Hayır, eşcinsel erkeklerin hepsi erkek delisi değildir. Dışarıdaki herhangi bir insan gibi, ilgisini kim çekiyorsa onunla ilgilenir. Önlerine gelenle birlikte olmak istemez.
Hayır, sırf hemcinsine ilgi duyuyor diye kişiliğine, ilgi alanlarına kısacası bir insanı hoşlanılabilir hale getiren şeylerin hiçbirine bakmadan o kişinin üzerine atlayacak diye bir şey yoktur.
Hayır, sırf hemcinsine ilgi duyuyor diye kişiliğine, ilgi alanlarına kısacası bir insanı hoşlanılabilir hale getiren şeylerin hiçbirine bakmadan o kişinin üzerine atlayacak diye bir şey yoktur.
Olmaları gerekmiyor ama olsalar bile, kimin umurunda?
Söz konusu insan cinsiyetiyken kadınla erkeği birbirinden hiçbir zaman tam olarak ayıramayız. Hepimiz DNA’mızda ve hamurumuzda karşı cinsimizden birer parça bulundururuz. Hani derler ya, fıtratımızda var. Yani toplum rollerinden arındığımızda aramızda böylesine ince bir çizgi varken, bir erkeğe kadına dair sıfatlar takılarak aşağılamak da komiklikten başka bir şey değil.
İlk buluşmada birbirlerinin üzerlerine atlarlar, bütün olayları cinsellikten ibarettir gibisinden saçmalıklar.
İnsanın yaradılış amacını ve cinselliği üreme güdüsünden ibaret görecek olursak, eşcinsel bireylerin çocuk yapamayacakları aşikar. Ama aile kurmak için sadece bu mu gerekli diye sormalıyız kendimize o zaman.
Türü türe düşman edecek önyargılardan bir tanesidir bu da. Sırf bir kadın başka bir kadından hoşlanıyor diye onu feminazi yaparak erkek düşmanı gibi göstermeye gerek yok.
Eşcinsellik 1993 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından “hastalık” sınıfından kaldırıldı. Amerikalıların paranoyadan deliye dönerek AIDS hastalığının eşcinsel ilişkiyle bulaştığı fikrini yaymalarıyla başlayan bu “eşcinsellik hastalıktır” akımı, bilinmezin verdiği korkudan başka bir şey değil.
“Erkekler ağlamaz” gibi bir anlayışın hüküm sürdüğü ülkemizde sırf hareketleri kabadayılık, despotluk ve maçoluktan ibaret değil diye erkeklerin cinsiyetsiz olarak sınıflandırılması da acilen düzeltilmesi gereken bir önyargı. Toplumsal cinsiyetçiliğin getirdiği dar fikirlilik ve toplumun sanki iyi insanlar ve kötü insanlar arasında ikiye ayrılması düşüncesi, erkeğin ve kadının toplumca belirlenmiş rolleri ve normları, bir ağacın budamamız gereken dallarıdır.
Toplum, içindeki bireyleri yansıtan bir yapı değil de, o bireylerin kolektif bilincini sömürmeye başladığı anda, kaos doğar. Çoğunlukçu ve köktenci bir anlayışla sırf toplumun onayını alma umuduyla girişilen bu “kim normal, kim değil” sorunsalı, nabza şerbet vermekten de başka bir amaç taşımıyor.
Mağazadan alıp üzerimize olmayan pantolonu değiştirmiyoruz sevgili okuyucu. Kimliğimizi belirliyoruz.
LGBT hareketine destek veren bir hükümetimiz olmadığı gibi, LGBT destekçisi bir halkımız da yok. Bu sebeple her taraftan kuşatılmış olan LGBT bireylere, bireylerden gelen destek hayati önem taşıyor. İşe eşcinselliğin ne olup ne olmadığını araştırarak başlayabilir, Onur Yürüyüşü (Pride) gibi etkinliklere katılabilirsiniz. En nihayetinde tek önemli olan bilinç kazanmak ve kazandırmak.