Emisyon Skandalıyla Hatırlanacak 2015'e Veda Ederken: Aşırı Büyümek mi, Ahlaklı Büyümek mi?

2015'in en büyük ve küresel çaplı skandallarından biri hiç şüphesiz Volkswagen'in emisyon skandalıydı.

Volkswagen 15 Ekim 2015 tarihinde yaptığı basın açıklamasında, ABD Çevre Koruma Ajansı’na (EPA), 2016 model dizel araçlarının da egzoz testlerinde manipülasyona yol açabilecek ek bir yazılıma sahip olduğunu bildirdi. “Yedek Emisyon Kontrol Mekanizması” adlı bu yazılımın 2009-2015 yılları arasında üretilen dizel araçlarda da kullanıldığı tespit edilmiş, ve firmanın bu yüzden milyarlarca dolarlık tazminatla karşı karşıya kalacağı bildirilmişti. 

Önce olay zinciriyle ilgili hafızamızı biraz tazeleyelim:

1. Volkswagen'de Ne Olmuştu?

Dizel Motorunun Çevreyi Kirlettiğini Gizleyen Volkswagen'e Ceza Gündemde

2. Skandalın sansasyonel çapı tahminlerin ötesindeydi...

Volkswagen Skandalına Audi, Skoda ve Seat da Katıldı

3. "Dürüst değildik" itirafı kabul edilebilir mi?

Skandalın açığa çıkmasının ardından, yıllarca araçlarının sağlamlığı, performansı, güveni ve çevreci nitelikleriyle otomotiv pazarında yer etmiş Volkswagen’in Amerika CEO’su Michael Horn “Firmamız EPA, California Air Resources Board ve size karşı dürüst değildi” demişti. 

Bu etik bir yaklaşım mı?

4. "İşletmeler çevresel etkileriyle kârları ölçüsünde ilgilenirler."

İklim uzmanı Lenny Bernstein, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “İşletmeler bugün veya gelecekteki çevresel etkileriyle kârları ölçüsünde ilgilenirler. İmajlarını iyileştirmek için fedakâr tutumlar sergileyebilirler. Ama bu aksiyonların temelinde yatan varsayım ileride kârın artacağı sonucudur.”  

Kurumsal açıdan Volkswagen'in başına iş açan da bu oldu.

5. Kâr baskısı

Günümüzde işletmelerin toplumsal fayda konusuna daha çok dikkat etme çabaları, hem kâr eden hem de sosyal fayda üreten hibrid şirketlerin doğmasına sebep oldu. Ancak küresel rekabet ortamında şirket hissedarları ve yatırımcıların dayattığı kâr baskısı, kâr amacının toplumsal amacın ötesinde bir öneme sahip olduğu gibi bir sonuç yaratıyor. 

Gerçeğin bir defa çarpıtılması, daha sonra işletmeyi yok etmeye kadar götürebilecek bir yalanlar dizisinin ilk adımı olabilir.

6. Sürekli büyüme hedefi

Buradaki önerme çok basit; Sınırları belli olan bir dünyada sınırsız bir büyüme mümkün olabilir mi? Sürekli tüketimi pompalayan, doğaya ve toplum hesabına ciddi bedeller ödetip kaynaklarını bile bile yok eden bir model ne kadar etik? 

Bir savaşın, hastalığın ya da herhangi bir çevresel sorunun daha fazla üretim ve hizmete dönüştürülerek, büyüme ve tüketim çarklarına katkı veriyor olması ne kadar ahlaki ve sürdürülebilir?

7. Aşırı büyümek ahlaklı büyümeye engel mi?

Aşırı derecede büyüyerek bir yandan ülkelerin politikalarına yön verecek kadar güçlenen, diğer yandan da yerel olana yaşama şansı tanımayan dev şirketlerin yönetimlerinde ciddi sorunlar olduğunu söylemek yanlış mı? 

Bu tip şirketlerde, bir insanın ya da yönetim ve icra kurulunun kapasitesinin çok üzerinde bir bilgi ihtiyacı bulunur. Ve kararların sunulan sınırlı bilgiler ile alınmak zorunda olunması, özellikle büyüklükleri itibarıyla sorumluluk ve hesap verebilirlik alanı kıtaları aşan kurumlarda hatalara sebebiyet verebiliyor.

8. Haksız rekabet konusu

Michael Porter’a göre rekabet avantajı, işletmenin sahip olduğu veya yarattığı bir özellikle rakiplerine karşı bir üstünlük sağlamasıyla elde edilir. Ya farklılığınızı, ya da maliyet avantajınızı kullanırsınız.

