Eski Bin Yılın Şanslı Çocukları, Yeni Bin Yılın Şanssız Ebeveynleri

Geçen gün çocukları aynı okulda okuyan üç anne bir araya gelip felekten bir gün çalalım dedik. Bu sırada da çocuklarımız zaten beraberce, içimizden birinin evinin bahçesinde eğleniyorlardı. Fırsat bu fırsat diyerek biz de anneler buluştuk, güya çocuklardan bağımsız sohbet edip biraz kafa dağıtacaktık. Günün sonunda “Ne olacak bu memleketin hali?” derken, “Ne olacak bu dünyanın hali?”ne evrildi bizim konuşma. 

Ne yaparsak yapalım konu elbette ergenlik dönemindeki çocuklarımızın değişen tavırlarına, kendi ergenliğimizle mukayeseye, yaşadığımız şartları kendi çocukluk şartlarımızla kıyaslamaya geldi. Tablo bir felaket!

Öyle acayip bir dünyaya ebeveyn olarak gelmişiz ki, kendi anne babalarımızla yaşadığımızı sandığımız uçurum neredeyse bir hiçmiş.

Dünyanın en eğlenceli çocukluğunu ve gençliğini geçirdiğimiz dönemlerde, ailelerimizin bizim için endişeleri şimdiki neslin yetiştiği şartlar ve çağ itibariyle öyle komik görünüyor ki… 

Arkadaşlarımdan biri iyi bir psikolog, dedi ki, “Biz eski bin yılın şanslı çocuklarıyken, yeni bin yılın şanssız ebeveynleri olduk. Bilmemiz ve takip etmemiz gereken öyle çok şey var ki, yapay zekâ bile bizim şu anda organize ettiğimiz pek çok şeye yetişemez.” 

Mahalle arkadaşlarıyla sokakta oyun oynayıp, üstü başı kir içinde terli eve giren çocuklardık biz. Dizlerimiz yara bere içinde, kollarımız ağaç dallarından çizik ama yüzümüzde kocaman bir gülümsemeyle hiçbirine aldırmadan doyasıya oyun oynardık. Annelerimizin içi hep rahattı. Akşam ezanıyla eve çağırılan çocuklardık. Ergenlik isyankârlığı annemizin bir bakışıyla son bulurdu. Adını bilmediğimiz yeni nesil hastalıklarımız yoktu, en fazla gençlik buhranıydı onlar ve eninde sonunda geçerdi. Ne, çok sıkboğaz edilirdik, ne de o kadar serbest bırakılırdık. Arkadaşlıklarımız da şimdikiler gibi değildi. Saat başı “best friend” değiştiren yeni nesilden ziyade, bizim sıra arkadaşımız, ahretliğimiz olurdu. 

Annelerimizin tek derdi, “Aman çalışkan çocuklarla arkadaşlık etsin ki benimki de çalışsın.” idi. Büyüklerin yanında “salak” bile denmezdi. Biz saygılı bir jenerasyon olarak yetiştirildik. Zorbalık elbette vardı. Sınıfın dalga geçileni olmaz mıydı, illa ki olurdu ama şimdiki gibi eline telefonu alan gizli videolarını çekip onu dünya aleme ifşa edemezdi. 

Yeni nesil tehlike; İFŞA!

Buraya kadar “bizim zamanımızda” ile başlayan cümleler kurdum, şimdi gelelim yeni neslin zamanına… Teknolojiyle hayatımıza dahil olan yepyeni tehlikeler arasında çocuk yetiştirmeye çalışıyoruz. Elektronik sigara ya da daha masum adıyla PUF, neredeyse her çocuğun elinde. 12 yaşlarında çocuklar, meyveli pufların sigara olmadığına ve masumluğuna inanıyorlar. Ellerindeki cep telefonlarını nereye kadar kontrol edebilirsiniz? Net söyleyeyim, edemezsiniz. Bilmedikleri halt yok. Saat başı kurdukları WhatsApp gruplarında bir arkadaşlarını çekiştirmeleri, birini gruptan atıp yerine yeni üyeyi almaları an meselesi. Bozuştukları arkadaşlarını çekiştirip, üç gün sonra tekrar aralarına almaları, riyakârlığın ne kadar erken başladığının kanıtı. Her şey çıkar üzerine kurulmuş. Sevgi, vefa ve en önemlisi emek yok. Sevmek anlık, vefanın anlamı bile bilinmiyor, emek hiçbir konuda verilmiyor. Dolayısıyla birini harcamak son derece kolay.

Bir de yeni neslin giyotini var ki evlerden uzak; ifşa!

