Kadınlar Kaygılı Olmaya Erkeklere Oranla İki Kat Fazla Meyilli

Araştırmacılar durumun 35 yaş altı kadınlarda orantısız olarak ortaya çıktığını belirtiyor. Cambridge Üniversitesi'nden araştırmacılar bu durumu detaylandırmak adına kaynak arayışında. Söz konusu rahatsızlık 100 insandan 4’ünü ve orantısız olarak 35 yaş altını etkiliyor.

Independent'tan detaylara bakıyoruz:

Var olan bilimsel metinlere bakıldığında -örneğin “Beyin ve Davranış” dergisine- kaygının marjinal grupları nasıl etkilediğinin anlaşılabilmesi için taze bilgi şart.

Çeşitli sağlık sorunları olan insanlarda kaygı olasılığı artıyor

Üniversitenin Halk Sağlığı ve Temel Bakım Dairesinden yazar Olivia Remes’in açıklaması şu şekilde, “Kaygı rahatsızlığı bazı insanların hayatını oldukça zorlaştırabiliyor. Sağlık hizmetleri yetkilileri için bunun oluşma sıklığını ve kimleri daha çok etkilediğini anlamak önemli.”

Remes, sözlerine şöyle devam ediyor, “Tüm bu verileri bir araya getirince, görüyoruz ki her çeşit grupta kaygı bozukluğu olabiliyor, ancak kadınlar ve gençler arasında bu orantısız bir şekilde mevcut. Ayrıca, kronik sağlık sorunları olan kişiler riskli grupta, hayatlarına ikinci bir yük  biniyor.”

Avrupa Birliğine bağlı ülkelerde, her yıl 60 milyondan fazla insan kaygı bozukluğu şikayetinde bulunuyor.

İncelemeye göre, yüzde 8 oranla Kuzey Amerika bu anlamda lider, Asya ise yüzde 3’ün altında kalan bir oranla listede en altta bulunuyor.

Kadınlar erkeklere oranla bu rahatsızlığa yakalanmaya 2 kat daha fazla meyilli. 35 yaş altı nüfusta, cinsiyetleri fark etmeksizin, orantısız bir şekilde kaygı bozukluğundan mustarip.

Cambridge Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü Profesör Carol Brayne açıklamasında şunları söyledi:

“Kaygı bozukluğuna dair çok sayıda araştırmaya rağmen, marjinal gruplara dair veri edinimi oldukça zor ve bu gruba dahil olanlar genel nüfusa oranla daha çok risk altındalar.

Umuyoruz ki, bu bilgi boşluklarını doldurarak, gelecekteki araştırmaları bu gruplara indirgeyebiliriz ve rahatsızlığın temelinde yatanlara dair daha sağlam veriler elde edebiliriz.”

Popüler İçerikler

Kayyum Atamaları Sonrası İlk Kez Konuşan Devlet Bahçeli, 'Öcalan' Çağrısını Yineledi
Milyonlarca Emekliyi Bekleyen Tehlike! Emekli Maaş Zammında Sıfır Zam Endişesi
Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'dan Derbi Öncesi Çok Konuşulacak Açıklama: ''Hakemlerle İlgili Kaygım Var''
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
07.06.2016

incelikler yüzünden..

06.06.2016

sülalem rahat mk -.-

07.06.2016

Limbik sistemin diger bir ilginç özelligi, kadinlarda erkeklere göre daha büyük olmasidir. Bu nedenle kadinlar, erkeklere göre daha fazla duygulariyla hareket edebilir ve duygularini daha basarili bir sekilde ifade edebilirler. Bu, kadinlara sosyal iletisim kurma becerisi gerektiren halka iliskiler, pazarlama, insan kaynaklari vb. Islerde basari kazandirirken, sosyal yönden baglanma yetileri nedeniyle annelik duygusu, bakim verme gibi fedakarlik gerektiren görevlerin üstesinden gelmelerini saglar. Anaerkil veya ataerkil dünyanin hiç bir toplumunda çocuklara bakim veren birincil insanlar erkekler degildir. Yine kadinlarda limbik sistemin daha büyük olmasi, kokuya duyarliliklarini arttirir. Hamilelik döneminde kadinlar bunu çok somut bir sekilde fark edebilirler. Evrimsel açidan bu, kadinin dogum sonrasi bebegini tanimasi açisindan çok fonksiyonel bir özelliktir.

07.06.2016

Limbik sistemin farkliliginin yarattigi avantajlarin yaninda, kadinlar erkeklere oranla duygu ve heyecan güdüleri açisindan daha duyarli olduklari için, depresyona 3 kat daha fazla yatkindirlar. Yine kadinlar için, adet öncesi sendrom (premenstural sendrom), dogum sonrasi depresyon (post partum depresyon), menapoz öncesi (premenopozal dönem) gibi biyolojik ritmimizi düzenleyen limbik sistem ve hipotalamusu etkileyen hormonal degisiklikler döneminde basta depresyon olmak üzere ruhsal bozukluklarin riski artmaktadir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