Erkekler Sarışın Sever! Sinemanın Yıldızı Marilyn Monroe'nun Hayatını Anlatan "Blonde" Filmini İnceliyoruz

Bu hafta Netflix'e Marilyn Monroe'nun hayatını konu alan ve uzun zamandır beklenen 'Blonde' filmi geldi. Film ünlü aktrisin gerçek hayatından uyarlanmadı, aksine kurgulanan bir hikaye var karşımızda. Monroe'nun çocukluğundan başlayan hikaye gençliğine ve oradan sinemada nasıl yıldız bir oyuncu olduğuna uzanıyor. Hikayenin içerisinde bol bol psikolojik ögeler de var. Size sinemanın seksi sarışın bombası Marilyn Monroe'nun hayatını anlatan 'Blonde' filmini inceledim. İzlemeyenler için bol bol spoiler içerir; benden söylemesi. ⚠

İyi okumalar dilerim.

Uzun zamandır beklenen Blonde filmi Netflix'e geldi.

Blonde, Andrew Dominik tarafından yazılıp yönetilen, 2022 yapımı Amerikan psikolojik biyografik kurgu drama filmidir. Herkesin merakla Netflix'te yayınlanmasını beklediği film bu hafta gösterime girdi. Filmde Amerikalı aktris Marilyn Monroe'nun hayatı ve kariyeri kurgusal bir şekilde anlatılıyor. Monroe'yu Kübalı İspanyol asıllı Ana de Armas oynuyor. Filmin yapımcılarından biri de Brad Pitt.

Film, kurgulanan bir romandan uyarlandı.

Film, Joyce Carol Oates adlı yazarın 2000 yılında yayınladığı Blonde romanından uyarlandı. Oates uzun zaman boyunca romanın biyografi olarak kabul edilmemesi gereken bir kurgu eseri olduğu konusunu dile getiriyor. Film de öyle... Blonde filminde ünlü sanatçının kariyerine ve hayatına kurgusal olarak tanık oluyoruz.

Hikaye, Marilyn Monroe'nun zorlu çocukluk yıllarından başlıyor.

Film daha çok Marilyn Monroe'nun çocukluğundan itibaren babasız kalmasını ve her yerde onu aramasını ekrana yansıtıyor. Marilyn Monroe yani gerçek adıyla Norma Jeane annesinin aşık olduğu adamdan doğan bir çocuk ama o babasını hiç görmemiş. 1933 yılında 7 yaşında olan Norma'ya annesi doğum günü sürprizi olarak bir odanın duvarına asılmış bir adamın onun babası olduğunu söylüyor. Annesinin dediğine göre babası Hollywood'da bir film yıldızı.

Annesinin hiç sevmediği ve hatta öldürmeye çalıştığı bir çocuk Monroe.

Norma'nın annesi psikolojik rahatsızlıkları olan birisi. Mesela Los Angeles'ta gece çıkan bir yangında herkes kaçarken o kızını arabaya bindirip yangın yerine doğru sürüyor. Polisin geri çevirdiği kadın, yolda Norma'ya fiziksel şiddet uyguluyor. Nedeni de sevdiği adamın o hamile kalıp onu doğurduğu için kendisini terk ettiğini, artık sevmediği düşüncelerine sahip. Bir gece kadın, Norma'yı yıkamak için küvete sokuyor ama kızını boğmaya çalışıyor. Son anda duran kadın iyice delirdiği için akıl hastanesine gönderiyorlar.

Sanat kariyeri çıplak fotoğraflar çektirmekten başlıyor.

Norma'nın çaresizce sığındığı yan komşuları onu yetimhaneye bırakıyor. Norma Jeane yaklaşık 10 yıl burada kalıyor. Sonraki sahnelerde Norma Jeane'i 20'li yaşlarında görüyoruz. Genç, sarışın, alımlı ve erkeklerin dikkatini kolay çeken bir kadındır. Aynı zamanda saf, histerik, depresyona meyilli ve kimseye hayır diyemeyen bir görüntü çizer. Kariyerinin ilk yıllarında para kazanmak için çıplak fotoğraflarını çektirir ve bunlar dergilerde yayınlanır. 1951 yılında menajeri ona bir filmde rol kapar ancak Norma Jeane rolü kapmak için film yönetmeninin cinsel ilişki talebine hayır demez. Kendini kötü hissediyordur ama yine de şikayetçi değildir; rol onun olmuştur.

Bir dönem iki ünlü adamla üçlü bir ilişkisi oluyor. Onlardan biri de Charlie Chaplin'in oğlu.

1952 yılında Los Angeles oyuncu sahnesindedir. Orada Charlie Chaplin'in oğlu Jr. Chaplin ve Edward G. Robinson Jr. ile arasında üç kişilik bir ilişkileri olur. Cinsellik ve arkadaşlık karışımı olan bu ilişki medyada ses getirir. Birbirlerine 'biz üçgeniz, bölünemeyiz' diyen bu üçlü İkizler adını verir. Aralarındaki bağ çok kuvvetlidir. Monroe, o dönem Niagara filminde oynar ve giderek daha da popüler hale gelir. Hollywood'un sarışın ve seksi bombasıdır artık. Herkes tarafından ilgi görür ama kendisini hâlâ Monroe değil Norma Jeane olarak görür. Bu arada Monroe hamile kalır ve çok mutlu olur. Hamileliğini takıldığı iki arkadaşıyla da paylaşır.

Norma Jeane artık Marilyn Monroe'dur ama kendini hep Norma gibi görür.

Bu arada sahne Marilyn Monroe sahne ismini alır. Yine de kendini Monroe gibi değil Norma Jeane gibi hisseder. Marilyn onun gözünde başka bir kadındır. Monroe filmlerde oynamaya başladıktan sonra akıl hastanesine gider ve yıllardır görmediği annesini görür. Ama annesi onu tanımazlıktan gelir ya da tanımaz. Doktor, annesinin tedavisi olmayan semptomlar sendromuna yakalandığını söyler. Monroe sorar: Genetik mi diye ve evet yanıtını alır. Karnındaki çocuğun da hastalıklı olduğunu düşünür ve istemeye istemeye aldırır. Monroe, babasız bir kadın olarak zorluk çeker. Aklında fikrinde hep babası vardır.

Herkes Marilyn'in yerinde olmak isterken onun hayalleri bambaşkadır; ev kadını olma hayali kurar.

Norma Jeane olmak, normal bir hayat sürmek, evinin kadını olmak gibi saf istekleri vardır. Beybzol oyuncusu olan sevgilisi Joe DiMaggio'ya söyler bunları. Bu arada filmler çekmeye devam eder. Erkekler Sarışınları Sever filmiyle bir kez daha sinema endüstrisinin tozunu attırır. Ama aklı hâlâ babasındadır. Hayran mektuplarını okurken kendisine bir mektup gelir, mektubu yazan yıllardır görmediği, tanımadığı babasıdır. Onunla yakında görüşeceğini yazar mektubunda. Filmin galasında yanındakilerden biri ona partiden sonra odasında onu bir sürprizin beklediğini söyler. Babası zanneder, ancak gelen babası değil, uzun zamandır görüştüğü Joe'dur. Ona evlenme teklifi eder ve Monroe da kabul eder.

Babasız geçirdiği yıllar onun kocasına "daddy" gibi davranmasına yol açar.

Monroe, kocasına 'daddy' yani babişko diye seslenmektedir. Monroe'nin ne kadar çok baba yoksunluğu çektiğini buradan anlayabiliriz. İlişkileri başlarda çok güzel gider, artık evinin hanımıdır. Kocasının ailesiyle vakit geçirir ama bir süre sonra tekrar film yapmaya başlar. Bir gün kocası Joe'ya, Monroe'nin ikizler lakaplı arkadaşları aktrisin gençlik yıllarında dergiler için çektirdiği çıplak fotoğrafları göstererek şantaj yapar. Basının eline geçmemesi için para isterler. Joe fotoğrafları satın alır ama çok kızgındır. Eve döndüğünde Monroe'ya şiddet uygular. Tuhaf olansa Monroe'nun şiddet gördüğü halde hâlâ kocasına 'daddy' diye sarılmasıdır. İkilinin arası tekrar normalleşir ama bu durum çok uzun sürmez.

Bugün bile herkesin bildiği havada uçuşan etekli sahnesi evliliğini bitirir.

Joe giderek daha da kıskanır karısını. Öyle ki herkesin hafızalarına kazınan eteğinin havalandığı film sahnesini çekerken herkesten -erkeklerden- büyük alkış toplar. İzleyen çılgın grubun arasında kocası Joe da vardır ve kıskançlıktan deliye döner. Akşam evde Monroe ile bu yüzden kavga ederler ve Monroe'yu çok kötü döver. Çift böylece kısa süren evliliklerini bitirir. Bu olaydan sonra 1955 yılında Monroe oyunculuk eğitimi almak için New York'a taşınır.

Hollywood'u bırakıp New York'ta temiz bir hayat kurmaya çalışır.

Marilyn Monroe burada da filmlerde oynamaya devam eder. Bir filmde oyun yazarı ve yönetmen Arthur Miller ile tanışır. Miller aşık olduğu kadını oynaması için seçilen Monroe ile yakın ilişki kurar. Bir süre sonra evlenirler ve mutlu bir hayat sürmeye başlarlar. Monroe tekrar hamiledir ve bu çocuğu çok istemektedir. Kocası Arthur'a da babişko diye hitap eder. Filmlerle gerçek hayatı birbirine karıştırır. Yavaş yavaş depresif belirtiler göstermeye başlar. Bir gün kocasının misafirlerine yiyecek ikram etmek için sahile doğru yürürken ayağı taşa takılır ve yere düşer. Kanaması vardır, düşük yapar ve yine çocuğu aldırmak zorunda kalır.

Miller ile evliliği yolunda giderken Monroe'nun depresyon halleri yüzünden bu evlilik de bozulur.

İkinci bebeğini de kaybettikten sonra Arthur ile Marilyn'in arası giderek açılır. Marilyn artık iyice hastalıklı bir hale gelir. Film setlerinde sorun çıkarır, sürekli ağlar, sakinleştirici iğnelerle hayatına devam eder. Uyku getirmesi için sakinleştirici ilaçlar kullanır, hatta bunları içkiyle beraber alır. Ailesinden genetik olan psikolojik rahatsızlıklar artık Monroe'da da görülmeye başlamıştır. Hayatı altüst olmaktadır. Onu hayata bağlayan tek şey ise babasından sürekli mektup gelmesi ve bir gün onunla görüşeceğini düşünmesidir.

Onu hayata bağlayan tek şey "gözü yaşlı babasından" gelen mektuplardır.

Çok ünlüdür ancak Monroe acı çekmektedir. İki bebeğini kaybeden, özel hayatı mahvolan, babasızlığının acısını dibine kadar yaşayan Monroe'yu sahip olduğu şanı şöhreti mutlu etmez. Filmlerde oynamak, bir yıldız olmak umrunda değildir sanki. Babasıyla mektuplaşması devam eder ama bir türlü onu görme isteğine ulaşamaz. Bir gün evindeyken bir telefon alır. İkizler grubundan arkadaşı olan Robinson, Chaplin Junior'un öldüğünü ve ona özel bir şey bıraktığını söyler. Robinson o şeyi özel teslimatla Monroe'ya yollar. Kutunun içinde bir oyuncak ve mektup vardır. Meğer onca zamandır babasından gelen mektupları Chaplin Jr. yazmış. Bunu öğrenen Monroe yıkılır. Kendini daha çok ilaçlara verir.

Filmin sonunda Marilyn'in ABD Başkanı ile yaşadığı ilişki kurgusal bir şekilde anlatılır.

Setlerde kavgalar çıkarır, ortalığı ayağa kaldırır. Film çekimlerine zorla götürülür. Depresif rahatsızlığı şiddetlenir; acılar içinde kıvranırken birden aynalara bakınca kahkahalar atar. Filmin sonlarına doğru Marilyn Monroe'nun dönemin ABD Başkanı Kennedy ile ilişkisi vardır. Uçaktan apar topar başkanın adamları tarafından alınır. Filmde Kennedy cinsel isteklerini karşılaması için Monroe'yu kullanır.

Monroe'nun kısa yaşamı aldığı ilaçlarla son bulur.

Sene 1962'dir ve Monroe hem psikolojik hem de fiziksel olarak iyi değildir. İlaç kullanımlarını artırır. Filmin son sahnelerinde Monroe içkiyle beraber yüksek dozda ilaç alır ve yatağında ölür. Marilyn Monroe'nun çektiği bütün acıların nedeni babasızlık olan 36 yıllık hayat öyküsü burada biter.

Film siyah beyaz ve renkli görüntüleriyle Monroe'nun hayat hikayesinin özetidir aslında.

Monroe'nun hayatına kurgusal olarak yaklaşan ve yaklaşık 3 saate yakın süren filmi bazen renkli bazen siyah beyaz izliyoruz. Filmde Monroe'yu canlandıran Ana de Armas çok gerçekçi bir oyunculuk sergilemiş. Ruhsal rahatsızlıkları ile popüler bir kadın olmak arasındaki gelgitleri çok iyi aktarmış demek doğru olacak. Film temelde Monroe'nun başına gelenleri babasız bir hayat sürmeye bağlıyor. Ayrıca gerçek hayatında da annesinin akıl hastası olması ve annesinin ailesinde de bunların olması kurgusal filmde çok anlatılmasa da Monroe da bu hastalıktan muzdarip.

Ancak kurgusal yazılan senaryoda Monroe'yu doğru yansıtan ögeler maalesef yoktur.

Şimdi gelelim filmin eleştirisine. Filmde Monroe, aciz ve aptal bir kadın gibi gösteriliyor. Gerçek hayatındaki güçlü tarafı maalesef filmde görünmüyor. Öyle ki filmde Dostoyevski okuduğunu söylemesi, rol aldığı karakterler hakkında çıkarımlar yapması onun ince düşünen bir zekaya sahip olduğunu gösteren ayrıntılar ama filmde Monroe genelde saf ve hasta olarak gösterilmekle yetinilmiş. Ayrıca Başkan Kennedy ile gerçek hayatta romantik bir ilişkileri varken filmde bu ayrıntıya hiç verilmemiş. Monroe'nin ölümü intihar ya da dönemin CIA, mafya ya da devlet eliyle öldürüldüğü teorileri de filmde eksik olan yanlardan. Evet, kurgusal bir film ancak yanlış gösterilen çok şey var diyebilirim.

Filmi izlediyseniz siz ne düşünüyorsunuz? Beğendiniz mi? Yorumlarda buluşalım.

Bunlar da İlgini Çekebilir

3 Dilek Hakkın Olsaydı Ne Dilerdin? İstanbul'dan Londra'ya Uzanan "Üç Bin Yıllık Bekleyiş" Filmini İnceliyoruz
Aşk Gemisi Esin Kaynağıydı: Yeni Filmi Duyuran Cem Yılmaz’ın Ayzek Karakterini Oluşturma Sürecini Anlatıyoruz!
Quentin Tarantino'dan Sevgilerle: Usta Yönetmenin Önerdiği Değeri Bilinmemiş 10 Film

Popüler İçerikler

Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
Volkan Demirel, Elini Sıkmadığı Şenol Güneş'le Arasında Geçen Diyaloğu Anlattı
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu
YORUMLAR
29.09.2022

gerçekten yaşamış bir insanın hayatı nasıl kurgu olarak anlatılır ki neden buna ihtiyaç duyarsın .marilyn monroe nun hayatını merak edenler varsa norma jean&marilyn filmini izlemelerini tavsiye ederim , birebir hayatını psikolojisini anlatan bir film.

29.09.2022

Orjinal sarışın sever….

29.09.2022

Nekşflikş filmleri niye böyle oluyor ki?

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