Evrim Teorisiyle İlgili Doğru Zannedilen 14 Yanlış Bilgi

Bilim tarihinin en önemli çalışmalarından birisi olarak kabul gören Türlerin Kökeni, İngiliz doğa tarihçisi Charles Darwin tarafından 24 Kasım 1859'da yayımlandı. Kitap, Darwin'in edindiği tecrübelerdeki gözlemlerine dayandırarak oluşturduğu biyolojik evrim kuramı üzerinedir.

Türlerin Kökeni kitabının yayımlanma tarihi olan bugün, Evrim ile alakalı gerçeklerin üzerine eğilmek için ne de güzel bir gün.

  • Listede yer alan bilgiler derlemedir.

  • Bilgiler bilimsel temellere dayanmaktadır.

  • Kaynak olarak genellikle 'Evrim Ağacı' sitesindeki makaleler ve 'Evrim Kuramı ve Mekanizmaları' kitabı kullanılmıştır.

Bu soruyu cevaplandırmamız için hipotez, teori ve kanun arasındaki farkı bilmemiz gerekli.

  • Hipotezler(varsayımlar), çevremizde gördüğümüz sorunlara yönelik geliştirdiğimiz geçici, muhtemel, değişimine ve yanlışlanmaya son derece açık cevaplardır.

  • Kanunlar(bilimsel gerçekler), bu hipotezlerin defalarca test edilip, her seferinde aynı sonucu vermesi sonucu artık değişemeyeceği, sonsuza kadar sabit kalacağı anlaşılan doğa yasalarıdır.

  • Teoriler, hipotezler ile kanunlar arasındaki bağlantıyı sağlayan bilimsel araçlardır.

Bilimsel olarak ne sorusunu sorduğumuzda sadece gerçeği alırız. Şayet nasıl ve neden  sorularını sormaya başlarsak gerçeklerin sebeplerini ve ayrıntılarını edinmiş oluruz.

Hipotezler bilimsel olarak oldukça özel açıklamalardır. Hipotez ve gerçeklerin üzerinden geçilip, test edilip daha genel açıklamalarelde edilebilir. Bu daha genel açıklamalara da teoriler denir.

Kısaca hipotezler gerçeğin inşasında, teoriler gerçeğin açıklamasında kullanılır. Evrim bir kanundur(gerçektir). Evrim teorisi, evrim gerçeğini açıklayan bilimsel araçtır. Tıpkı Kütle Çekimi Kanunu açıklayan Kütle Çekimi Teorisi gibi. Tıpkı canlıların hücrelerden var olduğunu gerçeğini açıklayan Hücre teorisi gibi.

2. EVRİM TEORİSİNİN YANLIŞLIĞI KANITLANMIŞTIR.

Son yüzyılda evrimi destekleyen 200.000’den fazla makale yayınlamıştır. Bu makaleler evrimi destekleyen milyonlarca kanıt barındırmaktadır.

Bugüne kadar evrim teorisine ters düşen tek bir kanıt bile bulunamamıştır. Hiçbir bilimsel makalede evrim reddedilememiştir.

Ve emin olun, çoğu bilim insanı evrim teorisini doğrulamak için değil; yanlışlamak için uğraşmaktadır.

Zira evrimi yanlışlayabilmek çok büyük bir başarı olacağından, bilim insanı kesinlikle Nobel ödülüne layık görülecektir.

Hiçbir bilim insanı da bu ödülü kaçırmak istemez.

3. EVRİM GÖZLEMLENEBİLMİŞ VE KANITLANABİLMİŞ DEĞİL.

Bu gerçeğe gözünüzü kapatsanız da; evrim pek çok laboratuvar deneyi*, doğal gözlem** ve fosillerle reddedilemeyecek bir şekilde kanıtlandı.

Hatta evrim teorisi için bilimdeki en güçlü teorilerden biri diyebiliriz.

Evrim bu gücünü, halen daha devam edebilmesinden alıyor.

Şu an siz bu satırları okurken bile evrim mikro düzeyde devam etmekte.

*Lenski deneyi

**Darwin ispinozları

4. EVRİM BİR ANDA VAROLUŞU SAVUNUR.

Çok yapılan hatalardan biridir. Evrim anlık değil, tam tersine bir süreçtir.

Evren sürekli değişmektedir. Değişmeyen hiçbir şeyyoktur. Tüm canlılar da evren ile beraber değişmektedir ve bu değişim bir süreçle yaşanmaktadır.

Doğada hiçbir karmaşık yapı son haliyle, bir anda, öylece hiçlik içerisinden var olmaz!

Mutlaka basit bir başlangıçtan başlanır ve evrimsel süreç içerisinde çeşitlilik ve seçilim mekanizmalarıyla karmaşık yapılara kademeli olarak ulaşılır.

5. EVRİM=TESADÜF

Şans ve tesadüf canlıların evriminde rol oynar. Ama bunun dışında çok daha fazla faktör vardır. Bazı çeşitlilik mekanizmaları canlılara avantajlı veya dezavantajlı nitelikler kazandırır. Avantajlı nitelik kazanan canlılar ortama daha iyi uyum sağlar ve hayatta kalabilir. Dezavantaj niteliği kazananlarsa yok olur. Bu şans değildir. Mesela ilaçlanan bir mutfakta bu ilaca karşı bağışıklık geliştiren böceklerin hayatta kalıp türlerinin devam etmesi ve diğerlerinin yok olması doğal seçilime kusursuz bir örnektir.

Doğada,  şanslı olan ya da güçlü olan değil; daha iyi uyum sağlayan kazanır. 

Bir taş bırakıldığı zaman yere düşmesi şans değil, doğa kanunudur. Aynı şekilde bir grup canlıyı bir ortama bırakırsanız hangilerinin hayatta kalacağını şans değil, doğal seçilim kanunu belirler.

6. İNSANLAR MAYMUNLARDAN GELDİYSE, NEDEN ŞİMDİKİ MAYMUNLAR İNSANA DÖNÜŞMÜYOR?

İnsanın değişimi tüm canlılarda olduğu gibi devam etmektedir.

Bundan milyonlarca yıl sonra nasıl bir canlıya dönüşebileceğimizi, ne tür bir değişime uğrayacağımızı kestiremeyiz. Ancak doğanın kanunları değişmediği müddetçe evrimin bizi değiştireceği aşikardır.

Aynı şekilde maymunlar ve diğer canlılar da dönüşmektedir, değişmektedir. Ancak biz bunu göremeyiz. Canlıların fiziksel değişimleri makroevrim ile incelenirken, genetik değişimleri mikroevrim ile incelenir.

Evrim genlerle yani mikroevrim ile başlar ve süreç fiziksel değişimlerle yani makroevrim ile devam eder.

Makroevrimi göremiyor olma sebebimiz, ömrümüzün evrimsel değişimleri algılamaya yetmeyecek kadar kısa olmasıdır. Nasıl ki kıtaların hareketini veya iklimlerin değişimini anlık olarak algılayamıyorsak; ancak jeolojik ve meteorolojik verilerden bu yavaş değişimlerin varlığını anlayabiliyorsak, evrimsel sürecin yavaş etkisini de çok uzun zaman aralıklarında bize kayıtlar sunan fosiller ve laboratuvar deneylerinden anlayabiliriz.

7. DARWIN GÜÇLÜDEN YANADIR.

Kesinlikle yanlıştır. Darwin’e göre doğada,  şanslı olan ya da güçlü olan değil; daha iyi uyum sağlayan kazanır.

Doğa, kimseye torpil geçmez. Ve değişim uyumu gerektirir.

8. EVRİM TEORİSİNİ ORTAYA İLK DARWİN SUNDU.

Evrim görüşü M.Ö. 6.yy’a kadar gider.

M.Ö. 6.yy’da Anaksimander

Sonra Herakletios

M.Ö. 5.yy’da Empedokles

Ancak Aristo ve Platon’un yaratılışçı düşüncelerinin aşırı ve baskın oluşu, bu düşünürlerin görüşlerini dönemlerinde önemsiz kılmıştır.

Evrimi sistematik bir şekilde ele alıp bilim niteliği kazandıran kişi Jean Baptiste Lamarck (Arkaplanında Charles Lyell, Georges Cuvier, Richard Owen, Erasmus Darwin(Darwin’in Dedesi) gibi biyologların keşif, bulgu ve iddialarının bulunduğunu belirtmeliyiz.

Robert Jameson: Evrim sözcüğünü katan ilk isim olmuştur.

Alfred Russell Wallace: Darwin ile aynı tarihlerde benzer çalışmalar yapıp aynı sonuçları elde ediyor.

Doğal Seçilim Teorisi, bu iki büyük isme ithafen Darwin-Wallace Teorisi olarak da anılmalıdır.

