Zor bir isim üzerine çalıştınız siz. Hayatı 41 seneye sığmış, mağlubiyetle neticelenmiş macera diye tarif ediyorsunuz. 27 yaşında, 1908’de hürriyet kahramanı. 14 yıl sonra bir dağda, kimsenin adını bilmediği bir yerde öldürülmüş bir insan. Bu arada da hem kendini, hem imparatorluğu da sallamış bir adam. Kimilerine göre de imparatorluğu çökerten bir adam. Siz kitapta diyorsunuz ki zaten çöküyordu, hızlandırmış...
Çökmüştü. Hızlandıran da sadece Enver Paşa değil, bütün şartlar. İttihat Terakki’nin de rolü var, padişahların da rolü var, Avrupa’nın da rolü var. Zaten sallanıyor. 19. yüzyılda, 18’in sonlarından itibaren artık Osmanlı İmparatorluğu diye güçlü bir devlet yoktur. O olmasaydı belki başkası olacaktı.
Enver Paşa kimine göre hain, kimine göre kahraman. Siz toptancı yaklaşmayıp belgeleri konuşturmuşsunuz.
Biz şimdi Türkiye’de çok rahat yaftalarız. Vahdettin de hain değildir. Çünkü devletin sahibi. Bir kralın, padişahın, hükümdarın hain olması demek, devlete ihanet etmesi demek, sıradan bir kişinin evini yakmasıyla aynıdır. Bizde bir de bir söylenti çıktı. Enver hain olarak tanıtıldı. Hayır, resmi olarak hiç öyle bir şey yoktur. Mesela gözden kaçmıştır bizde. Vahdettin hakkında, ihanetle suçlayan tek bir kanun, resmi şey yoktur. Söylentidir sadece. Enver Paşa için de haindi falan, değil. Evet, devletin en güçlü adamı yenilmiştir. İhanetle ne ilgisi var bunun? Kazansaydı bugün öyle mi konuşuyorduk biz? Enverci misin, değil misin diyecektik.
Diyorsunuz ki onun büstleri olacaktı her tarafta.
Olacaktı. Öyle ihanet falan, öyle bir şey yok. Bunlar tarihi şahsiyetlerdir. Vazifelerini yapmaya çalışmışlardır. Sadece Enver Paşa değil, birçok şahsiyet iyi yapmıştır, kötü yapmıştır ayrı. Yapabilmiştir, yapamamıştır, kazanmıştır, yenilmiştir. Ama vazifelerini de yapmaya çalışmıştır. Ben şeye de karşıyım. Sultan Hamit için ulu hakan veya Kızıl Sultan. Bu saçma sapan bir şey. Sultan Hamit tam bir Tanzimat hükümdarıdır. Politikası baskın olmuştur, endişelidir, vesveselidir. Ama kızıl sultan veya ulu hakan değildir. Dönemin hükümdarıdır. Biz çok kolay yaftalıyoruz. Çünkü her şey slogan etrafında dönmeye başladı Türkiye’de. O çok yanlış bir şey.
Savaş sırasında okumakta zorlanılan bir alfabeyi yapmaya kalkışması... Bu nasıl bir ruh hali? Baştan sona; alfabesinden, serpuşundan bir şekilleme ve kendi damgasını vurma arzusu değil mi?
Tam öyle düşünmüyorum ben. Evet, kendine son derece güven, kendini beğenmişlik var ama bir de dindar tarafı var. Ciddi dindar, samimi dindar. Samimi bir dindarlık olduğu vakit orada ben hazretleri havasından uzaklaşırsınız otomatikman. Yani o ciddi dindarlık megalomaniye mânidir. Ama bir şeyler yapma isteğine mâni olmuyor. O başka bir şey. O dönemde sadece Enver Paşa’nın değil İttihat Terakki’nin çıkarttığı enteresan kanunlar vardır. Hatta 2. Meşrutiyet’ten sonra, mesela bugün hâlâ bizim memurin muhakematı kanunu Mahmut Şevket Paşa’nın kanunudur. Ama Hukuk-i Aile Nizamnamesi çok önemlidir. Düşünebiliyor musunuz? Altı asır boyunca şeriatın, aile hukukunda, mirasta şunda bunda şeriat, daha doğrusu fıkhın hâkim olduğu hukuka karşı. Gerçi hususi hukuk çıkmış örfi hukuka karşı. Ama o hukukun karşısında apayrı bir şey çıkartıyorlar ki kıyamet kopmuş o zaman. Bu medeni kanunun öncüsüdür. Mecelle olmasına rağmen Hukuk-i Aile Kararnamesi çıkıyor. Böyle şeyler yapmışlar. Arazi kanunnameleri çıkıyor. Bir şeyler yapmak istiyorlar. İttihat Terakki olsun, Enver olsun başkaldırılarının iki sebebi var. İki de değil tek. Devleti toparlamak. Çöküyoruz diyorlar. Toparlamanın ilk aşaması da Abdülhamit’i indirmektir. Bunu o şekilde değerlendiriyorum. Benim yazım olsun, şu olsun diye değil. Elimden binlerce sayfa Enver Paşa evrakı geçti. O yazıyla yazdığı 2-3 sayfa. Askeriyede kullandırıyor. Ama savaş ortasında onu düşünmemişler. Okuyamıyor adam yazı gelince.
enver paşa turan için uğraştı ama başarılı olamadı ama elbet bir gün turan gerçekleşecek buna inanıyorum
murat bardakçı gibi bi adamın yazdığı kitaptan çok güzel bardak altlığı olur..
Paylaşım için teşekkürler Hande :)