Temelde oyunlaştırma piramit şeklindeki bir yapı ile tanımlanabilir. Piramidin en tepesinde dinamikler bulunur. Dinamikler, tasarımı oluşturan temel prensiptir. Bu dinamikler duyguları, kısıtlamaları ve ilişkileri tasarlamamıza yardımcı olur. Piramidin orta kısmında mekanizmalar bulunur. Mekanizmalar katmanı, oyuncuyu istenilen yöne yönlendirebilen ve oyuna duygu katabilen katmandır. Bu katmanda meydan okumaları, şans faktörüne bağlı gelişen oyunları ve ödülleri tanımlayabiliriz. Piramidin en aşağısında bileşenler katmanı vardır. Bileşenler katmanını konumuz üzerinde kısaca özetlemek gerekirse; ilişkimiz boyunca geçtiğimiz düzeyler ve aştığımız zorlu mücadeleler üzerinden kendimize kattığımız kazanımlar olarak değerlendirebiliriz. Günümüzde büyük bir yaygınlaşma kazanan bu kavramı “aşk” gibi bir kavramın içinde anlatmak haliyle zor.
Bu yüzden sizlere hayatını oyunlaştıran bir adamın kaleminden, örnek bir aşkı oyunlaştırma hikayesi anlatmak istiyoruz.
“Birbirimizi çocukluktan tanırdık. Beraber büyüdük, aynı mahallede oturduk ve aynı okulda okuduk. Üniversite yıllarımızdı, ondan gerçekten çok hoşlanıyordum fakat ikimiz de eğlenmeyi çok sevmemize rağmen birlikte yapacak aktiviteler bulamıyorduk, ta ki 2015de katıldığım bir konferans hayatımı değiştirene dek. Konferans insanların küçüklükten beri bir işi yaparken kendi halinde eğlenceli ve daha renkli bir hale sokma çabasının aslında hayatı oyunlaştırmak olduğundan bahsediyordu. Farklı renklere basmadan yürümeye çalışmamız, duşta kendimizi bir şarkıcı yerine koymamız, arkadaşımızı beklerken gelen aracın sesine göre otomobil mi yoksa otobüs mü diye tahmin etmemiz ya da yemeklerimizi dolaba dizerken renklerine göre ayırmamız. Aslında hepsi yapılması gereken işi yapan, fakat bu işe farklı ve eğlenceli bir yol yükleyen etkinliklerdi.
Konferanstan çıktıktan sonra kendime bir dizi kart oluşturdum ve bu kartların üzerine farklı farklı etkinlikler yazdım. Bir gün hoşlandığım kişi ile karşılaşınca ona bir kart çekmesini söyledim ve içinden çıkan etkinliği benimle beraber yapmak isteyip istemediğini sordum. Haliyle başlarda tedirgindi fakat kim gizemli bir oyuna hayır diyebilirdi ki? Çektiği kart sinemaya gitmekti. Akşam oldu buluştuk sinema salonun önüne geldiğimizde hangi filme gitmek istediğimiz konusunda fikir ayrılığı yaşadık ve bu fikir ayrılığının seçimini şans faktörüne bağlı yazı tura oyununa bağladık. Filmden sonra bir kahve eşliğinde, bir eleştirmen gibi film hakkında düşündüklerimizi paylaştık. Ertesi gün elinde rengarenk kartlarla yanıma geldi ve benden bir kart seçmemi istedi. Maalesef ki seçtiğim kart lunaparka gitmekti ve bende yükseklik korkusu vardı. Tabii ki bunu ona söylemedim fakat akşam olduğunda bu korkumla yüzleşmem gerekiyordu. Heyecanla lunaparka gitmeyi bekledim. Gün boyu bir oraya bir diğer tarafa yürüyüp duruyordum. Buluştuğumuzda yüzümdeki duygulardan anlamış olsa gerek bu korkumu yenmekte benimle beraber olacağını ve beraber üstesinden geleceğimizi söyledi. Benim için zor ve mücadeleci bir akşam olsa da gerçekten çok eğlenmiştim ve sonunda elde ettiğim kazanım her şeye değerdi.
İlişkimiz bir oyun gibiydi artık; sıra sıra birbirimize hamle yapar ve en şaşırtıcı etkinliği kimin bulduğuna dair birbirimizi puanlardık. Hafta sonunda en yüksek puana sahip kişi karşısındakinin bir isteğini yerine getirmek zorunda olurdu ki bu “gece süs havuzuna girmek” olsa bile. Ve şunu söylemek isterim akşamları ıslanmak tahmin ettiğinizden çok daha fazla üşütüyor. İlgi alanlarımız ve eğlendiğimiz konular birbirinden tamamen farklı sayılabilirdi ama bunları bir oyunmuş gibi gösterip sıra sıra birbirimizin deneyimlemesini sağlamak hayatımda oynadığım en heyecan verici oyunlardan biriydi. İlk karttan bu yana yıllar geçti ve artık sadece beraber değil bir aile olarak hayatımızı oyunlaştırıyoruz.”