Entelektüel Yobazlık

Önceki bölümde son seçim sonuçlarını irdelemiştim. Yazının sonunda da istenmeyen sosyal olay sonuçlarında sıklıkla toplumun cahillikle suçlanmasının yanlış olduğuyla bitirmiştim. Şimdi kaldığım yerden devam ediyorum. Toplumu cehaletle suçlayanların unuttukları şey şudur:

Toplumlar, ancak aydınların karanlıkları aydınlattıkları kadar cehaletten kurtulabilirler.

Entelektüel; Fransızca bir kelime olup, dilimizdeki yaygın anlamı, aydın kişi demektir. Konu başlığında geçen yobazlık kelimesi de bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan, fikir değiştirmeyen tartışmaya kapalı olan kişiler demektir.

Aydınlar, gerekçesi ne olursa olsun insana yakışmayacak, çok kötü sonuçlar doğurabilecek gelişmeler konusunda mutlak akla ve bilime dayalı araştırmalar yapar, ulaştığı bilgileri de toplumla paylaşır. Yani toplumu aydınlatır. Şimdi neden entelektüellikle yobazlığı birleştirdiğime gelelim.

Dinler, inançlar tarih boyu tüm toplumlarda istismar edilmiş, aydınlatılmaya en çok ihtiyacı olan, alanlardır.

Unutulmasın ki, Dünyadaki mevcut dinlerin tamamı, insanların dünyayı düz zannettikleri ve evrenin merkezi olduğuna inandıkları dönemde oluşmuştur. Dolayısıyla dinler, doğal olarak bu zihniyetteki insanlar tarafından o dönemin bilgi seviyesi şartlarına göre yorumlanmış ve yapılandırılmıştır.

İşte bu yüzden, dinleri yorumlarken veya eleştirirken bir haksızlık olmaması ve işin doğru yapılması için bu durum gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekir.

Sadede gelirsek, ülkemizin yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu söyleniyor. Bu gerçeği herkes gibi aydınlarımız da biliyor. Toplumumuzda hemen bütün akademik alanlarda dünya çapında birçok aydınımız var. Ancak gelin görün ki, onca aydınlarımız, konu din, inanç olduğunda anlamsız bir gerekçe ile pasifleşip, bu hususu yalnızca ilahiyatçılara bırakıyorlar, ya da fikir beyan edip açık açık tartışmıyorlar. Oysa yukarıda da dediğim gibi, din ve inanç tüm toplumlarda olduğu gibi bizde de aydınlatılmaya en çok ihtiyacı olan alanlardır. Zira din ve inanç, hukuk, sanat, ekonomi siyaset gibi tüm sosyal alanlarda doğrudan ya da dolaylı etki ve yaptırım gücü vardır. Bu gerçeği aydınlar bilmiyor mu? Elbette biliyorlar. Peki neden geri duruyorlar? Bunun birkaç nedeni var. En önemli olanı da “Din; kul ile Allah arasındadır, herkesin inancı kendisinedir” gibi, sığ, mantıksız bir değerlendirmedir ve çok yanlıştır. Şimdi bu argümanları Müslüman bir toplum olduğu için Kur’an’ı da baz alarak inceleyelim.

Din kul ile Allah arasında mıdır? Hayır değildir! Kur’an’a göre Dinin kul ile Allah arasında olan kısmı, kulun düşünce ve davranışlarındaki niyet ve samimiyetinin değerlendirilmesini ve manevi akıbetini yalnızca Allah’ın belirlenecek olmasıdır. Dinin kul ile Allah arasında olan kısmı sadece budur. 

Din; doğrudan ya da dolaylı olarak kullar arasındaki ilişkileri düzenler. 

Aydınların ısrarla göremedikleri şey dinin bu sosyal boyutudur. Din; tek Allah’a inanmanın ve bazı ritüellerin (İbadet) haricinde, neredeyse tamamı ya doğrudan ya da dolaylı olarak, kullar arasındaki ilişkilerle ilgili düzenlemelerdir. Yani bireysel ve sosyal ilişkilerle ilgilidir. Dinin müdahil olup yasakladığı şeyler, örneğin hırsızlık, cinayet, haksızlık ve adaletsizlik vs. ve öğütlediği, adil olmak dürüst olmak insan haklarına saygılı güzel işler (Salih amel) yapmak vs. gibi konuların hepsi de İnsanlar arasındaki konulardır. Tabi, elbette herkesin inancı kendisinedir ve istediğine inanır. Mistik ya da kitabi, İçinde yaşadığı toplumun sosyal kurallar ve resmi yasalarına aykırı olmamak kaydı ile inancını yaşar.

Ancak hepimiz biliyoruz ki inanca dayalı olarak tarih boyu ne kötülükler ne zulümler, vahşet ve katliamlar sergilenmiştir Orta çağ kilisesinin Engizisyon mahkemelerinin zulümleri tarih kitaplarında kayıtlıdır.

Ayrıntıya girmeyelim, batı, inanca dayalı yobazlığı, vahim hataları bilimle, bilim insanlarının gayreti ve fedakarlıklarıyla hatta kimi zaman hayatları pahasına gerçekleri ortaya çıkararak yenmiştir. 

Ancak geri kalmışlık ve bağnazlığı yenme konusunda İslam dünyası çok şanslıdır ve işleri kolaydır. Çünkü Kur’an, imandan önce “oku” diye başlamış ve yedi yüz küsur yerde bilimi, gözlem yapmayı ısrarla vurgulamış ve emretmiştir. Hatta kendisinin okunmasına bile akıl işletme şartı getirerek yine akla, bilime yöneltmiştir. Bu Kur’an gerçeğine rağmen maalesef İslam dünyasında olduğu gibi toplumumuzda da dini konular yalnızca ilahiyatçılara bırakılmıştır. İşte bu çok yanlıştır. Çünkü ilahiyatçıların tamamına yakını muhafazakâr aileden geldikleri için geleneksel dinin etkisinde kalıp tam objektif olamayabiliyorlar. Zaten inançta objektif olmak çok zordur. Dünyadaki gelişmiş toplumların, hele kullandığımız yüksek teknolojik cihazları keşfedip yapan insanların birçoğunun nelere inandıklarını dinleseniz şaşarsınız.

Bu yüzden dinin sosyal ilişkilerle ilgili kararlarını yalnızca ilahiyatçılar veremez. Başta antropoloji, psikoloji ve hukuk olmak üzere tüm sosyal bilim alanlarındaki uzmanlarında katılması gerekir. Üstelik bu Kur’an gerçeğidir.

Şunu da unutmayalım ki, aydınların, bilim insanlarının dini araştırması, gerçekleri ortaya çıkarması için dindar olması, Kur'an'a hatta Allah’a inanması dahi gerekmiyor. Bu, toplumsal sorumluluk ve görevleridir. Her neyse, sonuç olarak, aydınlarımız, “Din kul ile Allah arasındadır.” veya “Herkesin inancı kendinedir.” gibi sığ ve gerçeğe aykırı argümanı bırakıp bu konulara eğilmeli, halkı aydınlatmalılar. Bunun yapılması, Müslümanım diyenler ve bu toplumda yaşayan herkesin iyiliği için yine selametinedir. Burada bir başka yanılgıya daha değineyim.

Din, siyasete alet edilir, edilmiştir ve edilecektir

Bu konuda bir saçmalıkta onlarca yıldır siyasette yaşanıyor. Argüman şu “Din siyasete alet edilemez”. Bu doğrudur; üstelik bir Kur’an ilkesidir. İyi hoş da insanlık tarihinde yöneticilerin en çok kullandıkları, istismar ettikleri şey din ve inançlardır. Kullanılmaya da devam edecektir. Burada yapılması gereken “Din siyasete alet edilemez” diyerek eleştirmek, geri durmak değil, yapılanların dinle olan ilişkisinin ortaya konması ve toplumun uyarılması gerekir. Her dönem olduğu gibi Cumhuriyet tarihinde de dini siyasete alet ederek seçilip, birçok yüz kızartıcı işlere bulaşanlar olmuştur ve olacaktır. Böyle davrananların siyasi etiği değil inançları sorgulanmalı deşifre edilmelidir. Gerçekler ortaya çıkarılıp halk bilgilendirilirse belki o zaman dini siyasete alet edilmesinin önüne geçilebilir. Son olarak şu özlü sözümle bitireyim:

Bir toplumu cehaletle suçlamak kolaydır. Oysa, toplumların geri kalmışlığı, yalnızca cehaleti yönetebilen iktidarlarla, yine cehaleti umursamayan, ihmal eden veya korkak aydınların uzun süre işbaşında kalmaları yüzündendir.

Instagram

Twitter

Facebook

Linkedln

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin: "Kendi İcat Ettiğin Laikliği Bana Dayatıyorsun"
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
YORUMLAR
14.06.2023

9myaşındaki çocuklarla nikah kurma hayalleri kuran, köle, cariye fanyazisi düşünen, kadını insan saymayan ne anlatırsan anlat seni kafir gören bağnaz yobazlar ne anlatabilirsin. Bkz. Gonca kuris Hizbullah tarafından katledildi, Sabahattin Ali, metin altıokşa ve adını sayamadığım nice cumhuriyet aydını sizin dediğinizi 100 kat fazlasını yaptı çabalı sonuç hepzi militan dindarlar tarafında vahşice katledildi, suikasta uğradı. Din insanlığın kanseridir insanı insan köle kul köpek yapmak için en elverişli araçtır. Din satıcılar, dindarlar, tecavüz, hırsızlık talan v.b aşşağılık eylemler yapınca ve bu ifşa olunca hemen basıyor yaygarası dinimize saldırıyorlar diğer dindarlar ise yağsın helali hoş olsun nasıl olsa bu ülke yağmalanacak topraklar olarak görüyorlar yani dinci ve dindar birsürü insan ağzında bu ülke Darül harp olarak gördüklerini açık açık beyan eden bir. Sürü demeçleri var.

19.06.2023

Hacı abi bahsettiğin entelektüel yobazlık din ile başlayanbir süreçtir. nedeni sonucu asla verisel olarak ispat edilemeyen kuramların savunulması ile başlar.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