Üniversiteyi kazandım sonra. İlk girişimde, İstanbul Üniversitesi'nde iyi bir bölüm... Ailemi yaşadığım şehirde bırakıp İstanbul'a geldim. Yurt hayatı beni sarmadı; insanların yanında soyunmak ve giyinmek, engelliliğin verdiği vücut şekillerini çıplakça sergilemek zordu... Nevresim takımı değiştirmek, çamaşırları yıkatmak, asmak, ütülemek zordu... En zoru da tüm bunları yaparken sarf ettiğim yoğun çabayı insanların görmesiydi. Acıyan gözlere ve samimi olmayan yardım isteklerine daha fazla dayanamayıp yurttan ayrıldım. Kendime 1+1 küçük bir ev tuttum, tam 3 yıl bir evi çekip çevirdim. Temizliği de, yemeği de kendim yaptım. Hep yalnızdım, arkadaşlarım oldu ama bir dosttan ve sevgiliden çok uzaktım. Engelli insanları çok az insan karşı cins olarak görür maalesef...
Mezun olduktan sonraysa kolayca iş buldum... Bildiğim yabancı diller, üniversite not ortalamam sayesinde bir plazada işe başladım. Bu işi bulmamda üniversitedeki profesör hocam yardımcı oldu. Kurumsal ve düzenli bir yer... Yönetimdeki insanlar hocamın yüksek referansı ve özgüvenim nedeniyle bu işe layık gördü beni, ancak bu sefer de iş arkadaşlarım beni çok sevmedi... Aciz gördükleri bir kişinin böyle bir pozisyonda çalışması tuhaflarına gitti; kahve sohbetlerine de, haftasonu buluşmalarına da gidemedim, daha doğrusu çağrılmadım...
Evet, belki endi ayakları üstünde duran, iyi bir işe ve kariyere sahip, lüks bir evde oturan biri oldum... Başarılı, varlıklı oldum; ama mutlu olamadım. Hep mutsuz bir engelli olarak kaldım.