Bunu o kadar normalleştirmişler ki, ciddi bir suç olduğunun farkında bile değiller. İşte o ellerindeki cep telefonlarıyla her an her yerde her türlü görüntünüzü çekebiliyor ve bunu ifşa hesaplarından yayınlıyorlar. İstanbul bu konuda bir cadı kazanı. Instagram veya diğer sosyal medya hesapları üzerinden açtıkları ifşa hesaplarında okul okul, sınıf sınıf, isim vermeden fakat belirgin bir özelliğiyle kim olduğu anlaşılacak şekilde kişilerin özel bilgilerini ifşa edip, yorumlarda da takipçilerden gelen diğer bilgilerle bunu köpürtüyorlar. 

Bunları öğrendiğimde benim kanım dondu. Hele birbirlerine gönderdikleri videolar, fotoğraflar ve ardından gelen dedikodu kazanını yazmak dahi istemiyorum. Lütfen çocuklarınıza, yoksa yeğeniniz, ya da akrabanızın çocuklarına bunun bir suç olduğunu anlatın. Farkında bile değiller yaptıklarının nelere yol açabileceğinin. O görüntüleri yayınlamak kadar, dağıtmak ve hatta izlemek bile suça ortak olmaktır. Bunları çocuklarınızla paylaşın. Bunun yanında meyveli puflar ne kadar masum kaldı değil mi!

Bir diğer ve en korkunç tehlikeye geliyorum şimdi hazırsanız; haplar. Bu konu yaşınız kaç olursa olsun hepimizin sorunu haline gelmiş. Ben bunu yeni öğrendim ve kulaklarıma kadar uyuştum sinirden. Özellikle akşam gidilen mekanlarda su dahi içseniz kapalı almanızı önereceğim cinsten bir tehlike. Hani bizim Türk filmlerinin zalim Nuri Alço’sunun kızların içkisine attığı o meşhur tecavüz hapı var ya, onun bir de adı varmış; Rufi ya da Rufy. Bizim büyüme heveslisi gençler elbette alkollü mekanlara gitmek istiyor, yaş sınırından dolayı gidemiyorlar, bizim de içimiz rahat ediyor ya, etmesin! Bu dediğim zımbırtı herhangi bir kafede bile rahatlıkla çocuklarımızın suyuna, meşrubatına, kahvesine konabilecek bir şey. 

İngiltere’de okul yurtlarına kayıt yaptırılırken çocuklara bir poşet içinde çeşitli ebatlarda bardak ya da şişe tıpaları verildiğine şahit olmuş bir arkadaşım. Nedenini sorduğundaysa cevap tüyler ürpertici, “İçkilerini ve kendilerini korumaları gerek”. Uykularımı kaçıracak hikâyeler dinledim ardından. 

Annelikten istifa ediyorum!

Bize bu kadar zor olduğunu söylememişlerdi, ben annelikten istifa ediyorum.” dedim bu duyduklarımdan sonra. Ben bu çocukların sadece annesi olamıyorum; gardiyanı, bekçisi, arkadaşı, sırdaşı, hakimi, aşçısı, doktoru, şoförü, mentörü ve daha sayamadığım bir dolu şeyi olmak zorundayım. Yeni dünyanın yeni düzeninde bu sorumluluk ne kadar ağırmış meğer. Çocuklarınızı GPS ile takip etseniz kaç yazar, ya da casus yazılım programları yerleştirin bilgisayarına ne fark eder? Sürekli tetikte nasıl yaşanır? 

Öğreniyoruz. 

İlk zamanlar anneliğimize laf söyletmemek adına her şeyi dört dörtlük yapmak için kılı kırk yarardık, şimdi önemsediğim şey çocuğumun birkaç dil öğrenmesi değil açıkçası, kendini nasıl koruyabileceğini öğrenmesi. Anneler Günü yaklaşırken “Anne” olabilmenin hakkını bu anlamda verebilen her kadını tebrik ederim. Mesele doğurup doğurmamak değil, sonsuz bir sabırla ve büyük bir özveriyle o çocuğa ne kadar emek verdiğindir. Annelikten istifa edilmiyor, yeni çağın yeni gerekliliğini öğrenmek ve buna hazır olmak gerekiyor sadece. Yeni nesil anneler artık birer komando gibi kendilerini eğitmek, bu çağın her açığını bilmek zorundalar. Günün sonunda ebeveynlerin kendi çocuklarıyla kurduğu güven ilişkisi, tüm bu tehlikelere siper oluyor. Bu zorlu yolculukta tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun.

Twitter

Instagram

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'  

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!