Ertürk Akşun Yazio: Futbol, Şişmanlamış Zenginler ve Liberalizmin Sonu

Güncel bir konuyu genel bir sonuca bağlamak bugünkü amacım, son günlerin büyük ve gerçekten önemli bir tartışmasını... Çünkü o ünlü söze itibar etmek gerekir ki:

“Futbol asla sadece futbol değildir.”

Futbol artık kapitalizme göbekten bağlı bir endüstridir. Amatör ruhuna Fatiha okunalı da çok uzun yıllar olmuştur.

Ama biz sporseverler, futbolseverler içimizin gizli bir köşesinde hâlâ amatör ruhu aramaktayız.

Futbolun büyük kulüpleri birkaç işadamının, yayın ihaleleri Katarlı petrolden şişmanlamış birkaç görgüsüz zenginin, bahis şirketleri ise kimi tröstlerin eline geçmiş durumda.

Futbol hiçbir zaman böylesine bir endüstri olmamıştı maalesef.

Son günlerde bu zengin kulüp sahipleri biraz daha fazla para kazanmak uğruna kendilerine özel bir lig oluşturmaya kalktılar.

Taraftarların ve bazı kişilerin karşı duruşuyla ertelenmiş olsa da biz biliriz ki zenginler sadece ertelerler ve yeri geldiğinde başa dönerler. Yani sadece ertelendi, nabız yoklandı ve beklemeye geçildi.

Şimdi bu konuyu genele bağlama zamanı geldi.

En eski, en ilkel kabile toplumlarında bile, her kabilenin kendine göre bir düzeni vardı. Buradaki anahtar kelime “düzen”. Bunu sonradan açıklayacağım.

Bu düzen kabile reisi, kabile yaşlıları, kabile büyücüsü ama aynı zamanda da kabilenin geçmişten taşıdığı birikimleriydi. Ama bir düzen, yazılı olmayan bir düzenden mutlaka bahsedebiliriz.

İnsanoğlu bir bütünün parçasıdır ve düzen bir bütünü korumanın en önemli aktörlerinden biridir.

Halkımızın deyişiyle düzenin bozulması insanları çıkmaz bir yola sokar, ne yapacağını bilmez hale getirir ve bir süre sonra da yok eder. Düzenin bozulması halk dilinde yok oluşla aynı anlama gelmektedir.

Liberalizm temelinde düzenin kendi kendine oluşacağını iddia eden ama buna hazır olamayan insanlık için düzensizlik, kendi kendineliği temsil eden düşünme yöntemidir diyebiliriz.

Ortaçağa geldiğimizde ise derebeylerini yani feodalleri görmekteyiz. Derebeyinin reaya (toprağa bağlı köylü) karşı tek bir görevi vardı, o da onları barbarlara karşı korumaktı. Kalelerin sınırları içerisinde bulunan köylü böylece korunmuş olmaktaydı. Toprağından koparılmış, cemaatinden, grubundan, her nereden ise koparılmış ise insanın ortaçağda yaşaması mümkün değildi.

Sur şehir devletlerinden 1700’lere kadar insanlar hep bu kaleler, şatolar ve surlar içinde korumuştu kendisini. Devlet aslında kale demekti. Devlet halkını kaleler içinde barbarlara karşı korurdu.

Peki günümüzde zenginlere karşı fakir halkı kim koruyacak?

O devasa büyüklükteki ve şişmanlamış kulüplere karşı küçük takımları kim koruyacak?

Sorunun garipliğinin farkındayım ama açacağım.

Bakunin’in meşhur sözüyle konuyu açmaya çalışayım:

“Hukuk iktidarın fahişesidir.”

Emeği dahi elinden alınmış (işsizlik oranları her yıl düzenli olarak artmakta, unun bir sebebi yeni teknolojik gelişmeler olarak görülebilir ama buna karşı da devletin bir düzenleme getirmesi gerekmekte, iş saatlerini azaltmak vs. gibi), girdiği işte yarını olmayan ve hiçbir güvencesi kalmamış, sendikalaşması yasaklanmış, patronunun veya yöneticisinin iki dudağı arasındaki bir yaşam hangi insan evladına gelecek için umut verebilir?

Karşımızda gelecek umudunu tamamen yitirmiş koca bir insanlık durmakta. Verilerin gösterdiği ölçülerde bakacak olursak, kapitalizmi 1929’dakine benzer bir buhran beklemektedir. Bunu söylerken bir komplo teorisyeninin aymazlığı içerisinde değilim elbette, ama tarihi doğru okuyan herkesin göreceği bir gerçeklik olarak söylemekteyim.

