Yeni nesil pek bilmez 90’ların meşhur bir gençlik dizisi vardı “evimiz hollywood’da” diye. Orada böyle Dylan diye affedersiniz, piç bir karakter vardı, bir de Brandon diye efendi bir karakter. Hayatımda ilk defa kızların efendi adam yerine piç tercihine o dizide şahit olmuştum. Brandon efendilikte çığır açarken, sevgililer günü için Amerika’nın gördüğü göreceği en iyi planları yaparken Dylan umursamaz tavırlarıyla kızların aklını alıyordu.
Hazır ol akşam seni dışarı çıkaracağım dedi, şimdi adını hatırlamadığım kız arkadaşına. Aha dedim Dylan bile program yapıyorsa sevgililer günü önemli bir gün demek ki. Akşam oldu, Dylan kızı Porsche’si ile aldı ve hastaneye götürdü. Kan verme odasına girip yatağa uzandılar ve kan verdiler. Kan verirken de Dylan neden böyle bir tercih yaptığını kendi ailesinden alıntılarla süslediği enfes bir konuşmayla taçlandırdı. Kızın resmen dibi düştü, sedyeye yayıldı akşamına da…
İlk sevgililer günümüz, aklıma nereden geldiyse dylan’ın bu enfes programı geldi. Sevgilime “akşama hazır ol seni bambaşka bir yere götüreceğim” dedim. Heyecanlandı, titredi. Akşam evinden aldım, Porsche'm olmadığı için iett otobüsüyle Çapa kan merkezine gittik. Dylan’ın gittiği hastanenin aksine bizim mekanda kimsecikler yoktu. Bir ara, “senin için mekanı kapattım” falan desem mi diye düşündüm sonra vazgeçtim.
Burada ne işimiz var? dedi. İşaret parmağımı dudaklarına götürerek 'şişşşşş sessiz ol' dedim. içeri girdik, hemşire bize form verdi. Oysa Dylan’ın form doldurduğunu hatırlamıyordum. Neyse, hiç hemcinslerinizle ilişkiye girdiniz mi? Son 1 ay içinde hiç geneleve gittiniz mi? vb. soruları yanıtladıktan sonra sedyeye uzandım. Baktım bizimki ayakta, 'sen kan vermeyecek misin?' dedim, iğne korkusu varmış. 10 dakika sürdü kan verme işim. Ben yatıp da o ayakta olduğu için hikaye de anlatamadım. Kan verme işi bitince anlatırım, duyguyu verir, akşama istediğimi alırım diye hayal kurdum.
Bayılmışım. Tansiyonum düşünce sedyeye yığılmışım. Uyandığımda yarim ağzıma pipetle vişne suyu pompalıyordu. “Lan gerizekalı bilinci kapalı adama sıvı verilir mi?” diye bağırınca ortam biraz gerildi. Kusura bakma şekerim düştüyse, sinirli olmam ondandır dedim ama kırılmıştı kalp bir kere. Toparlamak için neden kan vermeye geldiğimizi açıklayayım dedim, zamanında basur ameliyatı olacak babaannem için kan vermeye gitmediğimi, bunun içime oturduğunu falan anlattımsa da “basur” ortamın büyüsünü kaçırdı. Keşke bağırsak düğümlenmesi falan deseydim diye çok hayıflandım.
Neticede Dylan’ın mükemmel işleyen planı bende tam anlamıyla s.çtı. Ne onun kadar gizemli bir hayatım, ne ailemden Vietnam savaşında ölen birileri vardı. Çapa kan merkezinden çıktık, belki bize gider miyiz diye ağız yokladım ama babaannemin basuru hala etkisini koruyor olmalıydı ki net bir hayır cevabı aldım. Tansiyonumdaki dengesizlikler sebebiyle geceyi orada noktalamak zorunda kaldım. Taksiye bindirip eve yolladım sevgilimi.
Yolda yürürken nerede hata yaptığımı anlamaya çalıştım… Başım döndü, “şekerim düştü herhalde” diyerek bir pastaneye girdim. İlk sevgililer günümü, hastanede yatan yakınlarına refakat eden yaşlı teyzelerin çay içtiği 3. sınıf bir pastanede, tang’den yapılmış limonata içerek noktaladım.
Bir daha da sevgililer gününde kan vermeye hiç gitmedim. Zaten kim gider ki Dylan terbiyesizinden başka?