Deneyimlediğimiz tüm duygular arasında en fazla tartışma konusu olanlardan biri kıskançlık.
Düşünün, bugüne kadar kaç kere “Ben hiç kıskanç değilim” cümlesini duydunuz? Peki ya siz kaç kere söylediniz? Şahsen ben sayısını hatırlamadığım kadar çok söylediğimden eminim. İlginçtir ki kıskançlığı bir kusur gibi görmekten ileri gelen bu savunma aslında yersiz; ve bir o kadar da doğamıza aykırı.
Gerçek şu ki; hepimiz biraz kıskancız. Kıskançlık yaradılışımızda var. Kimimizde daha az, kimimizde daha çok; ancak doğuştan olduğu için istisnasız hepimizde mevcut.
Uzun süreli ilişkisi olan birine “kıskançlık” sorusunu sorarsanız, muhtemelen o da ilişkisinde en az 1 kere bu duygunun gündeme geldiğini söyleyecektir. (Ki “en az 1” çok iyimser bir rakamdır)
Yine de, diğer bir çok şey gibi, kıskançlık da zaman içinde kontrol edilemez korkunç bir hale gelip en iyi ilişkileri bile hasara uğratarak sona götürebilir.
Kıskançlık konusunda neyin normal neyin anormal olduğunu belirlerken 2 tip kıskançlık olduğunu göz önünde bulundurmak gerekir: