Einstein’ın Bile Yaşadığı Kendini Sürekli Yetersiz Görme Sanrısı: Impostor Sendromu

Hak ettiğinizden fazla övgü aldığınızı, geldiğiniz konuma layık olmadığınızı, diğerlerinin sandığı kadar bilgili ve yetkin olmadığınızı siz de zaman zaman düşünüyor musunuz? Her an her şeyi berbat edecekmiş gibi, sanki bir sahtekarmışsınız ve “foyanız” her an ortaya çıkabilirmiş gibi hissettiniz mi?

Belki bunun bir ismi olduğunu öğrenmek daha iyi hissettirebilir:  Einstein’dan John Steinbeck'e, pek çok başarılı insanın zaman zaman içine düştüğü Impostor Sendromu’na beraber bakalım:

1. Impostor Sendromu nedir?

Tanım itibariyle, iyi bir diploma ve başarıyla dolu bir hayatı olsa bile, kişi elde ettiği başarının dış faktörlerden kaynaklandığını, tamamen şans eseri olduğunu, bu başarıyı tekrarlayamayacağını, aslında yetersiz bir sahtekar olduğunu ve geldiği yeri hak etmediğini düşünür.

Bu sendrom kariyeri, ilişkileri ve günlük rutini oldukça kötü etkileyen bir duygu durum bozukluğudur.

2. ‘Impostor’ yani ‘Sahtekar’ sendromu, adını bu tür kaygılardan alır.

Bu sebeple de kimi kaynaklarda Fraud Syndrome (Sahtekarlık Sendromu) olarak da geçer.

3. İlk olarak 1978’de psikolog Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance tarafından tanımlanıyor.

Imes ve Clance’e göre Impostor Sendromu ruhsal bir hastalık ve bir kişilik bozukluğu değil; duygu durumunda bir bozulma, ve kişinin kendisi ile ilgili algılarına dayanıyor.

Bu kişiler sürekli olarak kendilerini başkaları ile kıyaslama ve yetersizlik eğiliminde oluyorlar; ve bu sebeple performans anksiyetesi (kaygısı) artmaya başlıyor.

4. Sendrom performans kaygılarımızın artmasına yol açıyor. Bu arttığında ise dış dünyayı doğru olarak algılamada körleşme yaşamaya başlıyoruz.

Performans kaygısından dolayı tüm odağımız kendimize yöneldiği için, dış dünyaya karşı keskin bir körlük başlıyor. Böylece kendimizle ilgili olumsuz düşüncelerin esiri olmaya meylediyoruz. Yani performans anksiyetesi ve Impostor Sendromu birbirini karşılıklı olarak tetikleyip duruyor.

5. Bu sendromun görüldüğü kişilerin ortak özelliği başarılı olmaları.

Üst düzey yöneticiler, sanatçılar, çok iyi okullarda okuyan öğrenciler ve iyi diploma sahibi kişilerde sıkça rastlanıyor. 

Çünkü sanılanın aksine, araştırmalara göre başarı basamaklarını tırmandıkça yetersizlik endişesi artıyor, özgüven ise azalma eğiliminde oluyor.

6. Ait olmadığımızı düşündüğümüz bir yerde var olmaya çalışmanın rahatsızlığı ile boğuşup duruyoruz:

Bu tam olarak, başarıyı içselleştirememek dediğimiz şey. Başarıyı içselleştirememek ve yetersizlik korkusu, kendimizi fazla hafife almamız veya mükemmeliyetçiliğimiz, bir yandan daha çok çalışmak gibi olumlu bir etkinin yanında, önümüze çıkan fırsatları kaçırmamıza neden olabiliyor.

7. Peki semptomları neler?

Yüksek potansiyele sahip, başarılı kişiler, bir gün “maskelerinin düşeceğine”, herkesin gerçek yüzlerini göreceğine inanırlar.

Bunun stresi ve korkusu ile yaşarlar, kendilerini izole ederler. Bu da kendini şöyle belli eder: Mesela sahneye çıkmazlar, soruları cevaplamazlar, topluluktan kaçarlar, hatta üst düzey yöneticilerle toplantıları varsa öncesinde ‘Eyvah ne kadar bilgisiz / yetersiz olacağımı anlayacaklar’ diyerek endişe ederler.

