Oyun kelimesinin kökenini hiç merak ettiniz mi? Gelin kelimenin Türkçe’deki etimolojik kökenine uzanacak tarihi bir yolculuğa çıkalım.
Oyun kelimesinin kökenini hiç merak ettiniz mi? Gelin kelimenin Türkçe’deki etimolojik kökenine uzanacak tarihi bir yolculuğa çıkalım.
Oyun/Oyug : 'Eğlence, raks, yarış' [ Yenisey Yazıtları (1000 yılından önce) ]
Oynamak : 'Oyun oynamak, raks etmek, yarışmak' [ Uygur Anıtları (1000 yılından önce) ]
İlkin tarihte ilk kullanıldığı yazılı kaynaklara bakalım: 1070 yılında Divan-i Lugat-it Türk’te oynaş olarak kullanılmış ve 'evlilik dışı ilişkide bulunulan kadın' anlamındadır. 1300 yılında, Codex Cumanicus’ta oyın olarak kullanılmış ve 1391 yılında ise Saraylı Seyf, Gülistan Tercümesi’nde oyunçak olarak karşımıza çıkmıştır. Tabii ki bunlar bilinen yazılı kaynaklardır ve muhtemelen öncesinde de halk tarafından sözlü olarak kullanılmaktaydı. Çağdaş Türkçe’nin etimolojik sözlüğü kitabının yazarı Sevan Nişanyan da bu konuda epey araştırma yapmış. Kendisi oyunun tam olarak da öz hakiki Türkçe olduğunu söyler.
Bilinen o ki Eski Türkçede de oyun olarak kullanıldığı gibi Uygurca'da rastlandığı üzere oyug sözcüğünden de evrilmiş olduğu düşünülmektedir. Türk tarihindeki en eski kaynaklara gittiğimizde 5. yüzyılda Orhun Yazıtları'ndan da önce yazılmış olan Yenisey Yazıtları'nda rastlanmıştır: Uygurca'da oyun/oyug olarak kullanılan kelime 'eğlence, raks, yarış' anlamlarına gelmekteymiş.
Anadolu’daki oyun kültürünün önemli araştırmacılarından Metin And, ‘oyun’un Orta Asya’da şamanlara ve şaman törenlerine verilen adlarından biri olduğunu söylüyor. Aradaki bağlantıya ilişkin olarak şaman ayininin taklit, dans, drama, müzik, şiir gibi oyunun çeşitli anlamlarını içerdiğine dikkat çekiyor. Bu antropolojik açıdan önemli olsa da kelime kökenine dair yeterli ipucu vermiyor.
Antik Mısır’da oynanan dama benzeri bir oyun olan M.Ö. 3100’lerde oynanan Senat (bir diğer adıyla Seege’dir). Senat’ın kelime anlamı da ‘geçme/göçme oyunu’ (game of passing) olarak biliniyor. Senat, belli sayıda karelere bölünmüş bir tahta yüzey üzerinde veya karelere karşılık gelen küçük çukurlar kazılarak toprak ya da kumlu bir zeminde, çakıl, fasulye, tahta parçası gibi ‘taş’larla oynanıyor. Zeminde oynanan versiyona dair kitapta E.W.Lane’in 1846 tarihli çalışmasından aktarılan kısım şöyle:
“Seega genellikle yerde açılan belli sayıda çukur ile oynanır. Genellikle beş sıra halinde beşer, yedi sıra halinde yedişer, veya dokuz sıra halinde dokuzar çukur açılır. Birinci çeşide Khams-awee Seega, ikinciye Seb-awee, üçüncüye Tis-awee denir... Çukurlar ‘oyoon’, yani gözler, tekil olarak ise ‘eyn’ olarak adlandırılır.”
Şimdi, ‘oyoon’un ‘oyun’a benzerliği ayan beyan ortada. Peki gerçekten de ‘oyun’, ‘göz’ün (ayn) çoğulu olan ‘oyoon’dan geliyor olabilir mi? Biçimsel özelliklerine bakıldığında yakın oldukları aşikar ve bunun yanında bir anlam bağı kurmak da mümkün. İçinde oyuklar bulunan oyunların “göz çukuruna” benzerliği dolayısıyla anlamsal bir bütün olması da söz konusu.