Şöyle bir eve giriyorsun… Kapının arkasında yığılmış ayakkabılar, sehpanın üstünde ne zaman oraya geldiği belli olmayan dergiler, köşede dekorasyon niyetine konmuş ama aslında sadece toz toplayan biblo ordusu… İç çekiyorsun. “Bu evin içinde ben mi yaşıyorum, yoksa eşyalar mı?” diye düşünmeden edemiyorsun. İşte o an kafanda bir ışık yanıyor: Belki de daha azıyla, daha çok huzur mümkün. Evet evet, konu minimal dekorasyon!
Gel, birlikte o kalabalıktan arınmış ev huzuruna bir adım atalım…
Az eşya değil, gereksiz eşya.