8. Kimileri için hafif, başa çıkılabilir bir rahatsızlık hissi iken kimileri için yoğun ve şiddetli oluyor.

Öyle ki, bazıları gerçek liderlerin, gerçek dâhilerin üye olduğu bir kulübe gizlice sızmışlar da her an bir görevli gelip bütün gerçeği gözler önüne serecek ve kapı dışarı edileceklermiş gibi tedirgin yaşıyor...

9. Sendrom kişide stres, endişe ve depresyon yaratıyor; hatta başarılı bir kariyerin son bulmasına bile sebebiyet verecek noktaya varabiliyor.

Elbette bu durumda, bulunduğu pozisyonu gerçekten hak etmeyen, hakikaten şans eseri veya farklı ilişkilerini kullanarak o pozisyona gelenlerin ekmeğine de yağ sürülmüş oluyor.

Wikipedia’nın verilerine göre Impostor Sendromu bir şekilde insanların yüzde 70’inde görülmekte…

10. Bu sendromdan hayatının bir döneminde mustarip olmuş çok sayıda ünlü isim de var. Örneğin Kate Winslet.

Oscar ödüllü oyuncu Kate Winslet “Bazen yataktan kalkıyorum ve çekime gitmeden önce 'bunu yapamayacağım’ diyerek kalakalıyorum' demiş.

11. Yazar Maya Angelou’nun bir itirafı da onun bu sendromdan mustarip olduğuna işaret.

Angelo, “11 kitap yazdım ve her seferinde ‘şimdi beni fark edecekler, herkesle oynadım, bu kez her şey ortaya çıkacak diye düşünüyorum' demişti.

12. Batman filmlerinin prodüktörü Michael Uslan da bu hissi zaman zaman yaşayanlardan.

Uslan, Huffington Post yazarı Olivia Fox Cabana’ya verdiği röportajda, “Hâlâ bir gün güvenliğin gelip beni kapı dışarı edeceği hissine kapılıyorum” diyor.

13. Keza John Steinbeck.

Ben yazar filan değilim. Kendimi de insanları da kandırıp duruyorum' diye yazmış 1938 yılında günlüğüne.

14. Ünlü aktris Jodie Foster bir başka örnek.

2007'de Onur konuğu olarak katıldığı Women in Entertainment Power'da, 'Kendimi sürekli sahtekar gibi hissediyorum. Bana kalırsa ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yok,” diyor Foster.

15. Ve hatta Albert Einstein.

Albert Einstein'ın hayatının son dönemlerinde Impostor Sendromu yaşadığına dair kanıtlar bulunuyor. Örneğin son günlerinde tekrar tekrar 'Yaptığım işe atfedilen abartılı itibar beni hasta ediyor' dediği biliniyor. 'Kendimi üçkağıtçının teki olarak görmekten alıkoyamıyorum.'

16. Aynı durum çok iyi okullarda okuyan öğrenciler için de geçerli.

Onlar da sıklıkla kendilerinin bir hata veya şans eseri bu okullara kabul edildiklerini düşünüyorlar. Stanford Business School’un birinci sınıflarına “Kaçınız bir hata eseri burada olduğunuzu düşünüyorsunuz?' diye sorulduğunda, sınıfın üçte ikisi el kaldırmış.

17. Kadınlarda daha çok görülüyor.

Aslında zaten Clance ve Imes bu sendromu tanımlarken sadece kadınlara özel olarak tanımlamışlar. Ama sonradan yapılan araştırmalar erkeklerde de bu sendromun var olduğunu göstermiş.

Yine de kadınlar, hem kendilerinden hem de başarılarından şüphe duymaya daha çok meylediyorlar ve başarılarını şans ya da o an orada olmak gibi nedenlere dayandırmaya daha yatkın oluyorlar.

18. Başarı, erkekler tarafında daha çok içsel sebeplere atfedilirken, başarısızlıklar ise dışsal sebeplere atfedilir. Kadınlarda ise tam tersi.

Kadınlarda başarısızlık daha çok içsel sebeplere bağlanıyor. Özellikle de ”iş hayatı” gibi erkek egemenliğine dayalı bir arenada kadınların işinin zorluğunu bildiğimizden, çok da anlaşılmaz değil. Yani genel olarak baktığımızda kadın ve erkeğin yapısı arasındaki farklılıklar, her iki cinsiyette bu sendroma da farklı yansıyor.

19. Ailenin etkisi de oldukça fazla.

Suzanne Imes’e göre sendromun en önemli nedenlerinden biri aile. Ailede başarı baskısı ile büyüyen kişilerde bu sendrom görülüyor. Kadınların mükemmeliyetçi yapıları da bunu destekliyor. Genellikle fazla öven ve eleştiren ailelerde risk daha

fazla. 

Özellikle mükemmel, eşsiz, benzersiz, her şeyi bilen ya da yapabilme gücüne sahip olan bir insan oldukları yönünde yetiştirilen çocuklar, büyüme sürecinde bir takım zorluklarla karşılaşmaya başlıyor ve örneğin yetişkinlik dönemlerindeki iş yaşamlarında ne kendilerinin, ne de başka insanların aslında mükemmel olamayacaklarını anlamaya başlıyorlar. Sendrom tam bu noktada kendisini

gösteriyor.

20. Elbette, gerçekten de yetersiz ve hak ettiğinden yüksek yerlere gelmiş kişiler bu sendromu yaşamıyor.

'Dünyanın en büyük problemi, akılsız ve fanatik kişilerin kendilerinden son derece emin olması, buna karşılık zeki insanların sürekli şüpheler içinde olmasıdır.' - Bertrand Russell

Bunu bize izah edebilecek olan Dunning-Kruger etkisi ise, başka bir galerinin konusu olsun 😊

BONUS: Böyle de bir spoiler vermiş olalım 👇

'Dunning-Kruger Etkisi'nden Muzdarip Kişileri Tanımanın 10 Yolu

Popüler İçerikler

Osman Gökçek’in Cumhuriyet Resepsiyonunda Giydiği Fiyatıyla Dudak Uçuklatan Ayakkabıları Gündem Oldu
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Paylaşımında Kendisini Es Geçen Tarkan'dan Norm Ender'e İnce Hareket!
Erdoğan’ı Düşman Ülkelerin Cinlerinden Koruduğunu Söyleyen Üfürükçü Bir Ailenin Üç Kızını İstismar Etti
YORUMLAR
23.12.2021

tum bunlarin kaynagi insanin kendini dogru tartamamasinin, objektif olarak degerlendirememesinin sonucu. ornegin dunning-kruger sendromunda yetkin olmayan kisi herseyi yapabilcek kapasitede olduguna inanir cunku islerin nasil yapildigini ne kadar zor oldugunu bilebilecek kapasitesi yoktur. tam tersi durumda ise yetkin kisi islerin nasil yurudugunu neyin oldugunu bilir, kendi hatalarini hemen gorur ve baskalarininda ayni yetkinlikle bu hatalari gorebileceklerini zanneder, tum insanlari kendi kadar yetkin sanir. buyuk basarilarda cogu zaman yetkin kisinin dogru zamanda dogru yerde dogru fikirle gelmesiyle gerceklesir. bu sebeble yetkin kisi bir baskasininda ayni seyi kendi kadar basitce gerceklestirebilecegini dusunur, basarisi ovuldukce bu basariyi hak edip etmedigini sorgular, cunku kendi gozunde basarisi sans eseriymis gibi gelir.

24.12.2021

Muhtemelen ülkemizde kimsede rastlayamayacağımız bir sendrom herkes her şey için fazlasıyla yeterli. Her konuda fazlasıyla bilgili

Ait olmadığımızı düşündüğümüz bir yerde var olmaya çalışmanın rahatsızlığı ile boğuşup duruyoruz. bu ben işte . tavsiyem sevdiğiniz işi yapın en büyük sorun bu .

24.12.2021

sevdigi isten ayni zamanda para kazanan insan cok azdir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