Eşyanın Hakikati Nedir?

“Eşyanın hakikati nedir?” sorusunun ardında ruhun ne olduğunun bilgisi vardır. Bizler geliştikçe, fark ettikçe, şuurumuz genişledikçe bu soruya anbean yeni bir cevap gelir ve gelişimimizle cevaplar dönüşür, eşyanın bilgisinin ardında ruhun bilgisi verilir.

Bugün eşya dediğimiz madde; en küçük birimiyle atom, daha küçük yapılarda boşluk ve o boşluğun içerisindeki olasılıklardır.

Sadece bizim düşüncelerimizle şekil alan bu boşluklar; -kuantum etkisiyle- her türlü olasılığa anbean açık olarak, biz ne diler ve istersek o şekle geçebilen seyyal bir yapıdır. Birbirine hiç değmeyen ve birbirlerinden uzak olan bu olan bu elektronlar, atomlar ve atom altı parçacıklar; bir araya gelerek bize aşılmaz, birbirine sımsıkı bağlı, yapışık bir şeymiş gibi bir görüntü verirler. Oysa eşya dediğimiz şey, temel fiziğinden bakıldığında, birbirinden ayrı ve tamamen boşluklardan oluşmuştur. 

Bizim madde dediğimiz şey, yavaşlatılmış ve katılaşmış bir ruh; ruh dediğimiz şey ise hızlanmış ve incelmiş bir madde yapıdır. 

Örneğin Mısır'da bir insan bedeni yapılırken beş adet iç içe beden resmedilerek bedenin beş ayrı maddi yapı olduğu bilgisi aktarılmıştır. Bunlardan en dıştaki fizik, kaba beden; içeriye doğru gidildikçe ise duygusal, zihinsel ve ruhsal beden diye çeşitli maddi yapılar olarak adlandırılmıştır. Bugün astral beden, madde olarak aktarılan rüya bedenimiz dahi ince titreşimli bir maddedir; bu madde, herhangi bir duygunun ve düşüncenin henüz geldiği anda şekil alabildiği, o anda bir sürü alemlerin yaratıldığı bir yapıdır. Oysa kâinatın içerisinde çok daha ince ve tekâmül etmiş hızlı maddeler de vardır ve bunların her biri aslında maddi bir sistemdir. 

Ruh ve maddeye dair yaptığımız bu tanımlamaların her bir tanesi maddi sistemin içerisinde madde ve ruh diye tanımlananlardır; yani her bir tanesi avatardır. Aslolan ise çok daha yüce bir yerde olan, daha öz kısmımızdır ve bizler, orayla, o öz tarafımızla ilgili, zihnimizde sadece buradaki yavaşlıklar ve hızlılıklar içerisinde seyrettiğimiz, gözlemlediğimiz kadar bilgi sahibi olabiliriz. Zihnin buradaki eşyayı anlama, çözme, fark etme ile ilgili kısmını aşarak zihin ötesinde, epifiz bezinden salgılanan bazı sistem ve bağlantıyla daha yukarılara çıktığımızda üst boyutlardaki algılama ve farkındalığımızla göreceğimiz ve seyredeceklerimiz de vardır ve bunun başladığı anda boyutlar mevcuttur.

Maddenin içerisinde bir sürü seyyal ve ince yapı vardır.

Bizim gördüğümüz yapıysa çok daha kaba ve serttir ve bu denli sert ve kaba bir yapı olan bedenin bu kadar ince bir alanla buluşmasını sağlayan şeyin adı; can mekanizmasıdır. 

Bedenin, eşyanın burada anne-baba aracılığıyla bir hazırlığı olur ve can mekanizması, ince yapı ve sistem ile burayla bir bağlantı kurar. Bağlantı kurulduğu anda bir hayat, bir canlanma başlar ve bizler bunun anne karnındaki 9 ay sonra sürecinin sonrasına doğum deriz. Oysa o can, bağlandığı hâliyle sıfırdan gelmemiş; ışığıyla, birikimiyle o bilgiyi aktarmış ve maddenin karanlığının içerisinde, kozasından çıkacağı günü beklemiştir.

Hayatımızın içerisinde bizler de aynı bu şekilde hayat içinde uyanacağımız gün için hazırlanırız, bize her gece, aldığımız misyon, yapacaklarımız tekrar tekrar hatırlatılır. “Hani uyanacaktın? Hani hatırlayacaktın? Hani fark edecektin?” diyerek yardımlar yapılır ve bu eşyanın kıymetini bilmemiz, maddeye, eşyaya, kadına, dünyaya değer vermemiz istenir. 

Kur’an’da şöyle anlatılır: 

Bütün alemler yaratılır ve Allah, “Gelin şimdi Adem'le Havva'nın -topraktan yaratılmış eril ve dişil enerjinin karşısında- eğilin ve secde edin.” der. Tüm alem, bu topraktan, eşyadan yaratılmışın karşısında eğilip secde ettiği hâlde baş melek olan İblis, “Dumansız ateşten, ışıktan yaratılmış olarak nasıl olur da bu toprağın, topraktan yaratılmışın karşısında eğilirim.” diyerek secde etmez. 

Bu, aslında bizim madde tarafımızın içeride ışık tarafımızla, ruhsal tarafımızla buluşmaya direnen tarafıdır ve değer vermediğimiz ölçüde değer verebilecek sistemleri harekete geçirerek bazen önünde eğilip, secde edip ondan özür dileyeceğimiz ortam ve kaderleri yaratmak durumunda kalabiliriz. Bu sebeple öncelikle eşyayla barışmamız çok önemlidir. 

Eşya, bu hayat ve boyut içerisinde bizim için çok kıymetlidir ve bizi bir yerden bir yere taşıyacak çok önemli bir tekâmül aracıdır; ama bir araçtır, amaç değildir ve bizler bu araca saygı duydukça, kıymetini bildikçe, o da bize hizmet eder, bizlere burada tatlar sunar.

Bu hayat içerisinde bizlere sunulan her şey eşyadır, eşyanın içindeki tat ise ruhtur, ruhu barındıran tattır. Çok az kişi tatla buluşur, birçok kişi ise eşyayı ruh zanneder. Bu sebepledir ki hem eşyayı hem de eşyanın hakikatini bilen, bu dünya içinde ikiyi bir kılandır. 

İkiyi bir kılanlardan olma niyetiyle… 

Sevgilerimle.

Hoşça kalın.

Instagram

X

YouTube

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Galatasaray'da Mauro Icardi Oynamadığı Derbiye Damga Vurmayı Başardı
Resmen Dalga Geçti: MasterChef Deniz, Başını Örtüp Ayşe'yi Taklit Etti!
Fransa'da Geri Dönüşüme Gönderilen Aracın Türkiye Fiyatı İçinizi Sızlatacak...