Tele Kutu yarışmasıyla bir dönem ekranların vazgeçilmez isimlerinden olan sunucu Cenk Koray'ı 2000 yılında kaybetmiştik. 1996 yılında bir barda çıkan kavgada oğlu Nihat Koray'ın burnu kırılmış, eve dönen 19 yaşındaki Nihat geçirdiği sinir kriziyle babasının gözleri önünde cama kafasını vurmuştu. Şah damarı kesilen genç hastaneye ulaşamadan yaşamını yitirirken Cenk Koray'ın oğlunun ardından yazdığı şu sözler yaşadığı acının boyutlarını kanıtlar nitelikte: 'Fıskiye gibi kan fışkırıyordu. Kan fışkırıyordu, umutlarım, istikbalim, hayatım yerlere dökülüyordu. Bana yakın durması gereken oğlum, beni ölmeden öldürüyordu...'
Annesi ölene öksüz, babası ölene yetim demişler. Ama evladı ölene bir şey bulamamışlar. Evlat acısı öyle bir şeymiş. (Alıntı yorumdur.) Allah evlat acısı vermesin.
Adile Naşit'te tek çocuğunu, 16 yaşındaki oğlunu kaybetmiş. Onun zamanında oyuncular çok para almaz kıt kanaat geçinirmiş. Oğlu kalp yetmezliği hastasıymış, maddi durumu oğlunu ameliyat ettirmeye el vermemiş. Oyuncular ve halk aralarında para toplayarak oğlunu ameliyat olabilmesi için Amerika'ya göndermişler. Çalışıp para kazanmaya devam etmesi gerektiği için o gidememiş. Oğlunun ölüm haberi geldiğinde komik bir tiyatro oyununda rol alıyormuş. Ölüm haberini oyun arasında almış, oyuna kaldığı yerden devam etmiş. İzleyiciye hiç bir şey hissettirmemiş. Ama arkadaşlarına göre eşi de o da oğullarını kaybettikten sonraki yıllarda içlerine kapanmış, edindikleri hayvanların sevgisiyle söndürmüşler evlat acısının ateşini.
Canımdan can verdigim ikiz bebeklerimi ölü olarak dogurdum. 8 gün suni sancı ve bir cok iskence gibi yontemle dogurtmaya calisti doktorlar. Baska odalardan dogan bebeklerin aglama sesleri duyulurken, benim odamda hıçkırıklara bogulan ben vardım. Evlat acısını çok derinden yaşıyorum. Tarif edilir bir şey degil. Kor kor yanıyor içim.