Mesleki yetkinlik denildiğinde akla genellikle alan bilgisi gelir. Oysa gerçek yetkinlik, bilgiyle birlikte pedagojik beceri ve etik tutumun harmanlanmasıdır.
Bir eğitimci, sadece “ne bildiğini” değil, “nasıl öğrettiğini” de bilmelidir. John Dewey’in sözüyle, “Eğitim, hayata hazırlık değil, hayatın ta kendisidir.”
Bu nedenle eğitimci, değişen dünyayı takip eden değil, o değişimi yönlendiren kişi olmalıdır.
Bir Sınıf Hikâyesi
Bir ortaokul öğretmeni, öğrencilerinin fen konularına ilgisizliğinden yakınır. Gün gelir, dersi sınıfta değil, okul bahçesinde işlemeye karar verir. Çocuklar bitkilerin fotosentezini kitap yerine elleriyle deneyimler. O günün sonunda bir öğrenci şöyle der:
“Hocam, bugün ezber değil, gerçekten öğrendik.”
İşte eğitimcinin mesleki yetkinliği tam da burada hayat bulur. Çünkü yetkinlik, bilgi vermekten çok, öğrenmeyi öğretmektir.
Eğitimde Sürekli Dönüşüm
Teknoloji, artık eğitimde bir seçenek değil, zorunluluk. Ancak teknolojiyi araç olmaktan çıkarıp pedagojik bir amaca dönüştürmek, mesleki yetkinlik gerektirir. Finlandiya örneğinde olduğu gibi, öğretmenlerin her yıl düzenli gelişim eğitimleri alması bu yüzden önemlidir. Çünkü iyi bir eğitim sistemi, “bitmiş öğretmenlere” değil, öğrenmeyi sürdüren öğretmenlere dayanır.
Etik Duruş ve Rol Model Olmak
Eğitimcinin tutumu, her kelimeden daha kalıcıdır. Albert Schweitzer’in dediği gibi:
“İnsanlar ne söylediğinizi unutur ama onlara nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”
Bir öğretmenin adalet duygusu, sabrı, merakı ve sevgisi; öğrencinin karakterinde yankı bulur. Bu yüzden eğitimcilik, yalnızca bir meslek değil, bir değerler bütünüdür.