'Teselli edici program' kavramını duymuş muydunuz?
'Teselli edici program' kavramını duymuş muydunuz?
İşimizi gücümüzü bitirip bir şeyler okuyoruz, yazıyoruz, izliyoruz. Ancak bu dönemde yaptıklarımızı şöyle bir teraziye koysak hedeflediğimiz şeylerden uzaklaştığımızı görebiliriz. Kendi izlediklerinize ve okuduklarınıza bir bakarsanız birazdan anlatacaklarımızı siz de görürsünüz.
Ekran başında bir şeyler yiyip içerken bizi eğlendiren programları eskiden de severdik ancak evlere kapandıktan sonra ciddi şeyler anlatan kitabın iki sayfasını okuduktan sonra kumandanın tuşuna basıp biraz güldürü izleyesimiz geldi.
Zaten her gün yayınlanan birkaç saatlik bölümleriyle tüm akşamı kaplayan bu programların başına oturunca başka hiçbir şey aklımıza gelmez oluyor. İşi gücü bitirip yemeğimizi yedik, bir bölüm güldürü, bir de yarışma programının bölümünü izledik.
Böyle akıp giden günün gecesinde yastığa kafamızı koyunca 'bugün hiçbir şey yapmadım' diye düşünüp canımızı sıkıyoruz.
Özellikle salgın döneminde düşünmeye ihtiyaç hissettirmeyen, öylece izlediğimiz programlar hayatımızın geneliyle ilgili bir şey söylemiyor. Vasat programlar yerine bu içerikleri stresin ve belirsizliğin hüküm sürdüğü bu dönemde 'teselli eden program' olarak nitelendirmemiz gerekiyor. Peki bu nasıl bir teselli, neyi teselli ediyoruz?
Yarışmalar, komik programlar ve iki kişinin sohbet ettiği şovların yarattığı etki sıradan olsa da orada karşımıza çıkan yüzeysellik sosyalleşmede özlediğimiz şeylerden biri. Gündelik hayattan bu kadar soyutlanmışken sanatsal şeyler izleyip okumak yerine bize insan olduğumuz hatırlatacak vasat yapımlara takılmamız sosyalleşmişiz gibi hissettiriyor.
Birlikte gülmek basit bir zevk olsa da uzun zamandır bunu karşılayamıyoruz.
Herhangi bir amaç gütmeden izlediğimiz şeylerin rahat, ulaşılabilir ve paylaşılabilir, spesifik bir ilgi istemeyen, herkesle paylaşılabilir nitelikte olması nedeniyle onları eleştirirken bu içeriklerin benzersiz olduğunu da unutmamakta fayda var. Bu sadece salgın döneminde değil, bundan önce de tartışılan bir yaklaşım.
Örneğin Michel Foucault okurken onun aynı anda sizin bir gün sonra iletişime geçeceğiniz kişi tarafından okunmadığını tahmin ediyorsunuz ancak yaygın bir komedi dizisini izlerken yarın oradaki şakaların alıntısını yapabileceğiniz bir ortam olabilir. Cem Yılmaz'ın şakalarını bir yerde sarf ettiğinizde alacağınız kahkahaları ve yanıtları düşünün, buradaki nüansı anlayacaksınız.
Çünkü gündelik ilişkilerden, sıradan çay kahve sohbetlerinden o kadar uzaklaştık ki bize bu birlikteliği sunacak şey sıradanlığıyla aklımızda yer eden programlar. Sosyal ilişkilerimiz bir gün daha sağlam hale geldiğinde kendinizi eleştirin ancak bu zamanlar devam ettiği sürece canınız ne istiyorsa onu yapın.
Sadece size özgü bir durum değil bu.
Konuyla ilgili kaynağı incelemek isterseniz bu bağlantıyı ziyaret edebilirsiniz.
Bir şey izlediğin için insanlar sana aptal deyince aptal olmuyorsun. İnsanların görüşlerini çok sikinize takıyorsunuz. Git izle Survivor'nu, niye milletin yorumuna takılıyorsun ki amk, onlar kim? Sen zamanını Türk popüler kültürüyle öldürüyorsun, başkası Amerikan popüler kültür dizileri ile, başkası Kore kpopu ile. Aynı bokun laciverti. İnterneti olan herkesin yapabileceği aktiviteler üzerinden birbirinizi küçümsemek ne kadar saçma.
ben de buna karşıyım abi, afedersin zaten ebemiz s.kilmiş. geçim derdi, hayatta kalma çabası, sağlık sorunları vs. vs. vs. derken iyice depresyona giriyor insan. ister survivor izler, ister futbol, isterse de gelinim olur musun... kime ne birader.
Yâ hadi âbi.. "Survivor'ı keyifle izleyen zevksiz bir grup eziğiz, Onedio olarak Acun'la ters düşmekten de korkuyoruz." yazdığın bir içerik yapsan daha samimi olurdu..