Eskiden Kadın Üreme Organı Rahatsızlığı Sanılan, Nevrotik Hastalıkların En Beteri: Histeri

Histeri, Eski Mısır zamanından 19. yüzyıl sonlarına kadar kadınların üreme organlarının bir hastalığı sanılmış. Hatta o kadar ciddi bir sorun olarak görülüyormuş ki, kadınların geçirdikleri ani duygusal değişimler ve yaşadıkları bedensel şikayetlerden ötürü, cadı oldukları düşünülerek yakılıyorlarmış..

Histerinin, rahmin iç hareketliliğinden kaynaklandığı düşünülüyordu.

Histeri aslında belki de tıp tarihinde en uzun geçmişe sahip, Hippokrates’in bile tanımlamaya çalıştığı psikolojik rahatsızlıklardan biri. Histeri kelimesi, Latince ‘rahim’ anlamına gelen histeron kelimesinden türemiş olup, 16. yüzyıla kadar histeri, uterus (veya rahim) kaynaklı bir hastalık olarak görülmüştür. Özetle rahmin kuruyup hafiflediği ve kadının boğazına yerleştiği takdirde de bunun nefes alma zorluğuna, haliyle de histeriye neden olduğu zannedilmekteymiş. 

Eski Yunanlılar ise kadınların kendilerini aşırı gürültülü ifade biçimlerinin rahimin iç hareketliliğinden kaynaklandığını düşünmüşler.

Histerinin tedavi yöntemlerinden birisi olarak hamilelik görülüyordu.

İlk zamanlarda, histeri rahatsızlığından muzdarip olduğu düşünülen kadınların rahimleriyle ilgili ciddi problemleri olduğu ve de rahimlerinin vücutlarında serbestçe dolaştığı düşünülmüştür. Hatta ve hatta eski çağlarda histerinin tedavi yöntemlerinden biri olarak hamilelik öneriliyordu, çünkü hamile kalan kadının vücut sıvılarının (ve dolayısıyla rahim içi sıvısının) dengeleneceğine inanılıyordu. 

Hippokrates, şiddetli bir hapşurma sonucu rahmin eski yerine oturtulabileceğini düşünmekteymiş. Elbette tüm bu düşünce ve teoriler, anatominin ortaya çıkmasından sonra çökmüş.

Histeri ve cadılık.

Cadı olduğu düşünülen birçok kadının yakıldığı Orta Çağ döneminde, histeri hastaları da doğaüstü güçlere sahip olduğu düşünülerek yakılıyordu. İlginç olan ise, Salem Cadı Mahkemeleri gibi toplulukların büyük bir galeyana gelip, kadınları ‘cadı’ olarak yargıladıkları döneme bugün baktığımızda, bu toplumların psikolojisini tanımlamak için “toplu histeri” tamlamasını kullanmamız.

Histeri hastaları intihara meyilli olabiliyor.

Tüm bu gerçek dışı açıklamaların ötesinde histeri, hastanın gerçekliği yenememesi ve bu durumdan doğan çatışmayı, aslında gerçeğe uygun olmasa bile, hastanın gerçek kabul ettiği bazı düşünceler yolu ile çözümleme çabasından ortaya çıkan psikolojik durum. 

Hastalıkta duygusal dengesizlikler söz konusudur. Aşırı bir mutluluğun hemen ardından ağlama nöbetleri gelebilir. Garip olan, histerikli hastaların bu durumlarda konversiyona başvurmasıdır. Bunun sebebi ise, idlerini süperego ile dengeye alamayışları ve uyumsuz davranışlara hapsolmaları olarak görülür. Gerçeği kabullenmek yerine konversiyona sığınıp bir savunma mekanizması geliştiriyorlar. İntihara meyilleri de vardır ama tabi ki bu genellikle ilgi çekmek amaçlıdır.

Histeri üzerine yapılan bilimsel çalışmalar.

Hastalık üzerine ilk bilimsel çalışmayı Freud ve Charcot yapmıştır, tedavi olarak seçtikleri yöntem ise o dönem çok da popüler olmayan: Hipnoz yöntemi. 

Önceleri tamamen kadınlarla bağdaştırılan bir hastalık olan histeri için, Fransız nörolojist Jean-Martin Charcot, sadece kadınlara özgü bir hastalık olmadığı iddiasını atar ortaya. Bu açıklama histeri hastalığının tanımlanmasında çok önemli bir yere sahiptir. 

Charcot, Dünya’nın birçok yerinden gelmiş doktorlara histerinin hipnozla tedavisini canlı olarak gösterir. Hatta bu oturumlara katılan Sigmund Freud, Charcot’nun yönteminden çok etkilenir. Bir süre Fransa’da onunla birlikte çalıştıktan sonra, öğrendiklerini uygulamak için Viyana’ya geri döner. Freud da Viyana’da ilk hastalarını, Charcot’nun tanımına uyar şekilde histeri hastaları arasından çeker. Ancak her ne kadar Charcot histerinin sadece kadınlara has bir hastalık olmadığını savunsa da, Freud’un da hastalarının çoğu kadındır.

Günümüzde histerik kişilik bozukluğu.

Günümüzde histeri önemli bir nevrotik rahatsızlık olarak görülmektedir. Histerik kişilik bozukluğuna sahip olan kişilerde bu hastalık, genellikle bir travma ya da kayıp sonucunda psikolojik stresin vücutta yansıma bulması olarak ortaya çıkar. Bunun sonucunda da kişi bir takım nörolojik rahatsızlıklar yaşar: Hissizlik, paraliz, körlük gibi

Bu kişilik bozukluğunun tanımında kişinin sürekli olarak ilgi çekmeye çalıştığı ve/veya baştan çıkarıcı davranışlarda bulunduğu; bu davranışları sergileyecek kültürel ve toplumsal elverişliliği bulamadığında ise, vücudunda belirtiler verdiği ve bayılmalar geçirdiği gözlemlenir. 

İlginç olan ise, Türkiye’de histerik /histrionik kişilik bozukluğu, Türkiye’deki kadın popülasyonunda %5.6 oranıyla, Dünya’daki en yüksek oranlardan biridir

Popüler İçerikler

Arzu Sabancı'nın "A" Harfli Ekmeğini Kesen Çalışanın 1 Mayısını Kutlayarak Hepimizi Güldüren Kullanıcı
Avukatı Doğruladı: Tutukluluğunun Devam Etmesini Kaldıramayan Dilan Polat İntihara Kalkıştı!
Öğretmen Olmak İçin Şartlar Değişiyor: Öğretmenler Artık Üniversiteden Sonra Atanamayacak!
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
21.12.2015

NE OLDU GENE YAAA. KİM KADINLARI DÖVDÜ KİM YAKTI KIM İŞKENCE YAPTI KARDEŞİM GENE NE OLDU YA

21.12.2015

Sen çok yanlış geldin kardeş geri git 100 metre ilerden sağa dön orada kime sorsan gösterir

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