Oyunun geçmişi, insanlık tarihi kadar eskidir. Oyun için kısaca; her insanın içinden gelen, soyut düşünme becerisini geliştiren, eğlendiren, sosyalleştiren, eğiten, kişiyi özgürleştiren eylemler bütünü diyebiliriz. Kimileri oyunu, belli bir yaşa kadar oynanan çocuksu bir eylem olarak görür halbuki oyun; her yaştan insanı kapsayan, yalnızca bir eğlenceden ibaret olmayan, oynayan kişinin duygularını, düşüncelerini, eğilimlerini, kendi istek ve çevre etkilerini de barındıran etkinliklerdir. Genellikle oyunlarda; özgürlük, -mış gibi yapma/öyleymiş gibi davranma, gerilim (kazanma/kaybetme), kendine özgülük, spontanlık (o ana odaklanma), hareket, eğlence/haz, süreçsellik ve kurallar olur.
Bu özelliklerin her biri ise aslında “gerçek hayat” diye tabir ettiğimiz gündelik yaşantımızı oluşturan özelliklerdir ve tıpkı orada olduğu gibi herkese bambaşka deneyim yaşatır. Hepimiz evcilik, istop, saklambaç, satranç, taş-kağıt-makas, sessiz sinema, dijital oyunlar ve buna benzer birçok oyunu oynamışızdır. Ancak bu oyunları oynama biçimi, oyunun içindeki hal ve hareketler, oyunu sevip sevmeme, oynarken alınan haz ve heyecan, hisler ve düşünceler herkes için aynı değildir; her ne kadar yıllardır oynanan oyunlar olsalar da…
Ancak herkes için genel kabul gören ortak bir durum vardır; kişinin akışa girerek kendi olması…