Ancak bir yandan pazara yeni giren rakipler, bir yandan ikame ürün ve hizmetler, bir yandan tedarikçiler, bir yandan da müşterilerin pazarlık gücü arasında kalan işletmelerin rakipleriyle çarpışırken, yukarıda bahsi geçen stratejilerin sınırlarını aşan çözümler ürettiklerini görüyoruz.

9. İktisadi rekabetin iyi niyet kurallarını çiğnemek

Bir otomotiv şirketinin 22 ülkede iş alabilmek için rüşvet vermesi, bir spor markasının Uzakdoğu’da çocuk işçi çalıştırması gibi örnekler belki de haksız rekabetin varabileceği en olumsuz uç noktalar. 

Yoksa sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi için insan hakları, işçi hakları, yolsuzlukla mücadele ve çevre konularında 10 adet ilkenin tanımlandığı “Küresel İlkeler Sözleşmesi'nin” işletmeler tarafından kavranmak, desteklenmek ve uygulanmak üzere oluşturulmasına gerek duyulur muydu?

10. Etik egoizm

Etik egoizm, herhangi özel bir durumda kişiye en yüksek faydayı (ya da düşük zararı) sağlayan ahlaki davranış olarak tanımlanır. Bu yaklaşım her şartta kendi çıkarını maksimize etmeye (ya da kendi zararını minimize etmeye) dayalıdır.

Etik, ahlaki değerlere dayalı olarak bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir. Herhangi bir küresel şirketin farklı bölgelerdeki tüm etik değerleri bir araya toplayabilecek bir yapı kurabilmesi oldukça zor. Burada yapılması gereken, tümden gelimden ziyade tümevarım olmalı.

11. İşletme hesaplarında paranın tek ölçüm aracı olması

Günümüzde işletmelerin para ile ölçülen değerlerin dışında, çok önemli sosyal ve çevresel etkileri var. Şimdiye kadar ekonomik dışsallıklar olarak nitelendirilen sosyal ve çevresel etkiler sürdürülebilirlik raporları vasıtasıyla ölçeklendirilebilir hale getirildi. Bu raporların finansal tablolar ile entegre edilerek birlikte kullanılır hale gelmesi, paranın ölçüm aracı olarak tekelliğini sona erdirecek gibi görünüyor.

12. Ne yazık ki küresel kapitalizm umut vadetmiyor

Öte yandan, tüm yukarıda bahsedilen problemlerin çözümlerinin ne yazık ki

kapitalizme dayalı küresel ekonomiden gelmeyeceğini de ortada.  

Sürdürülebilirliğin tanımı olan “bugünün ihtiyaçlarını gelecek kuşakların

kendi ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılamak” sözü, işletmelere kurumsal

sorumluluk ve hesap verebilirlik açısından daha farklı bir çerçeve sunuyor. Öncelikle

“gelecek kuşakların ihtiyaçlarından ödün vermemek” sözü, kendini anlatıyor.

Burada sözü geçen kurumun en baştan sürdürülebilirlik tanımı ile uyumlu bir

değer yaratması, ve bu değeri uzun vadede koruyabiliyor olması gerekiyor.

13. Volkswagen örneğinde tazminat ödeyince süreç sonlanacak mı?

Acaba diğer araba üreticilerinde de benzer bir yazılım var mı?

Konu karbon emisyonları ise ödenecek tazminatın yine çevre yararına

kullanılması, yaratılacak faydayı maksimize edebilir mi veya verilen

zararı kısmen de olsa telafi eder mi? Hatta diğer firmalarda da böyle bir

yazılım bulunuyorsa, firmaların tazminat ödemesi aslında çözülmemiş olan emisyon azaltımı sorununu ortadan kaldırır mı?

14. İşte bu yüzden sürdürülebilirlik, “büyüme” yerine “kalkınmayı” öne sürer.

Ekonomik büyüme üretim yoluyla gelir düzeyindeki artışla ilgili olup, sayısal olarak ölçüm birimi paradır. Yani büyüme nicel bir kavramdır. Hâlbuki kalkınma niteliksel bir kavramdır. İnsana ve çevreye yapılan yatırımla ilgilidir ve üretimin kalitesi, yaratılan katma değer, inovasyon kapasitesi, verimlilik gibi unsurları kapsar.

Dolayısıyla kalkınma mutlaka büyümeye bağlı değildir. Beraberinde büyümeyi getirebilir, getirmeyebilir de.

Bu açıklamalardan yola çıkarak hedefini kalkınma yerine sadece büyüme olarak belirleyen kurumların sadece kendileri için değil, toplum, çevre ve gelecek için de ne kadar büyük bir tehlike yarattıklarını görebiliyor muyuz?

İzel Levi Coşkun,

Harvard Business Review Türkiye, Aralık 2015

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt