Emrah Kozan Yazio: Problemler ve İnsan

Teknolojik ve ekonomik gelişmeler insanoğlunun hayatını oldukça kolaylaştırdı.

Artık yaşam daha hızlı akıyor. Yollar kısalıyor, sorunlar azalıyor, işler kolaylaşıyor ve insan özünde binlerce yıllık deneyim ve bilgi ile hayatta kalabilen insan, tembelleşiyor. Belki de bu sözlerim sizi kızdırabilir ama yeni nesil insan dediğimiz kavram çok ta iç açıcı değil. Tasarım odaklı düşünce en temelinde insanı, onun duygu ve deneyimlerini barındıran bir düşünce sistemi ve aslında bize hiç te uzak olmayan, genlerimizde olan bir sistem. Sadece ona biraz daha yakından bakıp keşfetmemizi bekliyor.

Çözüm üretme yeteneği, günümüzün belki de en önemli sorunlarından biri.

Binlerce sorun ve problem içerisinden en hızlı, en ucuz ve en doğru çözümü bulabilmek! Yeni nesil insan, yani teknolojinin içine doğmuş olan insan. Geçmişe nazaran daha az problemlerle dünyaya gelen ve bu bağlamda yavaş yavaş problem çözme yetilerini yitiren, evet bir açıdan gelişmiş insan ama bir açıdan da zayıf olan insan!

Oysa deneyimlerimiz, başarı ve başarısızlıklarımız yani sizi o güne kadar siz yapan her şey bugünü inşa eder. Aslında bu konuya bireysel baktığımız kadar toplumsal hatta insanlık açısından da bakmanızı öneririm. İlkel insanların ilk çağlarda deneyimlediği, öğrendiği ve anladığı her şey bize bu günleri veren temel unsur!

İnsan temelinde öğrenen, gelişen ve deneyimleyendir. Öğrenmek, gelişmek ve deneyimlemek ise zorlu bir süreçtir. Zaman alır, emek ister ve biraz zorlanmak ister. Aksi halde edinilen bilgi de beceri de yetersiz ve yalın kalacaktır. Çevrenize biraz dikkatli bakın ve başarılı tüm insanları gözlerinizin önüne getirin. Göreceksiniz ki bu insanların büyük bir çoğunluğu hatta hemen hemen hepsi zorlu bir süreç sonunda bu günlerini elde etmişlerdir. Hepsinin ortak noktası ve ortak söylemi, “hiç te kolay olmadı” olacaktır. Hatalar yapıldı, dersler alındı, en başa dönüldü, defalarca denendi, öğrenildi ve en sonunda başarıldı.

Başarılı tüm süreçlerin arkasında deneme yanılma süreçleri vardır. Onlarca bilimsel projenin ve keşfin arkasında bu basit yöntem vardır.

Dene ve yanıl! Neden ve nasıl sorularını sor en başa dön ve daha iyi dene daha iyi yanıl!

Çünkü her deneme, her yanılma aslında bir sonraki aşamada sana müthiş bilgiler ve deneyimler getirecektir. Bilgi bedel ister ve bunu genelde peşin alır. Önce bilgiye ve beceriye ulaşıp sonra bedelini ödeyen ne bilimde ne de sanatta görülmemiştir ve bu iki değer yani bilim ve sanat insanı bu günlere getiren yegane şeydir.

İnsanın temel gelişim sürecinin en önemli noktası bu deneyim noktasıdır. Aksi halde insanoğlunun bu günlere gelmesi imkansızdı. Sürekli öğrenme ve gelişme halinde olan beyin, her seferinde bir kapı daha açarak ve bunları genlerine aktararak bir sonraki neslin daha zeki, daha bilgili olmasını sağladı.

Peki bu bağlamda günümüz insanının bilinen en zeki insan olduğunu söylesek sanırım yanılmayız. Bu gerçeği birçok araştırma destekliyor ancak birçok araştırma da tam tersini söylüyor.

İşte problem tam burada başlıyor. Araştırmalara göre modern insan birçok açıdan daha bilgili olabilir ancak hayat daha kolaylaştı ve insanlar gelişimleri için ekstra efor sarf etmeyi bıraktı. Artık karmaşık problemler karşısında insanoğlu daha savunmasız hale geldi. Birçok açıdan teknoloji problemleri çözmede kolaylık gösterse de bunun modern insanın köleleşmesi ve aptallaşması gerçeğini gizlemediği ortada. Şirketlerin satış pazarlama stratejilerine göre insanoğlunun yetileri de değişiyor. Her ne kadar geçmişle gelen deneyim ve bilgi genlerimizle bizlere aktarılmış olsa da özellikle 2000’li yıllardan sonra önümüze çıkan gerçek tam manasıyla ürkütücü.

İngiliz bilim insanı Prof. Dr. Andrew BERRY günümüz insanının, 200 yıl öncesine oranla zeka seviyesinde ciddi düşüşlerin ortaya çıktığı tespit etti.

Yaşam seleksiyonunu baz alan çalışmaya göre yaşam koşulları değiştikçe ve geliştikçe yaşam için verilen mücadele de minimum seviyeye iniyor. Profesörün profiline ve makalelerine bu linkten erişebilirsiniz. 

Tüm bunları göz önüne aldığımızda çıkan sonuç; normal şartlarda sürekli gelişmeye ve ilerlemeye devam etmesi gereken insanoğlu, teknolojik gelişmeler ile birlikte geriye gitmeye başladı!

Problemler

İnsan yaratılışı gereği sezgisel ve zihinsel olarak oldukça güçlüdür. Bedeni ve zihni yer yüzünde hayatta kalacak şekilde tasarlanmış ve gelişime, öğrenmeye keşfetmeye açık halde programlanmıştır. Aslına bakacak olursak her insan bu yeteneklerle doğar ve her insan doğduğunda bir deha adayıdır. Sonrasında yaşam içerisinde doğru kullanılan ya da kullanılmayan bu yetenekler değişir. Ülkelerin eğitim sistemleri ve sonrasındaki ekonomik ve kültürel gelişmişlik seviyeleri bunun en güzel örneği hatta kanıtıdır.

Her insan kendi iç dünyasını ve hazinesini keşfedebildiği ve onun geliştirebildiği ölçüde yeteneklidir. Toplumların bu hazinelerin birleşmesi ve birlikte çalışma kültürü ile geliştiğini unutmayalım.

Problem kavram olarak ilk bakışta dilimizde negatif bir çağrışım yapsa da buna İngilizlerin dediği şekilde ifade edersek “challenge” dediğimizde; meydan okuma ya da daha doğrusu çözüm için bir davet anlamına gelir. Problemin varoluşu başlı başına insanı çözüm için harekete geçmeye davet eder.

İnsan tüm duyuları ile bu problemi hisseder ve deneyimlerse çözüme asla kayıtsız kalamaz ve her insanda farklı deneyimler ve hissiyatlar oluşturacağı için bir ekip çalışması ile birbirinden farklı çözüm ve fikirler

üretilebilir.

“Her problem kendi çözümünü içinde barındırır.” Bu söz sadece problemi gerçekten hisseden yaşayan ve doğru anlayan kişi için geçerlidir. Aksi halde çözüm asla keşfedilemeyecektir.

Problemin tanımlama süreci bizi çözüme götüren bir araçtır. Bu aracı doğru kullanmalısınız. Doğru bir tanımlama için yapılacak ilk şey problemi keşfetmektir. Keşif yapılabilmesi için ise insanın o andaki farkındalığının yüksek olması gerekir.

Örneğin bir seminerde sahnede aklıma gelen basit bir problem tanımlama sürecinden bahsetmek isterim. Sunum sırasında tasarımcının önce keşfetmesi gereken şeyi yani problem kavramının ne olduğunu küçük yaştaki öğrenci kitlesine anlatmam gerekiyordu.

O anda pür dikkat beni dinleyen ve birkaç hafta önce engelliler haftasını empati vurgusu ile işlemiş öğrenci topluluğuna ani bir soru sordum. Şansım empati seviyelerinin yüksek olmasıydı ve bunu biliyor olmamdı. :)

Aniden onlara yaklaştım ve bir soru sordum:

“Şu anda aranızda bir engelli arkadaşınız olsa ve ben onu sahneye davet etsem yanıma gelebilir mi? “ Soruyu tekrarladım ve onlara sahneye çıkmak için herhangi bir yardımcı araç olmadığını gösterdim. Yani o salonda basit bir engelli rampası yoktu. Onlara direk çözümü sormak yerine problemi hissetmeleri için soruyu genişlettim. Sahneye çağırdığım yürüme engeli olan kişi sen olsan ve o an sahneye gelemesen ne hissederdin?

Problem keşfedildi, hissedildi şimdi anlama vakti ve çözüm için artık çok enerji harcamam gerekmiyordu :) Anlık olarak basit bir soru ile salondaki bir problemi keşfetmiş, çocuklara keşfettirmiş ve en değerlisi de hissettirmiştim sonra ne yapılmalı dediğimde aslında cevap hazırdı. Yaşam içindeki deneyimlerinden destek alarak birçok çözüm önerisi yaptılar. Süreç başarılıydı ve problemi hayatın içine hatta gerçek zamana uyarlayarak ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Aslında problem dediğimiz kavram çevremizdeki neredeyse her şey. Çözümü bulunan bir problem kısa süre sonra bir ürüne, deneyime hatta fikre dönüşür. O artık bir problem değil birçok girişimcinin tabiri ile fırsat! Olur.

Fırsatları keşfetmek için problemleri çok iyi anlamak ve özümsemek gerekir.

İnsan vs Problemler:

İnsan yaratılışı gereği problem çözme yeteneği ile doğar. Zaman içerisinde yaşamdaki deneyimlere göre bu yeteneği gelişir ya da körelir. Problemlere karşı gösterilen direnç, ya da bir diğer adı ile bağışıklığımız bizleri başarıya götürür. Birçok problem çözmüş ve bunlarla başa çıkmayı öğrenerek sonucunda çözümü bulan ve bunu tümü ile hayata uyarlayan kişi hem kendisine hem çevresine çok büyük katkılar yapmıştır. Bugünü inşa eden yegane dürtü budur. Geçmişteki problemlerin artık birçoğu yok. Her geçen gün problemler de insanlar gibi değişiyor ve yeniden keşfedilmeyi, çözülmeyi bekliyor. Problem kelimesini olumsuz anlamı dışında keşfedilmeyi bekleyen bir hazine olarak algılarsak konuyu daha net çözeriz. İnsan özünde problemleri çözmek ve üretmek için yaşamalı ve bunu gelecek nesillere aktarmalıdır. Bilgi, beceri ve deneyim bilinen en gerçek hazinedir.

Eğitimde ülkemizin ve dünyanın geçmişe oranla daha geriye gittiğini söylemek mümkün. Ekran ve internet bağımlılığı, bir türlü odaklanamayan, üretemeyen ve duygusuz bir nesil yetiştiriyor. Bu süreçle yetişen bir birey ve sonrasında bir toplum modern dünyanın ekonomik değerlerinden pay alamıyor. Sadece takip eden, tüketen yani müşteri konumunda kalarak aslında pasif bir sürece giriyor. Buda toplumların ve bireylerin problem çözme yetilerini köreltiyor. Üretmeyen toplumlar da problemler birbiri ardında büyüyor ve her problemin çözümü bir başka ekonomik erk tarafından satılmaya başlıyor. Kendi problemine kendi çözümünü üretemeyen toplumlar müşteri olmaktan öteye gidemiyor.

Facebook

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt