Bu tür evliliklerin özünde, çocukluk haklarının ihlali, eğitime erişimin kesintiye uğraması, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin pekişmesi ve çoğu zaman örtük ya da açık bir cinsel istismar gerçeği yatar.
Bir çocuk, ne fiziksel olarak ne de duygusal olarak evlilik sorumluluğunu taşıyabilecek kapasitededir. Beden henüz büyümekte, zihin ise dünyayı tanımaya çalışmaktadır. Çocukların oyunla, eğitimle, merakla ve sevgiyle büyümesi gerekir. Oysa erken evlilikler bu süreci zorla durdurur. Genellikle okulu yarım bırakmak zorunda kalan çocuklar, ebeveynlik ya da ev sorumluluğu gibi ağır yüklerle karşı karşıya kalır. Çocukluk, bir yetişkinin gölgesinde sönüp gider.
“Rıza” Geçersizdir
Toplumu bu konuda en çok yanıltan şey, kimi zaman rıza kavramının yanlış kullanılmasıdır. 13-14 yaşındaki bir çocuğun onay vermesi, hukuken ve ahlaken geçerli bir rıza anlamına gelmez. Çünkü çocuk, hala karar verme yetisi gelişmekte olan bir bireydir. Yetişkinlerin yönlendirmelerine açıktır, baskıya karşı koyamaz. Bu nedenle çocuk yaşta evlilikleri konuşurken 'istemiş' ya da 'aile kararıyla olmuş' gibi ifadelerin ardına saklanmak, büyük bir adaletsizliktir.
Cinsel istismarı önlemek, sadece cezalarla değil; çocukların yaşam alanlarını korumakla, haklarını tanımakla mümkündür. Erken evlilik, çoğu zaman görünmeyen bir istismar biçimidir. Fiziksel sınırların ihlalidir. Çocuğun hayata hazırlanmak yerine hayattan koparılmasıdır.