Eski Zamanlara Özlem: Aile Ne Demekti?

Çok klişe olacak belki ama “nerede o eski günler, eski gelenek ve görenekler” diyeceğim.

Neden biliyor musunuz?

Günümüzde şöyle bir bakıyorum da artık yuvalarımız toplanma yeri değil de ayrılma, ayrışma yerleri oluverdi zamanla.

Evet, belki belli bir saatte toplanıyoruz anne, baba, çoluk çocuk aynı çatının altına lakin sadece bedenler bir arada. 

Anne desen ya TV karşısında o günün dizisi ne ise dalmış karakterlerin dünyasına.

Baba elinde telefon ya sosyal medyada ya da iş yerinde bitiremediği işlerin devamında…

Kardeşler, abiler bilgisayar karşısında…

Diyeceğim günümüz dünyasında dış uyaranlar hayli fazla.

Uyaranlar demişken aile düzenini, ilişkilerini hatta sağlığı bozacak diğer uyaranları burada dillendirmek dahi istemiyorum.

Peki, eskiden böyle miydi?

Bunun cevabını yaşım itibarıyla 80’ler çocuğu olarak referans vermeksizin kendim değerlendirebiliyorum.

Hayır değildi.

Eskiden en azından benim ailemde ve yakın çevremde ev demek aile demek huzur, güven, medeniyet demekti. İnsan hamurunu yoğuran, ona ilk şekli veren şeydi. Hem zihnen hem kalben seni doyurandı. Evde ağzı dualı ve kadim değerleriyle yaş almış dedeler, nineler ve onların verdiği huzur atmosferinde beraberce besmeleyle oturulan sofralar vardı. Bırakın bilgisayarı, cep telefonunu televizyon bile yoktu en önceleri. Sonradan olduysa da yayınlanan programlar insanın tüm gününü yemezdi. Hatta izlenen bir kaç program da ailecek izlenirdi. Bizimkiler, Alf, Ekmek teknesi, Perihan Abla. Böyle yemezdi filan… Belki biraz amiyane oldu ama cidden çok üzülüyorum aile içindeki bu kopukluğa. Hadi dışarıda kim kime dum duma ama ev öyle mi!

Öyle mi olmalı?

Daha halini hatırını sormadan evladının, eşinin gözüne bakarak anlamalısın derdini tasasını. Hissettiysen yolunda gitmeyeni derde deva olmalısın.

Geçenlerde şöyle bir düşündüm de… Hatırlıyorum, ben çocukken annemin komşuları hem bize gelirdi hem de annem giderdi arkadaşlarına. Kulak misafiri olurdum konuşulanlara. O eşinden dert yakınır, diğeri görümcesini anlatır bu böyle yaptı şu şöyle oldu diyerek. Kısaca siz bu diyaloğa dedikodu diyebilirsiniz lakin ben derdini paylaşma diyorum çünkü dedikodu sonunda bir çözüme bağlanmaz ama annemlerin görüşmelerinin sonunda gözyaşları silinirdi, yüzlerde daha huzurlu bir ifadeyle ayrılırlardı saatlerin sonunda.

Bazen de dert benzerse kader ortağı olur, bu dertten mustarip tek ben değilim rahatlığıyla hafiflerdi sadırlar. Acaba diyorum efkarı dağıtacak dostlar, komşular kalmadı diye mi arttı yaşam koçları, danışmanlar, psikologlar? Ya da adım başı terapist varken niye çığırından çıktı, aldı başını gitti psikolojik rahatsızlıklar. Hep depresyonda insanlar…

Nerede birlikte oynanan masa oyunları?

Mesela bizde her yılbaşında tombala oynanırdı. Belki imkansızlıklardan o senenin ilk muzunu o gece yerdim. Nasıl da tatlı gelirdi bana. Şimdi bolluktan muzlar çürüyor dolaplarda.

Babamın parkta kardeşimle bizi oynatışı,

Ablamın saçlarımı özenle tarayışı,

Annemin pazar günleri kokusu önden gelen mis gibi ev yapımı kekleri, poğaçaları…

İşte bunlar hep terapiydi biliyor musunuz! Yani uzmanlar öyle diyor. Hatta üzerimize serdiğimiz o ağır ve kalınca gerçek yün yorganlar vardı ya… Onlar bile psikolojik olarak ruha iyi geliyor, güven hissi veriyormuş insana.

Babacığımın ikiz kardeşimle bana usanmadan ders anlatışı, annemin küvete su doldurarak bize havuz yapışı…

Yine annemin bayrama özel diktiği kıyafetler ve dikiş dikmeyi bize de öğretişi…

Bayramda sırayla ve hürmetle öptüğüm mübarek eller, mendile sarılarak verilen bayram harçlıkları…

Şimdi şöyle geriye bakıyorum da ne çok anı biriktirmişim heybemde.

Öğretmek demişken…

Anne ve babanın bizzat kendisinin yapması gereken işler bile bakıcılara ya da öğretmenlere devrediliyor. Her iş için birisi tutuluyor. Geçenlerde duydum artık çocuklara bisikleti kullanmayı öğretmek için dahi hoca tutuluyormuş. Ne yoğun zavallı taşeron anne babalar…

Taşeron çünkü hep işi yapan başkaları, hep yedi yabancı var yuvada, etrafta…

Bir çocuk bisiklete binme, resim yapma becerisi kazanmayı vs. anne babasından öğrenerek zenginleşir aslında. Mesele o beceriyi kazanmak da değildir; o zaman diliminde evladınla vakit geçirmek, o anda derinleşmek, yakınlık kurmak ve birlikte geçirilen her bi anıyı çocuğunun zihnine kazımaktır.

Çok çok dertliyim dostlar…

Tek taraflı da bakmak istemiyorum olaya. Günümüz ekonomik şartlarında tek gelir yetmez oldu biliyorum hem anne hem de baba eve ekmek getirmek zorunda. Ama en azından kapıdan içeri girildiğinde tüm işler geride kalsa.

Yeni yıla girmemize sayılı günler kala elime bir sihirli değnek alıp mutsuz her yuvaya dokunmak istiyorum.

O parçalanmış, geniş ailelerden çekirdek aileye ufalmış…

Anne babadan, evlattan bi haber olan çoktan çatırdamış çekirdek ailelere..

Güya çok medeniyiz, çağdaşız lakin o çağdaş ev insanı doyurmuyor ve bu doyumsuzluk yerini yuvanın dışındaki kapitalist düzenin yarattığı sahte doyumlara bırakıyor.

Ve benim aklıma Mehmet Akif’in şu dizesi geliyor,

“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar”

Savaşlarla parçalanan hayatlardan hiç bahsetmiyorum bile.

Rabbim bizi, milletimizi hatta tüm insanlığı savaş ya da deprem gibi doğal afetlerden korusun. Ama bize düşenler de var dostlar. Boşanma oranları zirve yaptığı şu devirde ayrıldıysak bile evimizin yuva sıcaklığını korumak. Sanki depremle, savaşla parçalanmış hale getirmeyelim ilişkilerimizi. Aile ve akraba bağlarımızı sıkı tutalım.

Yeni yıldan isteklerim bunlar.

Herkese şimdiden mutlu ve huzurlu sıcacık sevgi dolu yıllar 

Instagram

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Sagopa Kajmer'in "Ben Olmasaydım Türk Rap Adına Almanya'dakileri Dinliyordunuz" Açıklaması Tartışma Yarattı!