“Ahlak nedir?” diye sorar sanki Behrengi. Hırsızlık nedir? Haram nedir? Bunların hepsini masallarda bir bir yıkar ve yeni ahlakı muştular bize.
Ulduz ve Kargalar masalında şöyle söyler örneğin:
“ ‘Niçin hırsızlık yapıyorsun anne karga? Günah değil mi?
Anne karga, şöyle cevap verir Ulduz’a:
Çocuk olma canım benim, günah nedir? Hırsızlık yapmayayım günah diye, peki o zaman ben ve çocuklarım açlıktan ölürsek ne olacak? Asıl günah bu değil mi canım? Günah nedir?’ ”
Başka bir yönden ölüm ve hayat hakkında bize başka ipuçları verir Behrengi... Günümüzün narsis insanına bir şamar gibidir söyledikleri aslında. Sadece kendi yaşamını kutsal sayan narsis insan için başkalarının hayatının hiç önemi yoktur. Ama Behrengi bunun da cevabını verir:
“Yavru kargayı kurtarmak için Ulduz ve Yaşar plan yaparlar ve şöyle diyalog geçer aralarında: Yaşar ‘Var mısın şu köpeği öldürelim?’
Ulduz şaşkın: ‘Köpeği mi öldürelim?’
‘Evet, öldürelim. Böylece kurtulmuş oluruz ondan.’
‘Korkuyorum.’
‘Korkma, ben öldürürüm.’
‘Peki ama günah değil mi?’
‘Ben günahın ne olduğunu bilmiyorum’ dedi Yaşar. ‘Hem başka yolumuz yok.’
‘Ama köpek amcamın.’
‘Amcanınsa ne yapalım yani? Hem söyle bakalım, amcan bu köpeği sizin eve niçin getirdi? Seni de, yavru kargayı da korkutmak için getirmedi mi?’ diye sorar ve aralarında bir süre daha konuşma geçer.
‘Dinle bak, ne de olsa acıyorum şu köpeğe’ der Ulduz.
Yaşar cevap verir: ‘Acımak mı? Hem haksızlığa karşı çıkmaya kalkıyorsun hem de bu işi yaparken haksızlık edenlere acıyorsun. Böyle şey olmaz! Hem sanki ben öldürmeye pek mi meraklıyım? Ama başkalarına zarar veren bu köpeği ortadan kaldırmalıyız. Başka çaremiz yok. O zaman acımak da yok. Tamam mı?’ ”
Çok net değil mi ama? “Başkalarına zarar veriyorsa asıl ahlaksızlık onu yaşatmaktır” demek istemiyor mu? Bir masal kitabında bütün ahlaki yargıları yerle bir edip çok net yeni bir ahlak yaratmaya çalışıyor.
Ülkemizde çok bilinen Keloğlan masalı, aslında İran’da da çok meşhurdur. Ve bir Keloğlan masalından hem ekonomi, politika öğreniyoruz hem de ahlak hakkında bizi ters köşe yapıyor.
Bir gün Keloğlan yiyecek bulmak için dışarıya çıkacaktır, anası da açtır kendi de.
“Haram mala el uzatmayacağına ant iç” demiş ana.
“Olur” demiş Keloğlan. “Harama el uzatmayacağım.”
Birkaç mahalle ötede kumaş üreticisi Hacı Ali’nin konağının önünden geçiyormuş. Adamın birkaç fabrikası, yüzlerce işçisi, uşağı, hizmetçisi varmış:
Keloğlan yürürken kendini sınamış.
“Düşün bakalım kel başım, şu Hacı Ali’nin malı helal mi, haram mı? Sor kendine, bunca parayı nereden buldu diye.”
“Fabrikalarından.”
“Çalışarak mı?”
“Yo, o parmağını bile kıpırdatmaz, yalnızca kazancı toplar, yan gelip yatar, keyfine bakar.”
“Peki, kim çalışıp kazancı sağlar? Ha? Kelciğim saksını çalıştır? Doğru yanıtı bul, işçiler çalışmazsa fabrikanın durumu nice olur?”
“Ne olacak! Elbette kapanır.”
“Sor bakalım kendine, kapanınca da kazanç sağlanır mı?”
“Gereği düşünüldü. Soru ve yanıtlardan elde ettiğimiz sonuca bakılırsa, işçiler çalışır, kazanç Hacı’nın cebine akar, Hacı onlara azıcık ücret verir. Öyleyse Hacı’nın malı mülkü kendinin değildir, bana da helaldir!”
Yazıyı yine bir Küçük Karabalık alıntısıyla sonlandıralım o halde. Küçük Karabalık herkesin “Aman ne sevimli”diyeceği bir masal değil, oldukça sert ve bir o kadar da kendi içinde tutarlı ve net bir masaldır da.
Küçük Karabalık’ta şöyle söyler Behrengi:
“Yaşam sadece bir avuç suyun ardı sıra dolaşarak zaman doldurmak mı gerçekten? Öğrenmek istiyorum. Yoksa başka türü de var mı şu dünyada?”
Behrengi hayal kurmuyor, soruları var ve sorularının cevabını bulmak için de bir yola çıkıyor. Boş bir hayale takılıp kalmıyor. Sonra yolda birçok olay geliyor başına yeniyi ararken. Pelikan onunla birlikte birçok küçük balığı kesesinde tutsak etmiştir. Küçük Karabalık’ı öldürürlerse bütün balıkların serbest kalacağını söyler.
Küçük Karabalık diğer balıklara seslenir: “Korkaklar! Bu zalim kuşun sizi bağışlayacağını mı sanıyorsunuz? Ne yalvarıp duruyorsunuz?”
Masalımızda Küçük Karabalık hançerini çıkarır ve pelikanın kesesini keser. Diğer balıklar pelikana kanıp yem olmuşlardır ama bizim balık kendini kurtarır.
Sonra karabatak çıkar karşısına. Karabatak yutmuştur Küçük Karabalık’ı. Orada başka küçük bir balıkla karşılaşır. Sonrasında şöyle söyler: “Ben karabatağı öldürüp tüm balıkları onun zulmünden kurtarmayı tasarlıyorum.”
Sonunda Küçük Karabalık ölür ama arkasında bir söz bırakır:
“Artık ölüm korkutmuyor beni, ama hayattayken de onu arayacak değilim. Ölümle karşı karşıya gelince –ki bu sık sık oluyor– kaçınılmaz bir gerçekle yüz yüze geleceğim. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan, benim yaşamımın ya da ölümümün başkaları üzerinde bıraktığı etkidir.”
Gelelim çizgi romana... Aslında bu yazıyı yazma fikrini bana Şule Akşun’un Dünyayı Küçük Karabalıklar Kurtaracak kitabıyla birlikte yine geçtiğimiz günlerde Baobab Yayınları’ndan çıkan İran Usulü Metamorfoz çizgi romanı verdi. İranlı bir çizerin hikâyesini anlatan kitabı çizgi roman severlere muhakkak tavsiye ederim.
Yazıda yer alan Samed Behrengi masalları İldeniz Kurtalan çevirilerinden alınmıştır.
Instagram
Twitter
Facebook
okumadım ancak ırkçılık yapılmasından çok rahatsız oldum. balıkların derisinin rengi yüzünden ayrışıtırılması çok tehlikeli ve üzücü.