Ertürk Akşun Yazio: Henry Miller

“ Şeytanın katılımı olmadan sanat yapıtı olmaz.”   

Andre  Gide

Sanat güzeli aramak ise, güzeli ararken yeni yollara sapmak, sokak aralarına girmek, çıkmaz sokaklarda kaybolmak da eylemin içinde...  Çıkmaz sokaklara dalmadan yeni yollar bulmak da oldukça güç...

Sanat eninde sonunda cesaretle yeniyi arama çabası olarak karşımıza çıkıyor. 

Muhafazakarlık kelime anlamıyla, muhafaza etmekten gelir. Muhafaza etmeye çalışanlar,  en çok yeniliklerden ve sapmalardan korkarlar. Dolayısıyla muhafazakarlığın zıddı ilericiliktir.  

İlericilik muhafaza edilene saldırıyla başlar. Yani ilericiliğin içinde saldırı ve kendinden öncekini yıkma eylemi var.

Bu ilk yazım olduğu için köşemin adını da açıklamam gerekiyor sanırım. Neden Edepsiz Edebiyat?

“Edep” kelime anlamı itibarıyla toplum töresine uyma, iyi ve ahlaklı davranış olarak tarif ediliyor. Edebiyatla aynı kökten geliyor. Edebin etimolojik kökeni ise düzgün davranış ve yazı anlamına geliyor. Demek ki edebiyat düzgün yazı demek...  

Peki, köşenin adı neden “Edepsiz Edebiyat?”

Toplumsal yazının dışına çıkan her yazar aslında edepsizlik yapmış olur. Biz işte bu muhafaza edilenin dışına çıkmış, belki ara yollara sapmış, zaman zaman çıkmaz sokaklarda kaybolmuş ama eninde sonun yeni olanın önünü açmış yazarların peşinden gideceğiz bu köşede.

Henry Miller, Amerikan edebiyatın asi çocuğu...

Yapıtları ve yaşamıyla kendisinden sonra gelen pek çok yazara öncülük etmiş bir isim.  

Henry Miller’dan etkilenen  Beat kuşağının en önemli temsilcilerinden Jack Kerouac’tır.  Bilindiği üzere 68 kuşağını da Beat kuşağı temsil ediyor. 

1891 yılında Alman göçmeni terzi bir babanın oğlu olarak dünyaya geliyor Henry Miller... Kitaplarında sıklıkla çocukluğunu, mahallesini, babasının terzi dükkanını görürüz zaten.  

Çocukluğu ve gençliği Brooklyn’de geçmiştir. Birçok işe girip çıktı ama eserlerinde en çok karşılaştığımız dönem, Posta Dağıtım firmasında çalıştığı dönemdir.

Yedi yıl sürecek ilk evliliğini 1917 yılında Beatrice Sylvas Wickens’la yaptı.

Bu evliliğinden bir kızı oldu... Barbara. 

İkinci evliliğini bir dans salonunda tanıştığı (romanlarında en çok işlediği konulardan biridir bu evliliği)  Juliet Semerth Mansfield’de 1 Haziran 1924’te yaptı. Tam on yıl sonra 1934’te ayrıldılar.  

Üçüncü Evliliği’ni ise Janina Martha Lepska ile 1944 yılında gerçekleştirdi. Bu evliliğinden de iki çocuğu dünyaya geldi. 1952 yılına kadar da sürdü. Henry Miller öldükten sonra külleri iki çocuğu arasında paylaştırıldı.  

Henry Miller dördüncü evliliğini 1953 yılında Eve McClure’ile yaptı.  Okuduğum kitapları arasında bu evliliğiyle bir anıdan söz ettiğini hiç hatırlamıyorum. 1960 yılında kadar sürdü Henry Miller’ın dördüncü evliliği...  

1967 yılında Hiroko Tokuda ile yaptığı beşinci evliğiyle ilgili “Uykusuzluk” adlı kitabında söz ettiğini okumuştum. Bu evlilik de 1977 yılında sona erdi.

Evlilikleri Henry Miller ve yapıtları için çok önemlidir. Birçok eserinde evliliklerinin içyapısını görürüz. Henry Miller yapıtları kadar evlilikleriyle de gündemden düşmüyor.

İkinci evliliği June ile birlikte Paris’e giderken yanlarında başka bir kadın daha vardır... Kronski...  Bu ilişki de üçlü yaşanan bir ilişki olarak göze çarpar.

1930 ile 1939 yılları arasında Paris’te yaşıyor Henry Miller.

Paris’te edebiyat çevrelerine giriyor ve Ananis Nin’le çok önemli bir dostluk ve sevgili ilişkisi oluyor. Ananis Nin hem Henry Miller’i yazarlar arasına sokuyor hem de kitabının yayınlanmasına ön ayak oluyor. İlk kitabı da 1934’te Paris’te yayınlanıyor ve büyük ses getiriyor... Yengeç Dönencesi... Henry Miller 43 yaşında o zaman...  Görüldüğü gibi oldukça geç yaş bir yazarın ilk kitabını bastırması açısından.  

Paris’te tanıştığı ve sonrasında dostluk geliştirdiği yazarlardan bir tanesi de Lawrence Durrell...

Paris günlerini anlatan 1990 yapımı bir de filmi vardır. Henry ve June... Hem June ile yaşadıkları hem de Ananis Nin  ile yaşadıkları yasak aşkın hikayesidir bu.  

