KCK Eşbaşkanı Bese Hozat, Fırat Haber Ajansı’na verdiği mülakatta “Türkiye’de resmi devletin dışında bir de paralel devletler vardır. Mesela Gülen cemaati paralel bir devlettir. İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir” sözleriyle Anadolu kökenli toplulukları hedef aldı. Agos yazarları, KCK Eşbaşkanı’nın bu açıklamalarını agos.com.tr için değerlendirdi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, Paris Katliamı’nın birinci yıldönümünde Fırat Haber Ajansı’na verdiği mülakatta “Türkiye’de resmi devletin dışında bir de oluşan paralel devletler vardır. Mesela F. Gülen cemaati paralel bir devlettir. İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir” sözleriyle Anadolu kökenli toplulukları hedefe yerleştirdi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’ın açıklamasının ilgili bölümü şöyle:
“Türkiye’de resmi devletin dışında bir de oluşan paralel devletler vardır. Mesela F. Gülen cemaati paralel bir devlettir. İsrail lobisi, yine milliyetçi Ermeni ve Rum lobileri paralel birer devlettir. Paralel devletlerin birbiriyle ortaklaştığı ciddi bir çıkar ilişkisi vardır. Paralel devletlerin resmi bir hukukları, anayasaları yoktur. Görünürde resmiyete kavuşmuş bir orduları da yoktur ama resmi olandan daha güçlü ve örgütlü bir güce sahiptirler. Özel Harp Dairesi ve JİTEM gibi güçler paralel devletin vurucu güçleridir, şimdi buna resmi kimlikli emniyet, polis ve yargı güçleri de eklenmiştir. Bunların bağlı kaldıkları hiçbir hukuk ve kural yoktur. Tüm savaş kurallarını kendileri belirleyip uyguluyorlar, kimseye de bir hesap vermiyorlar. Paralel devletin korkunçluğu esas burada ortaya çıkıyor. Paralel devlet Gladyo devletidir, NATO destekli cemaatin ve lobilerin illegal devlet örgütlenmesidir. Asıl amacı, Türkiye’nin demokratikleşmesini engellemektir.”
Agos yazarları, Yetvart Danzikyan, Rober Koptaş ve Ohannes Kılıçdağı, KCK’nin bu açıklamalarını agos.com.tr için değerlendirdi.
Bese Hozat’ın ifadelerine hayli benzer ifadeleri Abdullah Öcalan’ın Milliyet gazetesine sızan görüşme kayıtlarında görmüştük. O zaman Ermeni cemaati ve toplumda konuya duyarlı kesimler bu ifadeleri eleştirmişler, devletin klasik söylemiyle hayli benzerlik taşıdığına dikkat çekmişlerdi. Hatta ben de o zamanlar konuyla ilgili olarak Radikal gazetesinin internet sitesinde bir yazı yazmıştım. Aradan aylar geçtikten sonra benzer ifadelerle bir kez daha karşılaşmak şaşırtıcı ve can sıkıcı. Demek ki bütün o lafları havaya etmişiz. Açıkçası artık ben şunu bekliyorum. Madem Ermeni ve Rum lobisi de bu ‘paralel devlet’ ile birlikte hareket ediyor (ki açıklamalarda bu zincir NATO ve Gladio’ya kadar uzanıyor) ve bu böyle açıkça konuşulabiliyor biraz daha ayrıntı bekliyoruz. Elde ne tür bilgi ve belge var, paylaşırlarsa seviniriz. Zira hayli ağır suçlamalar söz konusu. Yok, eğer bu bir kanaat olarak söyleniyorsa toplumun bir kesiminde var olan Ermeni nefretini artırmaktan başka bir işe yaramayacaktır maalesef. Toplumda belirleyici olan güçler arasındaki her türlü kavgada dönüp dolaşıp azınlıkların masaya sürülmesi umutsuzluk yaratıyor doğrusu.
Bese Hozat’ın sözleri Abdullah Öcalan’ın İmralı’da yaptığı, ancak daha sonra Sırrı Süreyya Önder ve Selahattin Demirtaş tarafından tevil edilen açıklamaların bir tekrarı. O zaman da bu sözleri eleştirmiş, Türkler ve Kürtlerin, resmi ideolojinin “daimi düşman”ı Ermeniler, Rumlar ve Yahudileri hedef göstererek inşa edeceği bir barışın hayır getirmeyeceğini söylemiştik. Zaten Öcalan’ı kibarca düzelten açıklamalar da bu eleştirilerden sonra gelmişti. Görünen o ki, AK Parti iktidarı ile Gülen Cemaati arasındaki savaş etrafında siyasi saflar yeniden oluşturulurken, bu ayrımcı yaklaşım yeniden gündeme sürülüyor. Sürülüyor, çünkü Ermeniler, Rumlar, Yahudiler deyip, ardına da “lobi, komplo, gizli, kripto” gibi birtakım malum kelimeleri eklediniz mi, söylediklerinizin içeriğine, tutarlı olup olmadığına bakılmaksızın, sözlerinizin bolca alıcısı çıkar bu ülkede.
Kürt hareketi, şu anki kaotik siyasi gündemde, çözüm sürecinin baltalanmasından kaygılanıyor. Bu, haklı bir kaygı. Gülen Cemaati ile PKK-KCK-BDP arasında çok köklü bir çatışma var ve mevcut iktidar da Öcalan ile öyle veya böyle pazarlık halinde olduğuna, onu nihayet muhatap kabul edebildiğine göre, Kürt hareketi Cemaat’in saldırılarına karşı hükümeti bir ölçüde korumaya dikkat ediyor. Bu tutumun mantık dışı olduğunu söylemek abes olur. Ancak bu pozisyon savunulurken kabağın yine gelip Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin başına patlaması, üstelik de bunun Özel Harp, JİTEM, NATO gibi güç odaklarıyla ilişkili olarak dile getirilmesi ciddi bir siyasi analiz sığlığına işaret ediyor. Bese Hozat’ın temsilcisi olduğu Kürt halkının önemli bir kesimi, Anadolu’dan kökü kazınan halkların yaşadıklarına karşı ciddi bir hesaplaşma ve yüzleşme çabası içindeyken, onun böyle bayat ezberlerle konuşması vahim bir kopukluğu işaret ediyor.
Ancak bu hatanın ısrarla yinelenmesi, asıl, PKK-KCK-BDP çizgisinin Anadolu’nun halklarıyla ilgili genel yaklaşımının sorunlu olduğunu gösteriyor. Kürt hareketinin zaman zaman dile getirdiği “Biz Cumhuriyet’in asli/kurucu unsuruyuz” sloganında da diğer halklara dönük aynı dışlayıcılık var. Burada karşımıza çıkan tablo, Türkler ve Kürtlerin, dışa kapanan, “iç ve dış düşman”a haddini bildiren, üstelik bir de İslami sosla bezenen birliği tablosu. Hele hele Başbakan Erdoğan’ın ‘İstiklal Savaşı’ söylemini kullandığı bugünlerde gelen bu açıklama ve bu tablo bana 1915’ler karanlığını hatırlatıyor. Burada yine bir düzeltme gerekiyor. Ancak bu düzeltme sadece Hozat’ın sözlerine değil, tam da bu temel ve sorunlu yaklaşıma ilişkin olmalı.
Türkiye'de devlet denen yapıyı tanımlamak ve analiz etmek için farklı sıfatlar kullanılabilir. İşte, 'derin' derken şimdi de 'paralel' demeye başladık. Asıl soru ise, bunların hangi noktalarda birleşip hangi noktalarda ayrıldıkları. Sözkonusu olan devletin hangi ilkelere göre işleyeceği, önceliklerinin ne olacağı, yönetimi altındaki kitleyi nasıl tanımlayacağı ve tefrik edeceği ise aslında Türkiye'de devlet tektir. Bu noktalarda 'düz devlet', 'derin' veya 'paralel' versiyonlarından pek de ayrılmaz. Örneğin, Türk ve Müslüman olmayanların ikincil konumda olmaları, dolayısıyla bastırılmaları, gerekirse bertaraf edilmeleri konusunda hemfikirdirler. 'Düz devlet' bunu hükümetiyle, meclisiyle, yasalarıyla yapar, derin devlet silahıyla, işkencesiyle. İçinden geçtiğimiz çatışma da tarafların bu ilkelerde farklılaştıkları için yaşanıyor değil. Birinin ötekinden, bireye değer veren daha özgürlükçü bir yönetim vaadi mi var ki?
EMRE ERTANİ | AGOS