatçısı Jerry Seinfeld’in de dediği gibi “Erkekler itfaiyeci gibidir. Erkek için seks acil bir durumdur ve elindeki herhangi bir işi bırakıp en fazla iki dakikada hazır duruma gelebilir. Kadınlar için ise seks yangın gibidir; çok heyecan vericidir, ancak meydana gelebilmesi için koşulların tamamen mükemmel olması gerekir”.***** Çoğu erkeğin aksine kadınlar için seks sadece cinsel açlığın bastırılması eyleminden daha fazlasıdır. Kadınlar ancak uygun koşullar ortaya çıkmış ise oluşan özel bir tatmin peşindedirler. Öte yandan yangın bir ortaya çıktı mı söndürülmesi çok zor olur gibi ataerkil bir bilinçaltı korku kadın cinselliğini aman yangın çıkmasın diye bastırmaya çalışıyor olabilir mi?

İster görelim ister görmezden gelelim sağlıklı bir dişideki evrimleşmiş arzular son derece inatçıdır ve kadınların da libidosu vardır.

İnsanın evrimleşmiş cinsel doğasını inkâr etmesinin de çeşitli bedelleri vardır. Bastırma başka arızalar çıkarır. Kişiler, çiftler, aileler ve toplumlar bu bedelleri öderler. Amerikan Tıp Birliği verilerine göre Amerikalı kadınların %42’si cinsel işlev bozukluğundan yakınmaktadır ve bunun altında büyük ölçüde cinsel kimliğin bastırılmasına yönelik kültürel etkiler vardır. Daha tutucu coğrafyalarda yaşayan kadınların bastırma ve yok saymanın yansıması olarak daha ciddi oranlarda cinsel işlev sorunları yaşadıklarını düşünmek fazla abartılı olmaz. 

Evrimsel psikolojiye göre erkek göreceli olarak istikrarlı ve sadece kendine özel seks karşılığında mal ve hizmet sağlar. Helen Fischer buna “seks kontratı” der. Evrimsel psikolog Steven Pinker de insan cinselliğine “seksin genetik ekonomisi” adını verir. Kadın ve erkeğin seksteki minimum yatırımları eşit değildir. Çünkü bebek kocası kaçmış bir anneye doğabilir ancak karısı kaçmış bir babaya doğamaz.

Buna karşılık, eğer bir erkek tüm vaktini, enerjisini ve kaynaklarını arkasından dolap çeviren bir kadın için harcarsa, başka bir erkeğin yavrularını yetiştirme riskini de taşır. Erkekler nadir dişi yumurtaları için rekabet etmeye evrilirken kadınlar da nadir bulunan zeki ve güçlü erkeklerin genlerine yatırım yapmak için rekabet etmek üzere evrildiler. Kadınların erkeklerden beklediği ideal eş özelliği ise kendisine ve çocuklarına bakma, onları koruma ve birlikte gerçekleştirilecek çeşitli aktivitelere katılma konusunda yeterli bir isteğe ve yeteneğe sahip olması olarak tanımlanabilir. Erkekler genellikle çok fazla sayıda kesin bağlanmanın olmadığı bir ilişkiye yatkınken kadınlar daha az sayıda ya da seçilmiş bir partnerle kuvvetli bir bağlanmadan yanadır.

Antropoloji, sosyoloji, biyoloji ve evrimsel psikolojinin insan cinselliği üzerine çalışmalarından çıkarılabilecek net sonuç modern insan topluluklarının tarımın kullanılmasından itibaren çekirdek aile yapısına yöneldiği, insan doğasının türün devamı için aile kurmaya yatkın olduğu ancak ne kadın ne de erkek için tutarlı bir tek eşliliğin pek mümkün görünmediğidir. Tutkulu bir bağlanma ile başlayan ve devam eden aşkın ise bir miadı vardır ve süre ilişkiden ilişkiye değişiklik gösterebilir.

Bir ömür boyu devam edebilen tutkulu aşklar nadir görülmekte, ortaya çıktığında topluma mal olan kutsal ve edebi hikâyelere dönüşebilmektedir. Türün devamı için gerekli olan libido aşk olsa da olmasa da her zaman mevcuttur. Aşkın libidoyu Nirvana’ya çıkarması beklenir ancak romantik ya da platonik aşkın içinde cinsellik ya yoktur ya da bir yerlere gizlenmiştir.

Kaynaklar

*Wilson EO. Sociobiology : The new synthesis, 25th Anniversary Edition, The Belknap Press of Harvard University Press, Cambridge, Massacchusets, and London, England, 2000. 

**Sheehan E. Victorian Clitoridectomy: Isaac Baker Brown and his harmless operative procedure. Medical Anthropology Newsletter, 12(4 ): 9-15, 1981.

***Margolis J. Orgazmın Mahrem Tarihi. Çeviren: Tamer Tosun, Agora Kitaplığı, İstanbul, 2012.

****Kadın beyni ile erkek beyni hakkında Görünmeyen Beyin kitabımın güncellenmiş ve genişletilmiş 5. Baskısında oldukça kapsamlı bilgiye ulaşabilirsiniz. 

*****İnternette bu sözün Seinfeld tarafından söylendiğine dair birçok kayda ulaşabilirsiniz. Onlardan biri: Jerry Seinfeld Quotes on - BukRate (son ulaşım tarihi 05 Ocak 2022).

1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. Gülhane Askeri Tıp Fakültesi (GATA) Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı’nda 1992 yılında doktorasını tamamladı. Aynı bölümde 1995 yılında doçent, 2003 yılında profesör unvanını aldı. 1997-1999 yılları arasında ABD’de, University of North Texas ve İtalya’da University of Cagliari’de araştırıcı öğretim üyesi olarak çalıştı. 2003-2011 yılları arasında GATA Tıp Fakültesi, Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, 2011-2013 yılları arasında GATA Yüksek Bilim Konseyi üyesi olarak görev yaptı. 2003-2012 yılları arasında TÜBİTAK Ulakbim Türk Tıp Dizini Kurulu üyeliği ve 2004-2012 yılları arasında Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı Tedavi Usulleri Bilim Komisyonu üyeliği görevlerini yürüttü. 2007-2016 yılları arası Türk Eczacıları Birliği (TEB), Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu Üyesi, 2016-2019 yılları arasında Eczacılık Akademisi Başkanlığı görevini yürütmüştür. Halen T.C. Üsküdar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Dâhili Bilimler Bölüm Başkanıdır. Ayrıca Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (NPFUAM) müdürlüğü ve Rektör Danışmanlığı görevlerini de yürütmektedir. 43. Dönem (2021-2023) TEB Merkez Heyeti Üyesidir.

Popüler İçerikler

"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?