Neoliberalizm denen illet 1974’ten itibaren dünyayı ele geçirmiş, zengini her gün daha zengin, fakiri her gün daha fakir hale getirmeyi ve bu sömürüyü devam ettirebilmek için de insanın gericileşmesini, Aydınlanma ile kazandığı tüm akli kazanımları silmeyi kendine bir görev edinmiştir. Ve insanlığın geldiği nokta, 1970’lerin oldukça gerisinde bir dünyadır. Ahlaken, siyaseten, hukuken, zekâ olarak... Neresinden bakarsak bakalım insanlık 40 yıllık bir gericileşmenin hükmü altındadır ve bunun tek sebebi neoliberallerin halkı daha kolay yönetmek için onları cahilleştirme çabasıdır. Bunu sanatla, felsefeyle, sinemayla, psikolojiyle, bilimle yapmıştır maalesef.

Konumuza dönecek olursak, artık zengin hiç olmadığı kadar daha da zengindir. Zengin günümüzde hukuku satın alabilir. Zengin yasaları satın alabilir.

Siyaset göbekten zenginlere bağlıdır. Milletvekili seçilmek ancak zenginlerin onayıyla ve onlara biat ettiğin sürece mümkündür.

Zengin sanatı satın almış (en azından yönlendirir hale getirmiş) durumdadır.

Zengin artık sağlığı satın almış durumdadır. (Aşılar birkaç kişiyi zengin etmektedir. Halbuki sağlık ancak halk için olmalıdır.)

Zenginler sporu satın almıştır. Büyük kulüpler artık çok zengin bir zümrenin elindedir.

Peki bu barbarlara karşı halkı kim koruyacak?

Ulus-devletler işte bu yüzden neoliberallerin saldırısına uğramıştır. (Hatırlatmakta yarar var, ülkemizin neoliberalleri, yetmez ama evetçileri, 1990’larda neden sürekli Atatürk’e saldırmıştı, işte tam da bu yüzden Atatürk ulus-devlet modeliydi, Atatürk düşmanı, İslamcı sevicileri oluvermişlerdi birdenbire.)

Artık hukukta üstün olan ulus-devlet yasaları geçerli değildir. 1990’ların sonundan itibaren geçerli olan uluslararası hukuktur. Ulus ötesi şirketlerin hukuku ulus-devlet hukukunun üstündedir (resmi olarak bu böyledir).

Ulusal takımlara karşı özel lig de aynı kefeye rahatlıkla konulabilir.

Peki tekrar soruyorum, bu barbar zenginlere karşı halkı kim koruyacaktır?

Derebeylerinin yerini “yeni Ortaçağ”da zenginler almıştır. İşte size Ortaçağ’a döndüğümüze dair bir veri daha.

Yeni derebeyleri olan zenginler yakında halkı toprağıyla birlikte ya da fabrikasıyla ya da şirketiyle birlikte satmaya başlar.

Yeni derebeyleri olan zenginler yakında eski derebeyleri gibi ilk gece hakkını da isteyebilirler...

Tekrar ediyorum, koşullar 1929 koşullarıdır. 1929’dan sosyalist blok 5 yıllık planlamayla kurtulmuştu. Kapitalist blok ise Keynesyen ekonomiyle...

Ama sanmıyorum ki aşırı şişmanlamış yeni zenginler kendi elleriyle Keynesyen ekonomiye geçsinler...

O yüzden önümüzde görünen uzun bir iç savaş ya da yeni bir dünya savaşıdır.

Instagram

Twitter

Facebook

Popüler İçerikler

Enteresan Çıkışları ve Görgüsüz Paylaşımlarıyla Meşhur Murat Övüç'ten Kadınları Hedef Alan Hadsiz Yorum
Milyonlarca Emekliyi Bekleyen Tehlike! Emekli Maaş Zammında Sıfır Zam Endişesi
Elini Bir An Olsun İrem Helvacıoğlu'nun Omzundan Çekmeyen Ural Kaspar'ın Gergin Tavırları Tepki Çekti!
YORUMLAR
25.04.2021

O değil de halk neden sosyal liberallere, sosyal demokratlara falan oy vermiyor, onları desteklemiyor? bence bunun üzerine metin yazılsa daha mantıklı.

26.04.2021

Sosyal liberal nedir. En basit tabiri ile Sosyalizm eşitlikcilik iken, liberalizm ise patronculuktur. Yani bir insan aynı anda sosyalist ve liberal olamaz benim penceremden bakınca. Ya halkın yanındasındır ya da patronun.

24.04.2021

Zenginler sadece spor u satın almıyor zenginler genelde halkın hayallerini de satın alıyorlar. Örneğin bir yazarlar topluluğu düşünün halktan bağımsız yaşasınlar, ben doktorum, ben terapistim ben yogacıyım ben yaşam koçuyum diye ortalıkta gezinip halka üstten baksınlar ve bu insanların kitaplarını bir yayınevi çıkarsın onlara DESTEK olsun. Haklısınız zenginler sanatı da satın alıyor ve yön veriyorlar. Halkı zenginden kimse kurtaramaz.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