Kitap yayınlandıktan 10 yıl sonra, bilim camiasının neredeyse tamamı evrim fikrini kabul etmişti.

9. İNSANDA EVRİME DAİR BİR BULGU GÖZÜKMEMEKTEDİR.

Genler, yaşamın kodlarıdır ve genler yalan söylemez. Genlerin ve DNA’nın incelenmesiyle pek çok kez evrimin kanıtlandığı söylemiştim.

Peki kendi vücudumuza bakarak evrimi görmek istersek?

Bunu körelen organlarımızdan pekâlâ görebiliriz. Burada bir bilgi notu vereyim. Körelen organlar üçe ayrılır;

1.      Tamamen yok olanlar.

2.      Vücutta ilk haliyle bulunanlar(ancak işleyişine devam etmez.)

3.      Yeni işlev kazananlar.

  • Apandis: Eskiden ot ve meyve temelli bir diyete sahipken bitkisel selülozu sindirmemizi sağlayan apandisimiz, artık o kadar yoğun olarak ot tüketmediğimiz için körelmiştir. Ancak yapılan son araştırmalar bu organın sindirim kanalının savunma sistemine katkı sağlayacak şekilde bir işleve dönüştüğünü ortaya çıkarmıştır. (3)

  • 20 yaş dişleri: Ot temelli diyetten, et ağırlıklı diyete geçmemiz ve beynimizin evrimi sırasında küçülen çene yapımızdan dolayı körelen organlar arasında yer alır. Bazı insanlarda 20 yaş dişleri hiç oluşmaz, bazılarında oluşur ama çıkmaz. (Bazı insanlarda 2, bazı insanlarda 1)*

*Bu değişkenlik(varyasyon) bile evrim bir kanıtıdır esasında.)

  • Kuyruk sokumu kemikleri: Bu kemikler, kuyrukları olan maymun atalarımızda ve kuyruklu maymun kuzenlerimizde, kuyruğu destekleyen ve vücuda bağlayan yapılardır. Ancak 22 milyon yıl kadar önce insana gelecek soy hattında kuyruklar işlevsizleşmiş ve yitirilmeye başlanmıştır. Kuyruğumuzun içerisindeki tüm kemikler de, kuyruğumuzla birlikte yok olmuştur. Ancak bu bağlantı noktasındaki kemikler, günümüze kadar körelerek ulaşabilmiştir. (1) (Kuyrukla ilgili belirtmem gerekir: 1884'ten bu yana 23 kuyruklu bebek doğumu vakası bildirilmiştir.

  • Darwin Yumrusu: Bazı insanların kulaklarında bulunan ve eskiden yüksek frekanslı sesleri toplamak için kullanıldığı düşünülen çıkıntı. (2)

  • Üçüncü Göz Kapağı: Gözlerimizde bulunan ve sürüngen atalarımızda su altında görebilmeyi sağlayan, bizde ise hiçbir işe yaramadan bulunan kapak. (2)

  • Plantaris kası: Ayaklarını da elleri gibi kullanabilen atalarımızdan kalan ve halen ayaklarımızda büyük oranda işlevsiz bir biçimde bulunan kas. İnsanların %9’unda bu kas hiç bulunmaz. (2)

  • Auriculares kasları: Kulaklarını geniş açılarda hareket ettirebilen atalarımızdan kalma kas. (2)

  • Sahte genler: Tüm canlıların genomlarında değişen miktarlarda bulunan işlevsiz genler. (2)

  • Kılların ürpermesi: Kıllı atalarımızdan kalma bir uyarı davranışı. (2)

10. EVRİM İÇİN MİLYONLARCA YIL GEREKİR.

Evrim için birden fazla nesil gerekir.

Şayet canlı türünün nesli oldukça kısaysa*, evrim makro düzeyde de oldukça rahat gözlemlenebilir.

Tabi evrim için gerekli laboratuvar çalışmalarının yapılmış olması gereklidir.

Lenski ve Endler deneylerinde kullanılan canlıların nesli oldukça kısa süreli olduğundan, her değişen nesil ile birlikte varyasyon ve genetik aktarım arttığından evrim yıllar içerisinde gözlemlenebilmiştir.

*Bazı bakterilerin bir nesli 20 dakika sürmektedir. Bu süre bazı virüsler için daha azdır. İnsanların ortalama 20-30 yılda bir nesil oluşturabildiğini düşünürsek bu oldukça kıza bir süredir.

11. TÜM MUTASYONLAR ZARARLIDIR.

Evrimde oldukça özel bir yeri olan mutasyonlar için bir

uydurmadır gider.

Mutasyonların çok büyük bir kısmı(%70-%90) etkisiz(nötr) mutasyonlardır. Geriye kalan kısım(%10-%30) zararlıdır. Zararlı mutasyon miktarı türden türe değişir.

Nötr yada Nötr’e yakın faydalı mutasyonlar uzun sürede, kademeli etki göstererek türe fayda sağlayabilir. Geriye kalan ve ani değişimler yaratabilen daha az sayıdaki mutasyonların büyük bir kısmı zararlıdır. 

Nötr mutasyonlar çevrenin değişimi ve başka mutasyonların etkisiyle olumlu veya olumsuz bir etki yaratabilir. Bu mutasyonlar için bir süreç yaratır ve etkisini sürece yayar. Bu durumda da sıçramalı bir değişim yerine, kademeli ve canlının adapte olabileceği bir süreçte değişim gözlenir. Bu da mutasyonların zararlı etkilerini hiçe ya da çok aza indirgemektedir.

12. EVRİM TERMODİNAMİĞİN İKİNCİ KANUNUNU İHLAL ETMEKTEDİR.

Termodinamiğin İkinci Yasası: Isı asla daha soğuk ve düşük enerjili bir bölgeden, daha sıcak yani yüksek enerjili bir bölgeye akamaz. Yani enerji, dışarıdan bir etki olmaksızın, her zaman yüksek enerjiden düşük enerjiye doğru akar.

Evrim Teorisiyle Termodinamiğin ikinci yasasının çeliştiğini ifade edenler var. Genel ifade şu; ‘yapılar, her zaman düzenli bir halden, düzensiz bir hale doğru ilerler.

İşte bu noktada devreye bu yasaların geçerli olduğu veya genellenmesinden önce anlaşılması gereken 2 sistem türü girmektedir: Kapalı sistemler ve açık

sistemler.

Kapalı Sistemler en basit tanımıyla dışarısı ile kütle alışverişi yapmayan; ancak iş ve enerji yapabilen sistemlerdir. Örneğin, ağzı mühürlenmiş bir kabın için kapalı bir sistemi teşkil eder. Bu kabın içerisine, ağzı mühürlü olduğu için kütle giremez ve dışarıya kütle çıkamaz. Ancak bu sisteme ısı enerjisi girebilir.(Termodinamiğin ikinci yasasında ifade edilenler bu sistem içerisinde geçerlidir.

Açık Sistemler ise, dışarıdan iş, enerji ve kütle girişi ve sistem dışarısına iş, enerji ve kütle kaybı olur. Bu noktada, ilginç bir örnek olarak Dünya ele alınabilir. Aslında birçok basit analiz için Dünya bir kapalı sistem olarak ele alınır.

Gezegenimize sıklıkla çeşitli büyüklüklerde meteorlar düşer, hatta yüz milyonlarca yıllık zaman dilimleri ele alınacak olursa, çok ciddi bir kütle girişi olduğu görülecektir. Üstelik gezegenimizden uzaya, atmosferin dış katmanlarından sürekli bir gaz kaçışı da söz konusudur.

Gezegenimizin ve canlılık ile ilgili şu söylenebilir: canlılık, açık bir sistem içerisinde var olmaktadır. Üstelik canlıların kendileri veya koaservat gibi başlangıç yapılarını kapalı sistem olarak kabul etmemiz imkânsızdır. Bu canlılar, bariz bir şekilde etraflarıyla kütle, ısı ve enerji alışverişi yapmaktadırlar. Dolayısıyla canlılığın başlangıcı her açıdan bir açık sistem olarak ele alınmalıdır.

Termodinamiğin ikinci kanunu kapalı sistemler için geçerli olduğundan, açık sistemde var olan evrim termodinamiği ihlal etmemektedir.

13. ARA GEÇİŞ FORMLARI YOKTUR.

Kısaca ara geçiş formu, değişen türlerin değişme aşamalarının örneğidir.

Evrim karşıtlarının ağızlarına pelesenk olan söylemdir; ara geçiş formları yoktur, bu formlar olmadığından evrim dayanaksızdır.

Bu tip düşüncede olan arkadaşların bilmesi gereken bazı hususlar var.