Aslında ilk yazdığı kitap Clipped Wings’tir  ama bu kitap hiç yayınlanmaz. Sonrasında bu ilk kitabı için kendisi şu yorumu yapar;  

 “Oldukça uzun ve kötüydü sanırım…”   

Ama bu kitapta yazdığı birçok bölümü başka kitaplarında kullanır. Zaten her zaman hep kendi hayat hikayesinden yola çıkarak kitaplarını yazdığı için, bir çok anıyı, bir çok kitabında görürüz zaten.

Az bilinen bir yönü de yazarın sulu boya resim yapmasıdır.

Çoğunlukla sulu boya resim yapmıştır ve hayatı boyunca iki binin üzerinde sulu boya tabloya imzasını atmıştır. Yaratma sürecinin tadını çıkararak zevk için resim yapar Henry Miller. Resimleri ABD, Japonya ve Avrupa'daki sergilerde gösterilmiştir.

Gelelim Yazarın Türkiye’deki macerasına:

Türkçe de yayınlanan kitapları şunlardır: 

1-Yengeç Dönencesi 

2-Kara İlkbahar 

3-Oğlak Dönencesi 

4-Hatırlamayı Hatırlamak 

5-Merdivenin Dibindeki Gülümseyiş 

6-Seksus 

7-Pleksus 

8-Clichy'de Sakin Günler 

9-Big Sur ve Hieronymus Bosch'un Portakalları 

10-Rimbaud ya da Büyük İsyan 

11-Neksus 

12-Cennette Bir Şeytan 

13-Uykusuzluk 

14-Çılgın Üçlü

Oğlak Dönencesi, 1985 yılında Can Yayınları tarafından basıldıktan sonra büyük sansasyon yaşanır. 8 Ocak 1986 yılında alınan kararla kitap toplatılır. Sonrasında 39 yayıncı bir araya gelerek (Ada, Adam, Afa, Amaç, Ayrıntı, BDS, BFS, Birey ve Toplum, Boyut, Çaba, Çınar, De, Dost, El, Eleştiri, Gür, Habora, Hil, Hüryüz, İletişim, İnter, Kalem, Kaynak, Kavram, Kıyı, Kuzey, Metis, Nisan, Oda, Öykü, Pan, Savaş, Söylem, Teori, Toros, V, Yaprak, Yazın, Yön. ) kitaba ortak imzalarını atarlar.  

Yayıncılar, Oğlak Dönencesi'nde sakıncalı bulunan yerleri çıkartırlar ve boş bırakırlar ama kitabın başında Muzır Kurulu raporu, savcılık iddianamesi ve Erdal Öz’ün savunması yer alır. 

Keskin bir zeka ve yasakları delmeye alışık Türk aydını buna da bir çare bulur. Kitapta müstehcen bulunan kısımlar, kurul raporunda açıkça yazıldığı için, okuyucu kitabın içindeki boş kısımları rahatlıkla doldurarak sansürü deler.

Yayıncılar zekalarının bedelini haklarında dava açılmasıyla ödemek zorunda kalırlar. Tüm yayıncılar ‘muzırlıktan’ yargılanır fakat mahkeme, bilirkişi raporu ve iddianameyi müstehcen bulmayıp beraat kararı verir ve toplatılma kararı kaldırılır. 

1991’de Can Yayınları’ndan çıkan baskıda, kitabın başına mahkeme kararı, içine de siyah bantlar koyuldu. Mahkemenin müstehcen bulduğu cümlelerin üzeri siyah bantla kapatılınca hakkında yeni bir dava daha açılmadı. 

Oğlak Dönencesi iki ülkede yasaklandı. Biri yazarın ülkesi Amerika diğeri de Türkiye... “Boşuna küçük Amerika demiyorlar bize” demek geliyor insanın içinden.

"İyi sanat ya da gerçek sanat insanı insana gösterir, insanı insan üstünde bilinçli kılar” der Afşar Timuçin, “Estetik” adlı yapıtında.

Estetik demek, bakış açısı demektir. Bir öngörüdür, bir genel beğeni düzenidir. Bu beğeniyi somutlaştıran ya da somutlaştıracak olan da kurallar dizgesidir. Estetik bir özgün tasarlama biçimidir, kendine özgü yanları olan bir birleştirme biçimidir. Peki bu tanıma göre Henry Miller’in yazdıkları estetik kuramlarına uygun mudur? Evet, yeni bir biçem oluşturmuş, kendi bakış açısını yeni bir tarzda yazıya uygulamıştır.

Bilinç akışı, anlatı-roman, birinci tekil şahısın konuştuğu, sansürsüz, biçimsiz, felsefi bir edebiyattır Henry Miller’in uyguladığı biçim... Toplumsal kurallara cepheden saldıran bir yazar var karşımızda. Başta cinsellik olmak üzere yaşamın her noktasına, aileye, dostluğa, cepheden bir saldırış hem de... Amerika’da yasaklanışının bana göre asıl sebebi cinsellik değil... Elbette cinsellik de söz konusu olabilir ama kamunun öngördüğü bir cinsellik dışını yazmasından dolayı yasaklanır.

Amerikan rüyası denen ucubeye her an, her kelimesiyle saldıran bir yazardır.

Amerikan rüyasını kendi tanımladığım şekilde açıklamak isterim yeri gelmişken;  

Amerikan rüyası, “Kazanan her şeyi alır, kaybeden hiçbir şey almaz” demektir.

Henry Miller bütün yapıtlarında Amerikan rüyası fenomeninin karşısında durur. Yasaklanmasının asıl sebebi budur bana göre...

Popüler İçerikler

İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi