Ersel Serdarlı Yazio: Well, Bu Mutfak İkimize Dar “Honey”!

1960’ların ortasında Honeywell ‘The Kitchen Computer’i üretti. Amerikan rüya ailesinin mutfağına, teknolojinin bir armağanı! Her gün aynı saatte işe giden baba, evde hep gömlek ve eteğiyle gezen anne, çilli bir erkek, çilli bir kız çocuk, her zaman

uysal ve ortalığı dağıtmayan bir köpek ve hep aynı boyda kesilmiş ön bahçedeki çimenler. Renkli sinemaskop ailemizin tek eksiğini de Honeywell tamamladı. Yüzyıllardır ev kadınlarının yolunu gözlediği mutfak bilgisayarı!

Honeywell ürününe o kadar güvenmişti ki, sloganları şöyleydi: “Keşke o (eşiniz) yemeği Honeywell’in hesapladığı kadar iyi pişirseydi!”

Şimdi, biraz iletişim mürekkebi yalamış herkesin acımayla gülümsediğini görür gibiyim. Ben en azından bu paragrafta yorum yapmayarak sonucu söyleyeyim: Honeywell mutfak bilgisayarından bir tane dahi satamadı. 

Yıllar boyunca bir çok marka için kalem oynatma şansına sahip oldum. Bir süre sonra insan bir yeni ürünün ya da markanın, mücadele edilen piyasada ne kadar iş yapabileceğini öngörüyorsunuz. Dolayısıyla ne zaman reklamını yaptığımız bir ürün ya da markada böyle bir handikap görsem çalışma arkadaşlarıma, hatta müşterimize açık yüreklilikle “Bu iş yürümez.” diyorum. Bu özelliğim yüzünden karamsar ve negatif damgası yediğim de oluyor. Ama -özellikle bu damgayı vuranlar için- ne yazık ki şimdiye kadar hiç şaşmadım. Üzüntümün ardındaki böbürlenme pek şık olmadı ama insanı damgalamak da şık değil.

Bir işe gönül veren, emek harcayan ya da para yatıran insanlar, bir süre sonra üretimlerinin etkisi altına fazla girerek bir çeşit hipnoza kapılıyorlar. Ben bunu biraz Tanrı kompleksi gibi yorumluyorum. Hani bazı doktorlarda da vardır ya, filmlere bile konu olmuştur… Meslekleri ve üretimleri gözlerini bu kadar kör eden insan ve firmaların bir noktada hayal kırıklığına uğramamaları imkansız.

Honeywell’in bu hayalkırıklığını atlatması ne kadar sürmüş bilemiyorum ama biraz düşündüğünüzde zaten gidilen bu yolun yol olmadığı baştan belliymiş.

Şimdi, 1960’taki meseleye 2021’den ahkam kesmek gibi olacak ama göz var, izan var! Kadınlar mutfaklarına kayınvalidelerinin bile girmesini istemezken, “Çorbanın tuzunu az koydun!” “Yahniyi kısık ateşte pişir, eti kurutma!”, “Gümüşü sirkeyle parlat!” diye her adımda laf eden bir çip yığınına zaten hayatta tahammül etmezlerdi.

Sözün özü; yuvayı dişi kuş yapar, karışanın da yuvasını yapar! Hem doğuda hem batıda çoğu kültürde ev kadının sarayıdır. Orada onun kuralları geçerlidir. Mesela biz audiofil ya da müzisyen erkeklerin eşleriyle ev içindeki oldum olası en önemli kavgalarından biri müzik sistemlerinin salon takımlarına ne kadar uyduğu ya da kabloların nerelerden geçmemesi gerektiği üzerine yapılan meydan muharebeleridir. Eve ‘kadın eli’nin değmesi, erkeğin fütursuzca her yere saçtığı oyuncakları için toplanma vakti anlamına gelir.

Her ne kadar daha iyiye doğru bir tüketim ekosisteminde de olsak, özde yatan arz talep ilişkisini asla göz ardı etmemek gerekiyor. Aksi takdirde kendimizi aralarında hiç yönetici kadın olmadığına emin olduğum dönemin Honeywell Yönetim Kurulu gibi birbirimize bakıp şu soruyu sorarken buluruz. 

“Şimdi ne yapıcaz?”

“Bizim hanıma bi sade kahve yapın o size yeni stratejiyi anlatır!”

Twitter

Facebook

Instagram

Popüler İçerikler

İzmir'de 5 Küçük Kardeşin Öldüğü Yangın Faciası: Bakanlık, Aileyi 18 Kez Ziyaret Etmiş!
Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti