Neden prangalara ihtiyaç duyuyoruz? sorusuna da cevap veren Gürkan şunları söyledi:
'Aslında duymuyoruz. Ama bize ihtiyaç duyduğumuz söyleniyor. Telkin olmadan yaşayamaz hâle geldik. Bugün bir insan, her gün binlerce telkinle yüz yüze. Oysa 1400 yılında bir köylü için devlet sadece sikke üstündeki sultanın resmi ve hutbedeki birkaç sözden ibaretti.
300 yıl sonra, 1700’lerde, diyelim ki bir İngiliz Katolik için bu hâkim güç artık sadece kilisede ya da paranın üstünde değil, düzenli bir ibadet ritüelinin, içselleştirilmiş bir düzenin parçasıydı. 1900’lere geldiğimizde ise devreye adab-ı muaşeret girdi. Ne zaman ne yapılacağı, nasıl davranılacağı artık açık kodlarla belliydi. Ve garip bir şekilde bunun bizi özgürleştirildiğine inanıldı. Oysa durum tam tersiydi. Daha üretken olduk çünkü sistem bunu ödüllendiriyordu. Gelişim kutsandı. Bugünse beyaz yakalı, 30 yıl sonra Harari okuyor, Ferrari'sini Satan Bilge’yle içsel yolculuğa çıkıyor. Ya da işini bırakıp yoga kampına gidiyor. Hep aynı hikâye. Çünkü bazı şeyleri gerçekten anlamamamız gerekiyor. Anladığımız anda sistemden çıkabiliriz. O yüzden o prangaları kendimiz takıyoruz. Ve sonra onlarla yaşamayı “özgürlük” sanıyoruz.'