Burada sözü Richard Dawkins’e bırakalım;

“Bu insanların ara-form olmadığını düşünmesinin nedeni ara-formun neye benzeyeceği ile ilgili çok garip bir fikre sahip olmalarından kaynaklanıyor. Bebek bir timsah ile yer sincabını gösterip: “Timsahlarla sincaplar arasında bir ara geçiş formu yoktur.” diyorlar. İyi de niye sincapla timsah arasında ara-form olsun ki? Sanıyorlar ki modern __bir hayvanı ve diğer bir modern hayvanı alacaksınız ve bir çeşit ikisinin

ortasını bulacaksınız. (…) Aslında ara geçiş formu diye bir şey yoktur, çünkü bulacağınız her fosil bir şeyle başka bir şey arasındaki bir “şey” olacaktır zaten.”

Yani her canlı zaten geçiş formu olmaya mahkûmdur. Örneğin ileride insanlar başlı başına farklı bir tür haline gelince, günümüz insanı (homo sapiens sapiens) ile ilerdeki olacak olan insan arasındaki geçiş formu bu bahsi geçen iki ana tür arası dönemde yaşayan canlılar olacaklardır. Yani yaşayan ve yaşamış her canlı bir geçiş formdur.

Ara geçiş form fosillerinin sayılarının az olması oldukça normal bir durumdur. Zira yaşamış ve yaşamakta olan milyonlarca canlı türünden geriye nispeten çok az sayıda fosil kalmıştır. Geriye kalan bu fosillerin ancak çok az bir kısmı iki tür arasındaki geçişi kanıtlayan üçüncü bir türün fosilidir.

Bu fosillerden örnekler verelim:

  • Archaeopteryx: Dinozorlardan kuşlara geçiş formlarından biridir.

  • Odontochelys semitestacea: Balıktan kaplumbağa geçiş formlarından biridir.

  • Tiktaalik Rosae: Balıklarla kara canlıları arasındaki geçiş formlarından biridir. Karaya çıkıp yürüyebilen bilinen ilk deniz canlısıdır.

  • Panderichthys: Balıklarla kara canlıları arasındaki geçiş formlarından bir diğeri.

  • Ambulocetus: Yürüyen balina olarak da bilinen balina evrimine dair geçiş formlarından biridir.

İngilizce bilmeyenler için daha fazlası: http://kozmopolitaydinlar.wordpress.com/2011/02/24/ara-gecis-formu-ornekleri/**

İngilizce bilenler için çok daha fazlası: http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_transitional_fossils**

Rickard Dawkins’ten ara geçiş formlarına dair: http://www.youtube.com/watch?v=cNbtJy8WO0s**

Ara geçiş formlarına dair anlaşılır bir video: http://vimeo.com/30191609**

Bir diğer video: http://www.youtube.com/watch?v=87qNqa9ADQk**

14. EVRİM DÜZ BİR ÇİZGİ HALİNDE İLERLER.

Kesinlikle hayır.

Evrim bir türden bir türe doğrudan doğruya ilerlemez. Bir türden bir başka türe geçiş esnasında pek çok farklı tür evrilmiş olur. 

Evrim bir ağaçtır.

Tek bir türden başlayan ve her yeni türleşmeyle beraber daha karmaşık ve gelişmiş yapılara evrilen tıpkı dallanıp budaklanmış ağacı andıran BİR YAŞAM GÖRÜŞÜDÜR.

Tüm bu bilgilerden sonra bilmeniz gereken en önemli şey, evrimi tam anlamıyla öğrenmeniz için bu listeden daha fazlasına erişmeniz gerektiğidir.

Bilgisini artırmak isteyenler için tavsiye ettiğim kitaplar;

  • Türlerin Kökeni-Charles Robert Darwin

  • Yeryüzündeki En Büyük Gösteri-Richard Dawkins

  • Evrim Kuramı Mekanizmaları-Çağrı Mert Bakırcı

Korkmayın. Okuyun.

‘Dünya’mız bu şekilde sabit gibi görünen fizik yasaları etkisi altında dönmeyi sürdürdükçe ve canlılık, geçmişte olduğu gibi günümüzde de basit doğa yasalarına bağlı olarak varlığını sürdürdüğü müddetçe, Evrimsel Biyolojinin hayatımıza kattığı bakış açısında, yani çok basit bir başlangıçtan, bu kadar çeşitli, bu kadar güzel sayısız türün evrimleşmiş ve evrimleşmekte olduğunu gösteren bu yaşam görüşünde bir ihtişam var!’

Charles Robert Darwin

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!